Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2024 yılını her zamankinden farklı bir anlam kuşanmış çam ağaçlarının gölgesinde terk ediyoruz.

        Bir taraftan Şam’ın ortasına Halep’in bazı mahallelerine dikilmiş, hırslı bir militan devirdiğinde HTŞ kumandanı Colani lakaplı Ahmet El Şara’nın emriyle tekrar dikilip süslenenen çam ağaçları var.

        Diğer yanda Türkiye’de ise hiç bitmeyen hayat tarzı itiş kakışına eşlik eden tatsız ‘çam devirme’, ağaca hamle yapma görüntülerine tanıklık ettik.

        Yıldız Teknik Üniversitesi'nde her yıl olduğu gibi çam ağacı süsleyen öğrencileri engellemeye çalışanlar oldu. Küçükçekmece'de ise iki şahıs meydana dikilen ağaca baltayla girişti.

        Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan "Milli ve Manevi Değerlerimizi Muhafaza Edelim" konulu cuma hutbesi yurt genelindeki 90 bini aşkın camide okundu ve orada özetle kutlamayın, başka dinlerin mensuplarına benzeyen milletler ayakta kalamaz denildi.

        Oysa, bu işi bu kadar abartmaya gerek var mı ben emin değilim. Yeni bir yıla giriyoruz. Süslenmiş, ışıklı mekanlar insana kışın, soğuk havanın ve yoksullaşmış bir milletin kederlerini az da olsa unutturuyor.

        Şahsen belediyelerin yerleşim yerlerine yakın meydanlarda beynimizi yamultan gürültülü konserler vermesi yerine özel günlerde şehri güzelleştirmelerini tercih ederim. Hologramlar yapılsın hatta, boğazın üzerinde geyikler koşsun. Kar taneleri dans etsin.

        Yok efendim Batı kültürü, Hristiyan adeti gibi itirazlar hemen kuyruk olacak. Haram diyenler bile çıkabilir.

        Ben farklı düşünüyorum. Bir yılın daha bitmesinden duyulan hüznü bastırmaya ihtiyaç var. Yeni bir yılı temennilerle karşılamak da sakıncalı olamaz.

        Haram olan kutlamayı bahane ederek günah işlemek. İçkiye, zinaya, piyango bileti alma adı altında kumara yahut çığrından çıkmış bir tüketim kültürüne israfa vs alet etmek ve alet etmeyi meşrulaştırmak. Kültür ve değer yıkımına sebep olan bunlar. Süslenmiş ağaçlar veya ışıklandırılmış binalar ve hediyeleşme değil.

        Nitekim bakın tarihin gördüğü göreceği en ‘İslamcı’ yönetim tarafından idare edilme sürecine girmiş Suriye’de Şam’dan yapılan her yayında süslenmiş ağaçlar etrafında kendi mütevazi neşesini yaratmaya çalışan insan kalabalıklarını görüyoruz.

        Hem devrimi hem yeni yılın gelişini kutluyorlar.

        Devrimi yapanlar ‘İslamcı’.

        Bizde Noel ağacı devirenler yılbaşında sakın ha asla eğlenmeyin diye tebliğ yapanların aksine, şu an Şam’da millet kendi usuluyle uslubuyla ‘yeni yıl geliyor’ neşesini almış, temellük etmiş kullanıyor. Neden biliyor musunuz? Suriyeli’nin Müslümanlığından şüphesi yok. Devrilen rejimde de Müslüman topluluğun medeni hukuk alanı İslam hukuku hükümlerine göre dizayn edilmişti.

        Türkiye’deki Müslüman mütedeyyin çevredeki yeni yıl kutlaması alerjisi Batı kültür emperyalizmine karşı bir dirençten ve dindar-laik çatışması olarak tezahür eden kutuplaşmanın bir sonucu olarak yıllardır süren sembol savaşının parçası.

