Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Salı günkü Amerikan seçimlerinin sonucunu belirleyecek pek çok konu var. Ekonomi, Gazze, Ukrayna, işsizlik, petrol ve doğal gaz vs. Ama belki bütün bu meselelerden daha belirleyici olan bu seçimin cinsiyetler arasında bir yarış olması. Sadece bir kadınla erkeğin aday olmasından söz etmiyorum. Daha önce de yaşandı bu, bir kadın aday oldu ve erkek kazandı.

Bu sefer daha farklı. Erkek seçmen sadece bir kadının başkanlık yapamayacağını düşünmüyor. Aynı zamanda kadın bir başkanın seçilmesinin erkekliğin sonu olacağına inanıyor. En azından böyle inandırılıyor. Bu seçim de aslında son yıllarda iktidarı adım adım elinden alındığı düşündürülen erkeklere kendilerini korumak için son bir fırsatmış gibi sunuluyor.

Seçim kampanyasının önemli bir bölümünü geleneksel medyayla değil, YouTube ve podcast star’ına ayırdı Donald Trump. Sadece en çok dinlenen podcast’lere konuşmadı ama. Genç erkeklerin en çok dinlediği, hatta bu demografikte idol seviyesine ulaşmış Lex Friedman, Logan Paul ve tabii ki Joe Rogan gibi isimlere konuştu.

Erkek ilkel bir varlıktır, önündeki uzantısını kaybedeceği korkusunu hissetmeye başladığında savunma mekanizması devreye girer. Hayatta onun için o uzantıdan daha önemli hiçbir şey yoktur ve iyi-kötü bütün kararlarını hemen her zaman onun yönlendirmesiyle alır. Trump da bunu bildiği için bu verdiği söyleşilerde hep aynı mesajı işledi: Erkek adam Trump’a oy verir.

İLERLEME DOLU YILLAR

Donald Trump’ın seçilmesinin Obama yıllarının anti-tezi olduğu, bu alışılmadık siyasetçinin ilerlemeci bir döneme tepki olarak yükseldiği yorumları çok yapıldı. Dünyanın çok hızlı döndüğü, ilerlemeye insan hızının yetişemediği dönemler vardır. Obama dönemi ABD’nin altın çağıydı adeta.

Bir kere Barack ve Michelle çifti insanın asla olamayacağı kadar mükemmel görünüyorlardı. Geceleri rejimini bozmak için sekiz tane badem tanesi yiyen ve kitap cümleleriyle konuşan ‘übermensch’ bir Amerikan başkanı. Ve ondan belki daha eğitimli, daha kıdemli, daha kariyerli bir Başkan eşi.

Aretha Franklin şarkı söylediğinde gözleri dolan, Stevie Wonder’ın şarkılarını ezbere bilen, Oval Ofis’te Kendrick Lamar’ın ağırlandığı, kimilerinin tabiriyle “ABD’nin ilk hip-hop başkanı”ydı Obama. Gerçek bir devrimin içinde yaşıyor gibiydik. Evlilik eşitliği kanunu geçti, sağlık hizmetlerine herkesin ulaşması kolaylaştı, Silikon Vadisi’nin gelişmesine devlet yardımcı oldu.

Galiba pek çoğumuzun yanılgısı bu baş döndürücü süratteki ilerlemenin hiç bitmeyeceği, ilk siyah sonra ilk kadın başkanla devam edeceğiydi. Sonra 2016’nın Kasım ayının ilk Salı gecesi yüzler düştü.

Artık Beyaz Saray’da rap konseri yapılmayacaktı. Zaten Trump da hip-hop çağının değil daha eski bir dönemin ürünüydü: 80’lerin şaşası, Wall Street’in açgözlülüğü, çokkültürlülüğü reddeden, beyazların üstünlüğü savunan, zenginlerin çıkarlarını koruyan ama en önemlisi erkek egemen bir kültürden çıkmıştı.

Trump seçildiğinde Washington D.C.’de artık dünya mutfaklardan yemekler sunan lokantalara değil de bizdeki Nusr’et tarzı etçilere geri dönüleceğine dair bir yorum okumuştum. Ülke yönetimi yeniden erkeklerin eline geçecek, bu erkekler de çok pişmiş antrikot ya da kontrfile eşliğinde geceleri kravatlarını gevşetip gevşetip hepimizin hayatı üzerine karar verecekti. Kadınlar da dahil.

