Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca İsrail'in karizması çizildi, Hamas'ın meşruiyeti yara aldı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hamas’ın İran destekli "Aksa Tufanı" oldukça büyük bir operasyon. Bu, tarihsel önemi olan bir girişim. Belki de ilk kez İsrail bu kadar net bir karizma yarası aldı. İsrail'in yenilebilir olduğuna dair bir izlenimin oluşturulması söz konusu oldu.

        Ancak sivillerin can kaybı ve bu tür saldırıların ahlakiliği- İslamiliği yönünden tartışmalar da oldu. Elbette sadece o kareye o sekansa baktığınızda ortaya çıkan vahşi görüntülerin ahlakiliği sorgulanır ve sorgunlanmalıdır. “Hamas’ın sebep olduğu algıyı düzeltebilmesi için mucize gerekir artık” da diyebiliriz. Ancak Gazze’de yaşayan biri için "haklıyken haksız duruma düştünüz" eleştirisinin ya da bu "algı" meselesinin bir anlamı kalmadığını tahmin edebilirsiniz.

        Zira, algı çok enteresan bir şey, Muhammed Durra çocuğuyla beraber canlı yayında öldürüldüğünde, Rachel Corrie İsrail tankıyla ezildiğinde o "algı" Filistinlilerin lehine çalışmadı, 70 yıldır öldürülen Filistinlilere yaşayabilecekleri bir yurt vermeye yaramadı. Filistin Hamas’tan önce de vardı. Yaptıkları tuttukları işler evrensel normlara uygunken de öldüler, uygun değilken de öldüler.

        Gazze’de daracık bir yerde 1,5 milyon insan yaşıyor.

        İsrail-Filistin arasında nizami bir savaş yok, karşılıklı terörizm var, insan hakları ihlallerinden mürekkep bir kompleks var ve bu yıllardır sürüyor.

        İsrail’in başta BMGK kararları olmak üzere hiçbir uluslararası mutabakata uymadığı çoğu kez unutuluyor. Bu yıl Batı Şeria’da 40 kadar çocuk İsrail elinden öldü.

        İsrail militarizminin elleri/ kolları minvalinde hareket eden yerleşimciler ise sivilden çok işgalin bir parçası durumundalar. İsrail’de doğan herkes kadın ya da erkek, asker doğar. Yasalarında vardır ve bu yüzden sivil olma hali, İsrail’de çok belirsiz. Her an bir sivil, ırkçı rejimden aldığı destekle sizi evinizden atabilir.

        Öte yandan İsrail'de yaşayan herkes Likud'cu faşist değil. Çok değil sadece günler önce Netanyahu protesto ediliyordu, binlerce İsrailli hükümetin hukuksuzlukları için sokağa dökülmüştü.

        Filistin halkının kendisini koruma hakkı vardır. Ancak yaşlılar ve çocuklar diye de bir şey vardır. İsrail'de yaşayan ama rejimi onaylamayan demokrat Yahudiler diye de bir şey var.

        Bunlar dikkate alınınca kontrol dışı verilen bir zarar gibi de değil, bilinçli olarak hedeflenen insanların yol kenarlarındaki cesetlerine bakmak çok ürkütücü ve "Hayır böyle savaşılmaz" dedirtiyor. Müzik festivali yapılan yerde 250'den fazla ceset bulundu. Kendi halinde eğlenen insanları vurmayı direniş eylemi olarak kabul etmek mümkün değil. Bu olsa olsa biraz yakında çocuklar içme suyu bulamazken, insanlar apartheid İsrail rejiminin sıktığı kör kurşunlara hedef olurken, o alanda rave party düzenleyebilen şımarıklığı hınçla cezalandırmaktır. O hıncı anlayabiliriz ama sonucunu haklı bulamayız.

        Netanyahu'nun ırkçı işgalci rejimine yıllardır bela okuyoruz. Hamas'ı da yine yıllardır, hem de 'Hamas eşittir Filistin' olmadığını bilerek ama Filistin adına verdiği mücadele ve ödediği bedeller üzerinden aktör olarak gördük. Ancak kör şiddeti ve rastgele yoldan geçenlere ateş etmeye dayalı bir eylemi sorgulamak zorundayız.

        Ancak Filistinli ve İsrailli çocukların insan haklarını aynı anda savunan bir hareket karşılıklı şiddeti bastırır ya da normalleşmeye hizmet eder. Aksi değil. Tabii istenen normalleşme ise. İki devletli bir çözüme razı olmayanın sadece İsrail olmadığını, Hamas'ın da bunu istemediğini biliyoruz. Son yaşananların ve meydana gelen aşırılıkların esas sorumlusu ırkçı ve faşist İsrail rejimidir, ancak belli ki Hamas da kendisini rejimden ayıracak savaş ahlakını geliştirme konusunda çok geride kalmış.

        Diyeceksiniz ki, biz orada yaşamıyoruz. O insanların 70 yıldır ne yaşadıklarını sadece kendileri bilir. Ortada açık bir işgal ve haksızlık var. Doğrudur bu uzamış bir savaşta zayıf olan ve sürekli kan, insan, çocuk, ev, akraba, hak, mekan ve zaman kaybeden taraftan makul bir isyan ahlakı beklemek belki de naif bir beklentidir. Ancak otobüs duraklarındaki yaşlıları, festivalde konser dinleyenleri, elinde silah olmayan ve günlük gailesi içinde seyahat eden aileleri rastgele öldürmemek ne kadar kızgın ve yaralı olursa olsun herkesten beklenebilir.