        Yılbaşını ‘eğlence’ adı altında kudurgun eğlence aktivitelerine alet etmeyi eleştirmeyi anlarım. Ancak Gregoryen takvimini kullanırken, Almanların Mercedes’ine binerken, tüketim mabedi olarak isimlendirilmiş AVM’lerden hiç rahatsız olmazken, hatta tümüyle şımarık bir Batı adeti olan ‘Baby Shower’ı alıp dualar ve bazı seremoniler ekleyerek yarı dini pahalı bir kutlamaya dönüştürmüşken yılbaşında insanlar ışıklı ağaç dikmek istediler diye saçı başı dağıtmayı anlamıyorum.

        GERİLME, KAPSAYICI VE ÖZGÜN BİR EĞLENCE ÜRET

        İş çam ağaçlarına baltayla girişmeye kadar geliyor ise orada artık bir dinin, bir kültürün korunmasından ziyade rahatsız bir kimlik var demektir.

        Bir çaresizlik var demektir.

        Kendi kültürünü, neşeni, kutlama pratiğini üretemiyorsun, üretememeyi de kompleks yapıp başkasına tebelleş oluyorsun demektir.

        Bu kadar gurur yapıp başkasının hoşlandığı bir şeyi engellemeye kalkışacağına git sen de ‘Hıdrellez’ ile güzel bir şeyler yap, kapsayıcı bir kültür oluştur ve yay derler adama.

        Hıdrellez gerçekten o kadar güzel bir ‘hurafe’ ki , içinde hem tarihsellik var hem baharı karşılama gibi bir tabiatın döngüsüne hürmet etme var, hem Yaradan’ın nimetlerini bir ‘şükür’ duygusu ile karşılama var, hem Hz. Hızır var. Üstelik 2017’de UNESCO’nun “Somut Olmayan Kültürel Miraslar Listesi”ne de girdi Hıdrellez.

        İçinde hem İslam var hem kadim zamanlar var. İlk Çağ’dan itibaren Anadolu, Mezopotamya ve İran’da kutlandı. Osmanlı Devleti Hıdrellez’i aldı Balkanlar’a ve Doğu Akdeniz’deki bütün ülkelere yaydı. Hıdrellez’de de dileklerin bir kağıda çizilip Gül ağacına asılması ritüeli vardır.

        Haydi Hıdrellez’i canlandıralım desen, bir kafa türünün buna da tepki vereceği kesin. Bidat derler, "Hurafe dinimizde yoktur" derler, "Ne o, Hristiyanların Noel’ine özendiniz de kendi hurafenizi mi ürettiniz?" derler ve yine hayatı kurutacak bir şey bulurlar.

        E o zaman ledli çam ağacını da, kırmızı urbalı tonton dedeyi de alır burnunun dibine dikerler kardeşim. Gıkını çıkaramazsın. Çünkü çoluğun çocuğun gözü de gönlü de şenlik ister.

        NE ÇEKTİN BE ÇAM...

        Sen zannediyor musun ki, Hristiyanlar çam ağacı süslemeyi hemen benimsemişti? Hayır tıpkı senin şu an yaptığın gibi aslında önceleri çok da benimsemediler.

        Zira Noel’de/Yılbaşında çam ağacı süslemek de Hristiyanlıkla bağlantılı değil. Binlerce yıllık mesele.

        Pek çok ülkede, bölgede daha Doğu’nun ve Batı’nın icad edilmediği dönemlerden kalma bir güneşe özlem duymanın sembolü çam ağacıyla seremoniler düzenlemek.

        Semavi dinlere geçişten çok önce sararmayan yeşil dallarının cadıları, hayaletleri, kötücül ruhları ve hastalıkları evden uzak tutacağına inanıldığı için makbuldü.

        Her şey Kuzey Yarımküre’de en kısa gün ve en uzun gecenin 21 ya da 22 Aralık’ta yaşanmasıyla yani, ‘kış gündönümü’ ile ilgili.

        Eski, çok eski dönemlerde birçok insan, güneşi tanrı olarak görüyor ve kışı da tanrının hastalanıp zayıf düşmesiyle bağdaştırıyordu.

