Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Suriye'de yeni dönem: İttifaklar, tehditler ve Türkiye'nin rotası

        Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından üç ay geçti ve ülke yeni bir siyasi düzen kurmaya çalışıyor. Ancak, hiçbir geçiş süreci sorunsuz işlemez. Lazkiye’deki büyük ayaklanma, Geçici Hükümet’in otoritesini ilk kez ciddi şekilde sınadı ve Suriye’nin istikrara ulaşmasının sanıldığı kadar kolay olmayacağını gösterdi.

        Hükümet, bu ayaklanmayı bastırmayı başarsa da, asıl test Suriye’nin güvenlik politikalarının nasıl şekilleneceği sorusunda yatıyor.

        Lazkiye’deki ayaklanma sadece iç dinamiklerle açıklanamaz. Hatta bana kalırsa sadece rejim artıklarının eski güç alanlarını elde etme hevesi ile de açıklanmaz.

        İsrail, Suriye’de çatışma hatlarını kaşımaya devam ediyor.

        Eski HTŞ’li yeni ‘geçiş hükümeti’ kadrolarının yeni bir Suriye kurma sürecini engellemek için bilinçli olarak tansiyonu yükseltiyor İsrail.

        Öte yandan, İran elbette sabık ortağı Esad rejiminin ardından gelen bu yeni yönetimin başarılı olmasını istemiyor. Suudi Arabistan’ın ise daha dolaylı bir yöntemle süreci baltalamaya çalıştığı bilgileri geliyor.

        Tüm bu gelişmelerin ortasında, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi ile Suriye Geçici Hükümeti arasında imzalanan mutabakat, hükümetin otoritesini pekiştirmek ve Suriye’yi iç çatışmalardan korumak adına tarihi önem taşıyan bir girişim. Ancak mutabakatın sürdürülebilir olup olmadığı konusu elbette temkin ve tedbiri elden bırakmama konusunu zorunlu kılan bir etmen.

        Mutabakatın Temelleri ve Suriye’deki riskler

        Mazlum Abdi ile Suriye Geçici Hükümeti arasındaki mutabakat, ülkenin toprak bütünlüğünü korumayı ve merkezi yönetimi güçlendirmeyi hedefliyor.

        Ancak bu hedefin gerçekleşmesinin önündeki engeller küçümsenebilir ölçekte değil.

        Anlaşma ile Suriye’nin toprak bütünlüğü güvence altına alınıyor. Ülkenin bölünmesine yönelik girişimler kesin olarak reddedilmiş oluyor. Devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması ve merkezi yönetimin güçlendirilmesi öne çıkıyor.

        Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havaalanları ve petrol ile doğalgaz sahaları dahil olmak üzere, Suriye devletinin yönetimine entegre edilecek.

        SDG’ye bağlı askeri ve güvenlik güçleri, yeni ulusal güvenlik birimleri içinde yeniden yapılandırılacak.

        Farklı etnik ve dini gruplara temsil hakkı tanınıyor.

        Kürtler, Araplar, Türkmenler, Süryaniler ve diğer toplulukların yönetim mekanizmalarına dahil edilmesi önemli.

        “SDG, Suriye’nin güvenliği ve birliğine yönelik her türlü tehditle mücadelede hükümeti desteklemeyi kabul etmiştir.” cümlesi umut verici.

        Ancak SDG’nin orduya nasıl entegre edileceği şimdilik soru işareti..

        Eğer SDG bağımsız bir askeri güç olarak orduya katılırsa, bu ilerleyen yıllarda büyük bir güvenlik sorunu yaratabilir. Bu durum, Irak’ta Haşdi Şabi’nin orduya dahil edilmesiyle ortaya çıkan denge problemlerine benzer bir tablo doğurabilir.

        Ordu içinde bağımsız bir güç merkezi oluşması, merkezi otoritenin zayıflamasına neden olabilir.

        Türkiye’nin Pozisyonu

        Türkiye açısından bu mutabakat elbette değerli. Özellikle Terörsüz Türkiye sürecinde Türkiye’nin yaptığı çıkışın öneminin altını çizen bir gelişme bu.

        Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyabilmesi eşittir Türkiye’nin sınır güvenliği. Suriye’nin bölünmesini önleyen her anlaşma Türkiye’nin güvenlik perspektifiyle örtüşebilir. Ancak şu aşamada Suriye’de yapılan hiçbir anlaşma mutlak güvenlik garantisi sunmuyor.

        SDG’nin orduya nasıl entegre edileceği meselesi de bu bağlamda önem kazanıyor.

        Hakeza İsrail’in Suriye’yi istikrarsızlaştırmaya yönelik hamlelerinde ne kadar ileri gideceği meselesi bile Türkiye’nin sınır güvenliği politikalarını etkileyecek bir dinamik.

        Suriye geçiş hükümeti benzer mutabakatları Türkmenlerle de yapıyor bu arada. Süveyda’daki Dürzilerle de.

        Amaç aynı.

        Ancak belli ki yol uzun, yol engebeli.

        Türkiye’nin bu süreçte temkinli iyimserlikle hareket etmesi, ancak askeri ve diplomatik stratejilerini esnek tutması gerekiyor.

        Mazlum Abdi ve Geçici Hükümet arasındaki mutabakat, Suriye’nin geleceğinde yeni bir dengenin kurulmaya çalışıldığını gösteriyor. Ancak şu gerçek unutulmamalı: Lazkiye’deki ayaklanma, Suriye’de istikrarın ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.

        Türkiye, bu süreci dikkatle, temkinli iyimserlikle izlemeli ama ‘beş adım ilerisini’ görerek strateji belirlemeli. Suriye’de barış ve güvenliğin kalıcı hale gelebilmesi Türkiye’nin bölgesel istikrarı destekleyen bir aktör olarak sahadaki gelişmelere yön vermesine bağlı. Bu da sahaya güvenlik desteği sağlamasına bağlı.

        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.