Trump sayesinde erkekler kadınların kürtaj hakkını ellerinden aldı. Hıristiyan dindarlar devlet yönetiminde daha etkili oldu, yargıda yayıldılar. Resmi kurumlar daha da muhafazakarlaştı. Ancak ‘steakhouse’lar başkent gastronomisine egemen olmadı. Hatta ABD’ye Asya mutfağını tanıtan öncülerden Nobu başkente ilk şubesini açtı. Adeta devlet yönetimiyle sokağın farklı tellerden çaldığının simgesiydi.

Obama yıllarında başlayan bitki bazlı beslenme, Akdeniz diyeti, zeytinyağı, probiyotikler ve prebiyotikler, ketojenik beslenme, veganlık, soğuk sıkım meyve suları modası Obama’dan sonra da tam gaz devam etti. Elektrik otomobil üretimi ve satışları da arttı, Tesla sahibi olmak havalı oldu.

Demek ki ilerleme durdurulamazdı. Nitekim Trump yıllarında kadınlar seslerini yükseltmeye başladılar, erkeklerin tacizleri #MeToo hareketiyle ifşa edildi ve birçok iktidar sahibi erkek iktidarından oldu. Oscar törenlerinde sadece beyazları kayıran tercihlerden vazgeçildi, gişenin zirvesine “Black Panther” gibi siyah bir süper kahraman filmi yerleşti. Pulitzer ödülü Kendrick Lamar’a verildi.

VE WOKE AKIMI DOĞUYOR

Kaba, aşağılayıcı bir dil kullanan Başkan’a karşı birbirimizi kapsayıcı, kabullenici, hatta azınlıkların yüzleşmek zorunda kaldığı engellerin bilincinde olmamızı dayatan “wokeism” akımı da Trump’ın seçilmesiyle doğdu. Ağzımızdan çıkan bilinçaltımızın yansıması olduğu için Türkiye’de bile “iş insanı” diye yapay bir dil kuralı icat edildi, zamanla da yerleşti.

‘Wokeism’in en önemli aşaması Amerika’nın en önemli azınlık grubu siyahların tarihsel mücadelesine daha fazla kayıtsız kalınamaması gerektiğiydi. Bu uğurda müfredatlar değişti. Ardından farklı cinsel kimliklerin kabullenilmesi, kendilerini ait olmadıkları bedenlere hapsolmuş hissedenlerin kurtuluş gayretlerini öğrendik.

Toplumsal ilerleme olması gerekenden biraz hızlı mı ilerliyordu? Daha önce duymadığımız bir sürü yeni kavram (‘cis’) veya harfi (LGBTQIA+) ezberlemek, daha da önemlisi kullanmak ve kabullenmek zorunda bırakıldık.

Bir de insanlar aşırı kolay rencide olmaya başladılar. En masum şakalardan dolayı komedyenler kınandı, mizahçılar asla yapmamaları gerektiği halde kendilerini savunmak zorunda bırakıldılar. En yüzeysel komplimanlardan dolayı insanlar tacizci ilan edildi. Bedensel birliktelik bile tutku ve heyecandansa adeta yazılı ve sözlü sözleşmelerle belirlenir oldu: Sabaha karşı o işi yapmak için eve körkütük sarhoş giden çiftlerden önce ‘karşılıklı rıza’ üzerine detaylı bir konuşma yapmaları beklendi.

Bugün gençlerin birçoğu önceki kuşaklara kıyasla cinsellikle daha geç tanışıyor ya da uzak duruyor. Tatmini ellerindeki telefonla sağladıkları bir gerçek. Ama aynı zamanda cinsel birlikteliğin daha ilk aşamasını atarken tacizci veya tecavüzcü diye yaftalanma korkusu da var bilinçaltlarında. Üniversite kampüslerinde kaç genç erkek yargısız infaz edildi.

Gençlerin seksten soğumalarının sonucu olarak ileride doğurganlığın düşeceği endişesi yaşanıyor. İlerleme adına hayatın doğal akışı sendelemeye başladı.

ABD’de “woke” yılın kelimesi seçildiğinde İstanbul’da bir akşam yemeğinde anlamını anlatıyor, artık dünyanın değiştiğini ve nasıl hepimizin daha bilinçli varlıklar olmamızın önemini savunuyordum. Trump yeni seçilmişti. Üzerinden sekiz sene geçtikten sonra ben bile artık “woke” kelimesine tahammül edemiyorum, hatta Fransızlar gibi “le wokeisme”in bir Amerikan saçmalığı olduğunu düşünür oldum.