        Kış gündönümü güneşin sonunda iyileşmeye başlaması demekti ve o yüzden kutlanıyordu. Kapılara ve pencelere sararmayan dallardan yapılmış küçük yuvarlak çelenkler asma işi de yine Hz. İsa ile ilgili değil, güneş tanrının güçlenip yaz geldiğinde dalların yeniden yeşereceğini hatırlatmak içindi.

        Evleri yeşil dallarla süsleme ve bunu güneşi onurlandırmak için yapma Eski Mısır’dan eski Roma’ya, Kuzey Avrupa’daki Kelt topluluklardan İskandinavya’daki Vikingler’e kadar uzanan bir anlayış. Temeli de ortak: Kışın bile yeşil kalan bitki ve ağaçlar olsa olsa Güneş’in, Ra’nın ya da efenim Baldur’un yeniden güçlenmesini remzeder o zaman alalım, onurlandıralım hikayesi.

        Bugünkü anlamıyla Noel/Yılbaşı Ağacının icadı da Avrupa’nın en sıkıcı toplumu olan Alman’lara dayanıyor. Ağaçlara mumlar yakılıp konulması Martin Luther’e atfedilen bir hikaye ile olmuş.

        ABD’ye yayılması da Almanlar eliyle oluyor. Hatta 1740’lardaAlmanlar çam ağaçlarıyla evlerini mahallelerini süslediklerinde diğerAmerikalılar “Bu nasıl Hristiyanlık?” tepkisi verip ‘rahatsız edici bir pagan adeti’ diye hor görüyorlar. Ancak 1890’larda artık ABD’de herkes Noel’i ve yılbaşını ağaç süsleyerek kutluyor. Hatta zamanla Amerikan tarzı abartısı da çam seçimine yansıyor. Halen Avrupa kökenliler küçük orta boy ağaçlarla yetinirken Amerikan tarzı tavana kadar uzanan dev çam ağaçlarını tercih eder.

        Peki bundan çıkaracağımız sonuç ne?

        Evde plastik çam ağacı süslemek sahiden ‘fazla’ olabilir, gerçek çam ağacı ise ağaç katliamıdır, hiç gerek yok. Ancak bir belediyenin meydanında bir ağaç süslendi, sokaklar biraz ışıklandırıldı şehir mobilyaları ledlerle yapılan desenlerle donatıldı diye kimse Hristiyan olmaz, pagan da olmaz, bu hizmetten sakınca, suç günah çıkarmaya çalışmak ise boş iştir. Yeni nesilleri kaybetme yarışında ipi göğüslemektir.

        “Biz zaten çam ağacı süslemeye paganlığa karşı olduğumuz için uyuz oluyoruz” diyenler de oluyor. O zaman kocakarı ilaçlarına, alternatif tıbba, hacamat ve kupa çektirme dahil hastalanınca karabiberli, zencefilli ballı süt hazırlayıp içmeye de karşı olun, asla insanlara burçlarını sormayın, okunmuş pirinçlere, muska taşımaya da karşı olun, bir yakınınız öldüğünde 7’sini 40’ını saymayın ve hatta yağmur berekettir falan gibi laflar da etmeyin çünkü bunlar gibi bir çok şey pagan diye özetleyiverdiğiniz kadim dönemlerin antik inançlarından arta kalan birikime dayanıyor.

        Din, özellikle İslam diğer dinlerin başına gelenlerin bilindiği bir dönemde geldiği için, din dışı olanın dine sızmasına ve zamanla din muamelesi görmesine direnç gösterir. Eyvallah. Özellikle selefi ekolde kadim olan zamanlardan gelme her şeyi hurafe ya da bidat ilan etme anlayışı çok baskındır.

        Ancak din yerine, yani nass yerine ikame etmemek koşuluyla bidatlar da hurafeler de gereklidir. Bunun doz ayarını yapmak mümkündür.

