İmamoğlu'nun taktikleri, Yavaş'ın tarzı
Siyasi partiler elbette homojen yapılar değil. Farklı görüşleri içinde barındırabiliyor. Dahası son seçimler gösterdi ki, partiler arasındaki oy geçişleri geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde arttı ya da eskisi kadar yadırganmaz oldu.
Partilerin siyasi merkezde bulunduğu alanda, yine kendi içinde merkezden uçlara kadar farklı görüşler ve tonlar olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu durum özellikle merkezin büyük partilerine, kendi içindeki “uçlar”ın daha radikal alanlara savrulmasını engellemek gibi bir sorumluluk yüklüyor.
Son yerel seçimlerde muhalif seçmenin yanı sıra, rakiplerinden de oy almayı başaran CHP, değişim başlığı altında büyük bir tartışmayı yürütme çabasında. Ancak pek de beklenmedik olmayan etkenlerle mesafe almakta güçlük çekiyor.
MERKEZ PARTİLERİN SORUMLULUĞU
CHP’nin siyasi merkezdeki varlığı, sadece merkezin karşı tarafına bakarak anlam kazanmıyor elbette. Aynı zamanda kendi bulunduğu alandaki uçlar ve aşırılıkların dengelenmesi ve sistem içinde tutulması boyutuyla da sorumluluğu var.
Türkiye’nin yakın tarihinde, özellikle de son 65 yılında, bu tür aşırılıkların ve uç yaklaşımların, hele de kendisine devlet içinde ortak bulursa, ne denli sorunlar ortaya çıkardığı malum.
Bu tabloya dair tatsız bir örneği, yakın tarihte mezun olan kimi teğmenlerin yemin kriziyle yaşadık. CHP’de değişimden yanan olan siyasi iradenin, böylesi hadiselerden siyaset üretme arayışında olduğunu düşünmek istemiyorum. Sahip çıkmakla, destek olmak arasındaki farkı da dikkate alıyorum. Ancak şu gerçeği unutmadan. CHP’nin kendi % 25’lik tabanında hatırı sayılır bir kesim zaten bu değişim tartışmalarına net biçimde mesafeli. İktidara ulaşana kadar durumu idare eden bir yaklaşımla hareket edenlerin de hayli fazla olduğunu düşünüyorum.
İYİ PARTİ’NİN SİYASİ REFLEKSLERİ
CHP’ye İYİ Parti’den gelen oyların, bu anlamda bir uç ya da aşırılık oluşturduğunu söylemek haksızlık olur. Esasen genel seçim sürecinde de tanımladığım gibi Meral Akşener’in partisi, siyasi merkezde belki daha seküler milliyetçi, ama aynı zamanda demokratik duruşu net olan bir alan oluşturmuştu. Partinin bugünkü durumu ayrıca konuşulabilir.
DEM Parti seçmeninden CHP’ye gelen oyların, bir yanıyla büyük kent merkezlerinde bir siyasi sığınak arayışı, bununla bağlantılı olarak da yakın gelecekte terörden uzak bir oluşum beklentisi olarak okumak mümkün. Ancak bu oyların hızla DEM ve örgüt çizgisine savrulması da her zaman ihtimal dahilinde.
NORMALEŞME GÜNDEMDE YOK
Seçim sonuçlarının ardından ortaya çıkan normalleşme tartışmaları, peş peşe Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Özgür Özel arasında gerçekleşen iki önemli görüşme, geldiğimiz noktada, ortak zeminlerden hayli uzaklaşmış görünüyor.
AK Parti seçmeninin genel anlamda bu sürece karşı olumsuz tavrı olmadığını, ancak kendi iç muhasebesi ve değişim beklentisi yüzünden ilgisiz kaldığını savunuyorum. CHP’de ise durum çok farklı. Parti yönetiminin belli bir kesimi, ki kabul edelim ki Özel’in büyük gayreti oldu, normalleşmeye samimi yaklaşırken; partinin bir kesimi, teşkilatlar ve tabanda durum tamamen tersine gelişti. CHP’ye yakın kamuoyunun ve medyanın da normalleşmeyi sürekli bir tuzak olarak yansıtmasının bunda rolü büyük oldu.
Ancak sürece en net tavır alan Ekrem İmamoğlu cephesi oldu. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda tavrı 2019’dan bu yana her gün daha fazla belirginleşen İmamoğlu, bir yandan erken seçim gündemini, diğer yandan kendi siyasi hayatına dair yargı süreçlerini öne çıkararak yol haritasını ortaya koydu.
İSTANBUL’UN TAKTİK HAMLELERİ
İstanbul’un hareketlenmesi, cumhurbaşkanlığı konusunda gözlerin kendisine çevrildiği diğer adayı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı da hareketlendirdi diyebilir miyiz?
Öncelikle işin doğal bir süreci var. Popüler tartışmalar ne kadar gölgelese de, Yavaş’ın milliyetçi-muhafazakar kesimlerde ciddi bir karşılığı var. Dahası bu durum “Yavaş asla oy alamaz” denilen kesimlerde de yansıtılmak istenenden hayli farklı. İşte tam burası İstanbul cephesini hayli hareketlendirmiş görünüyor. Süreci kontrol altına alıp, rakiplerini de kendi taktiklerinin parçası haline getirmek istiyorlar.
ANKARA’NIN CEVABI
Mansur Yavaş, kendisini hiçbir zaman yarışın dışında tanımlamadı. Ama 2024’e kadar sakin ve sessiz bir stratejiyle hareket etti. Şimdi yine sakinliğini koruyor, ancak şartlar uygun olduğu takdirde kendisinin de yarışta olacağını ifade etmekten sakınmıyor. Tüzük kurultayında kendisine yapılan hamleye sessiz kalmayarak siyaset tarzını ortaya koydu.
Dün ise eski özel kalem müdürü ve şu anda milletvekili olan Yüksel Arslan’ın sosyal medyadaki mesajına açık bir tepki gösterdi. Mesajın İmamoğlu’nu hedef aldığı yönündeki tartışmalara hızla karşılık verdi ve mesajında “Bu tür açıklamalar benim siyaset tarzıma uymamaktadır” vurgusunu yaptı.
Bu durum, CHP kamuoyunda “İktidar sizi bölmeye çalışıyor” tezinin çok ötesinde bir gerçekliğe sahip. Ancak yazının girişindeki değişim tartışmalarına dönersek, bu tablonun CHP’nin değişim yönündeki arayışlarına kapı açmayacağı da çok açık.
- Siber zorbalık çağı3 gün önce
- Milliyetçi blok partileşecek mi?5 gün önce
- AK Parti nereden başlayacağını biliyor mu?6 gün önce
- Okur-yazar partizanlar ve siyaset1 hafta önce
- Değişim ve "özgürleştirme" kıskacında CHP1 hafta önce
- Geçmişin kodlarına teslim olmak1 hafta önce
- Siyasetin bitmeyen sınavı1 hafta önce
- Türkiye, İhvan, Mısır ve Afrika2 hafta önce
- Türkiye-Mısır, geç ama değerli2 hafta önce
- AK Parti'nin değişim kodları2 hafta önce