MANGAL VE ELEKTRİKLİ OTOMOBİL

Trump görevdeyken bir ara “Gone With the Wind” gibi eski filmlerden söz etmiş, Oscar’ları eleştirmişti. İlerlemeciliğe karşı eski günleri özleyen kitlelerin sözcülüğünü yapıyordu aslında. Irkçılığın normal sayıldığı, siyahların hadlerini bildiği, Asyalılara sadece kendi lokantalarında rastladığımız, kadınların sekreter kaldığı ve patronlarının tacizlerine ses çıkarmadığı, erkeklerin dünyayı kendi kendilerine idare ettiği o günlerin. Meğer sayıları hiç azımsanmayacak bir kitle buna inanıyormuş, dahası pek çok erkek de dünyanın içinden geçtiği bu değişim sürecinde kendilerini tehdit altında hissediyormuş. Bu korkunun ne kadar ciddi boyutta olduğu Trump’ın seçim kampanyasıyla kendini belli eden ‘bro’ dayanışması ve kullanılan dille daha ne anlaşılıyor.

Aslında bu durum bize yabancı olmasa gerek. Türk erkeğinin en büyük gövde gösterisi mangaldır. Mangal yapmak tam anlamıyla erkekliğin tescilidir, bir başkasına—bir kadına mesela—bırakılmayacak kadar önemli bir erkek uğraşıdır. İşin ironik tarafı bu konuda çok iddialı olanlar saatlerce ellerinde bir faraşla kömürleri yakmaya çabalar, çabalar ve sonunda herkes masada aç beklerken nihayet tutuşturabildikleri cılız bir ateşle gurur duyarlar.

Bu durum erkekler için bir performans problemidir aslında, ama tıpkı yatak odasında olduğu gibi mangal başındaki yetersizliklerinin konuşulmasını istemezler. En ufak bir imada da agresifleşirler.

Erkek olmanın bazı huyları evrensel. Amerikalı erkekler gazla yanan mangalları çoktan kabullendi gerçi. Ama son yıllarda vegan beslenmekten elektrikli otomobil kullanmaya ilerici kesimlerin benimsediği gündelik alışkanlıklar teker teker erkekliğe tehdit olarak yorumlamaya başladılar.

Ford en son erkekler arasında çok popüler olan F-150 kamyonetin elektrikli modelinin üretimini talep azlığından dolayı şimdilik durduracağını açıkladı. Çünkü erkek adam elektrikli kamyonete biner mi?

ERKEKLERİN ONAY MERCİİ AĞABEYLER

Gerçi Elon Musk söylerse bineceği tahmin ediliyor. Kendi yetersizliklerinden endişe duyan bütün erkekler gibi Amerikalıların da hemcinslerinden oluşan onay mercilerine ihtiyaçları var. Onlar onay verirse elektrikli otomobil o kadar erkekliğe tehdit olmayabilir belki. Elon Musk bu bro’lardan biri.

Aslında başlarda Trump kendi seçmeni gibi bu teknolojiye karşıydı, hatta Tesla’ya hakaret ederdi. Bu otomobiller, tıpkı ‘hybrid’ araçlar gibi pek erkeksi bulunmazdı. Ama Elon Musk kampanyaya milyonlarca dolar akıtınca kürsüden “mecburen bir parça” elektrikli otomobilleri desteklediğini söyledi.

Yakın zamanda Tesla modellerine en çok rastlanan şehirlerden Los Angeles’taydım ve trafikte bir sürü Cybertruck gördüm. Ama sürücülerinin hiçbiri Trump seçmeninin idealize ettiği prototip erkek modeline pek uymuyordu. Dolayısıyla Elon Musk’ın mesajı ne kadar karşılık buldu, tartışılır. Amerikan erkeğinin simgesi Ford kamyonetin tahtını yok edemedi şimdilik.

Elon Musk erkekleri sadece otomobilleriyle yakalamaya çalışmıyor. Bir yandan da sahibi olduğu X platformlunda bilinçaltlarını şekillendiriyor. Bu trend’i Türkiye’de de kolaylıkla görebilirsiniz: Kendisini taciz eden iş arkadaşlarını ifşa eden genç kadınlara toplu halde yükleniliyor, paket teslim ettikleri kadınların telefonuna mesaj atan kuryelerin ‘canının çektiği’ savunuluyor, ücret eşitliğine karşı çıkılıyor ve en önemlisi, düzenli olarak nafaka düşmanlığı yapılıyor.

Özellikle bana ne nafakadan? Karım yok, çocuğum yok, böyle bir gündemim yok. Ama algoritma benim bile önüme bu gündemi çıkarıyor çünkü X erkekliğin üstünlüğünü bütün erkeklerin bilinçaltına sokma peşinde: Ataerkil toplumun geri dönmesini sağlamak, bunu da nakış gibi işlemek.