        HURAFESİZ İNANÇTAN KÜLTÜR DE ÇIKMAZ, EĞLENCE DE….

        Pratikte ve hayatın içinde çerçeveyi din belirler, içi tamamen kültürle, adetle, töreyle, mistisizm ile yani ‘hurafe’ ile dolar ve bu hurafe özünde aslına hizmet eder. Ancak bu şekilde düğünde doğumda ölümde inançlı biri ne yapar nasıl karşılık verir, sevinci ve acısını ne ile temsil etmeyi başarır sorusunun bir cevabı olur.

        Müslümanlar özellikle Türkiye’de şeytan taşlamaktan tavafa fırsat bulamadı. Siyasal gerilimler, dayatılmış bir laiklik anlayışına karşı mevziyi koruma direnci, Doğu-Batı çatışması vs derken hayatın kendi ritmi ıskalandı, neşe bayatladı, yas kursakta kaldı, efsanelerden hurafelerden arındırılmış saman gibi kupkuru bir pratik kaldı. O yüzden neşenin mutluluğun veya üzüntünün İslamisi yok.

        O yüzden düğünler ya çok sıkıcı ya da çarpık; kına gecesinde alkolsüz şampanya patlatmaya yeltenen başörtülüler var sözgelimi, çünkü “Nasıl kutlarsam hem eğlenirim hem de aptal gibi görünmem?” üzerine bir pratik gelişmemiş.

        Mısır’da Tunus’da hala bir Müslüman'ın güncel pratikleri bir bütünlük arz ediyor, gündelik hayatını namaz vakitlerine göre kurgulayabiliyor, neşede düğünde kutlamada da kendi töresi devamlılık arzediyor ve dahası kompleksi ve vesvesesi yok. Bizim herşeyimiz bölük pörçük ve huzursuz.

        Neşemizin kendimize özgü bir dışavurumu yok. Herhalde o yüzden dertlerimizi çok şaşaalı yaşıyoruz ve bizden başka dertlenen olamazmış gibi davranıyoruz. Filistin'e en çok biz üzülürüz,İslam alemi için en çok biz ağlarız. Ölüm bizden sorulur, çünkü ahirete dair inancımız vardır. Ancak dünyevi neşenin inanca uygun olarak yaşanması işinde kötüyüz. Çünkü yılbaşı haram diyen bir kafa Müslümanların kendine özgü eğlence üretmesini teşvik etmiyor hatta engelliyor.

        YILBAŞI BİR MÜ’MİN İÇİN DE BİR ŞEYLER İFADE EDEBİLİR

        Tam da bu nedenlerle hayat pahalılığının azaldığı, kaşar peynirinin lüks muamelesi görmediği günlere erişmek nasip olsun da bir an önce ‘hurafe’ imal etmeye başlayalım diye temenni ediyorum. Bu temennimi 5 mayıs gecesi Hıdrellez’le beraber kağıda yazıp bir gül ağacına bağlama niyetim var. Tabii etrafta bir gül ağacı bulabilirsem…

        Ama bu durum, yılbaşını sırf yokluktan anlamlı bulduğumuz manasına da gelmiyor.

        Bütün dünyanın aklı başında insanları o gün aslında aynı şeyi yaşıyor; havf ve reca, korku ile umut, hüzün ile beklenti arasında zamanın hızı karşısında duyulan kederi katlanılabilir kılmak için tatlı bir ‘gelecek’ fikrine sığınıyor.

        İnsanların aynı ağacın dalları olduğunu ve yeniden başlamak için hala fırsat olduğunu hissetmeleri için böyle evrensel ve muhayyel buluşma anlarına, böyle günlere ihtiyacı var.

        Bir uzaylı istilası olana dek, bu ortaklaşma anını temsil eden şey muhtemelen ‘yılbaşı’ olacak. Senede bir gün yaşanan bu an bir kimlik buhranına çevirmek yerine kutlamanın içeriğindeki aşırılıklar konu edilmeli, günün kendisi değil.