        Konforlu koltuğundan oraya bakıp ‘‘işte bunlar böyle barbar, bunlar Ortadoğulu" demek, AK Parti'ye düşman olduk o zaman hadi İsrailci de olalım sularına yelken açmak zavallı bir tutum. Ama orada yapılan her şeyi "Helal olsun, onlar yapmıştı siz de yapın" diyerek desteklemek de sorunlu bir tutum. Nedeni de aynı. Siz orada yaşamıyorsunuz. Onların operasyon planları on yıllardır ölen çocuklarının intikamı ile katılaşmış olabilir, sizin "değil mi ki din kardeşimdir, o halde her yaptığına 'ok' derim" dışında bir mazeretiniz var mı?

        HAKLA BATILIN SAVAŞI MI?

        Girişte de belirtmiştim. Hamas bu kez İsrail'e oldukça büyük ve önemli bir zarar verdi ve bu yönüyle bu operasyon tarihi önemde. O kadar çok esir alındı ki, artık İsrail "gideyim de Gazze'ye iki bomba atayım" da diyemez.

        Ancak yine de elde edilen başarının ne kadar kalıcı olduğu tartışılır.

        Her türlü komplo teorisinin dışında, kaba bir hesapla bile açıktır ki Hamas’ın temsil ettiği ve temsil etmediği Filistinlilerin yarın uğrayacağı zarar, Hamas’ın sürpriz faktörüyle İsrail’e verdiği zarardan fazla olacak. Yıllardır baskı ve şiddetle ayakta duran faşist rejim, istihbarat zafiyetiyle çizilen karizmasını toparlamak için Gazze’yi tamamen haritadan silebilir. Aksa Tufanı, savaşı Lübnan Suriye ve İran’a doğru genişletmek için mazeret olarak kullanılabilir.

        Peki Hamas’ın ve Kassam Tugaylarının arkasındaki ülke İran olduğuna göre, İran neden böyle bir işe giriyor?

        İran Arap devletlerinin İsrail ile yaşadığı normalleşmeden çok rahatsızdı. Bu normalleşme meselesi gerçekçi olmasa da -buna rağmen bir itidal umudu vardıysa denenmesi gerekirdi- İran’ın gözünde kendi pozisyonunu, İsrail ile kurduğu dehşet dengesini ve bu dengeden aldığı meşruiyeti sarsıyor. Muhammed Bin Salman’ın normalleşme yanlısı sözleri ve Filistin halkına hak ettikleri refahı vaat etmesi Hamaney’in öfkeli çıkışlarına neden olmuştu birkaç gün önce. ABD’nin tarihteki en izole dönemini yaşıyor olması da belli ki Rusya’dan sonra İran üzerinde de teşvik edici bir rol oynuyor. Ancak ABD öyle ya da böyle İsrail’i destekleyecektir. Rusya da sürece kayıtsız kalmayacaktır, Putin’in “Kartlar yeniden karılıyor ise o kartları ben karmak isterim” diyeceğine emin olabiliriz.

        Uzun erimli bir savaş ihtimalinde tarafların hak-batıl savaşı denkleminde hizalanacaklarını düşünmek de hayalciliktir.

        Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin mesele Filistin bile olsa, İran’ın ajandasının yanında yer almayacakları belli.

        İTİDAL ÇAĞRILARI HAKLI

        Umut edelim de işler bölgede onlarca Gazze oluşmasına yol verecek büyük çapta savaş ve asimetrik savaş sarmalına doğru ilerlemesin.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘itidal’ tavsiyesine şaşıranlar olduğunu biliyorum. Oysa doğru olan bu. Çünkü Erdoğan Suriye’deki iç savaşın tecrübelerini şu an herhalde en doğru okuyanlardan biridir. İsrail ve İran başta olmak üzere bölgedeki irili ufaklı aktörlerin çoğu, rasyonel görünümlü ezoterik motivasyonla hareket ediyorlar. Bu da bolca dini, milli, mezhepçi antagonizma yaratıyor. Motivasyon değişmediği sürece kartları yeniden karmanız sadece daha fazla kan, kitlesel kıyım, appartheid rejimi getirir. Çünkü aynı kartlarla daha iyi daha barışçıl bir masa kurulmaz.

        Uzun ve acımasız bir kış Ortadoğu’nun kaderi değildir. Ama sadece Ortadoğu da uzun ve acımasız o kışa dair özlemle karışık beklentinin çok fazla müşterisi vardır. Bir tarafın Armegeddon’u, diğerinin Melheme-i Kübra’yı , öbürünün giyeceği cübbenin şeklini geçeceği yolun encamını bile tasarlayıp yönetmeliğe bağladığı bir “13. İmam” beklediği yerde, "Meşaleler tutuştu" diye sevinmek yerine "Yangın ne kadar büyür?" diye endişelenmek ve hasarı kontrol altına alacak girişimleri çoğaltmak gerekir.