İtiraf edeyim, bir ara Türk erkeklerinin bu kadar şikayet ettiği nafaka meselesi nedir diye kanunu, mahkeme kararlarını, gazete haberlerini meraktan okudum.

Evet, erkekleri manipüle etmek bu kadar basit.

Heteroseksüel erkeklerin yaşam guru’su Andrew Huberman’ın dinleyicileri vitamin kullanıyor, meditasyon yapıyor, spora başlıyor. Bir kadın önerse “çok gay” bulacakları, kendi erkek kimliklerine tehdit olarak görecekleri ne varsa Huberman gibi “ağabeyleri” podcast’lerde söylediği için yapıyorlar. Trump da bu podcast’lere çıkarak onların etki alanından oy toplamaya çalışıyor.

KADIN ADAY VE YUMUŞAK YARDIMCISI

Görünürde işi kolay. Erkeklerin rakibi bütün kötülüklerin—başta vegan beslenme—çıkış noktası California’dan Kamala Harris ve yanındaki “Tampon Tim.” Başkan yardımcısı adayı Tim Walz’a bu lakabın takılması Minnesota valisi olarak okullarda hijyenik ped türü ürünlerin bedava dağıtılmasını sağlayan icraatından geliyor. Ama asıl ima edilen sempatik bir aile babası, mahalledeki amca portresi çizen Walz’ın yeteri kadar erkek olmadığı. Hatta yapay zekayla Walz’ın erkek bir öğrenciyi taciz ettiğine dair iftira video’ları bile üretildi. Nasıl derler, “bro”lar için fazla “yumuşak” gözüküyor Walz. Bu yüzden de Trump destekçisi erkekler için kullanışlı bir hedef.

İşin kötü tarafı benimsenen taktikler bu seçimle sınırlı kalmayacak. Çok daha uzun vadeli bir çatışmanın habercisi adeta bu çatışma. Tek bir adım ilerlemeye karşı dünya üç adım geriye gider; şimdi de dünyayı ilkel erkeklerin kadınlardan intikam almaya diş biledikleri yeni bir dönem bekliyor gibi. Nitekim hala üzerinde yeteri kadar durmuyoruz ama ‘incel’ şiddeti, kadın cinayetleri, cinsellikten doğan şiddetin rutine binmesi çağımızın aslında en öncelikli problemi. Hepsinin kökünde de ataerkil bir düzenin yeniden inşa edilmesi özlemi var.

MİKROFONLA NE YAPIYORDU

Trump’ın erkekliğin onurunu savunacak, erkekliği kurtaracak bir kahraman olduğuna dair ciddi şüphelerim var.

Geçenlerde önce kürsüde durup dururken golf’çü Arnold Palmer’dan bahsetmeye başladı. Olabilir, Trump da golf meraklısı. Ama konuyu uzattıkça uzattı ve bir aşamada “Arnold Palmer tam bir erkekti,” dedi. “Kuvvetli ve sert bir adamdı ve başka profesyonellerle duş aldıktan sonra onun için ‘Aman tanrım, inanılmaz’ dediler.”

Erkekler böyle şeyler düşünürler ve kendi aralarında böyle şeyler konuşurlar belki. Ama kendi aralarında böyle şeyler konuşulduğunun başkaları tarafından bilinmesi istemezler. Çünkü bilinirse erkeklikleri tehlikeye girer.

Trump bir-iki gün önce de yine kürsüde mikrofonundan şikayet etti, kendi kendine söylenmeye başladı. Bir aşamada elindeki mikrofonla, bir seks terapistinin bu işe yeni başlayanların eline muz tutturup yaptıracağı türden birtakım hareketler yaptı. Hülya Avşar bir filminde böyle bir sahneyi “blop cop” diye tarif etmişti; Trump’ın sahnede yaptığına tam uyuyor. Neydi bu, bilinçaltının yansıması mı? Erkekliğin kitabına adeta ihanet etti.

Böyle davranan biri erkekleri toplu halde hadım edilmekten kurtarabilecek bir kahraman olabilir mi? Artık bro’lar karar verecek. Gerçi erken oylama sürecinde kadınların katılımının daha fazla olmasının Trump tarafını endişelendirdiğine dair içeriden haberler de yayılıyor.

Doğru mu, yanlış mı, bilemem. Ama kendi tecrübelerime dayanarak genç erkeklere güvenilmeyeceğini, onlarla yola çıkılmayacağını iyi biliyorum. İnsanı hemen yarı yolda bırakırlar.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar