Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Üzerinde yeterince tartışılmayan ancak hem Filistin’in geleceğini hem de bu meselede doğrudan taraf olan Türkiye’nin politikalarını yakından ilgilendiren bir soru var: Hamas, Filistin’in geleceğinde nerede olacak?

İsrail’in herhangi bir müzakere ya da barış masasında Hamas’ı asla istemediği bir sır değil. Başka türlü ifade edersek, yapıp ettiklerini açık bir soykırıma dönüştürmesinin temelinde kendi ifadeleriyle “Hamas’ın kökünü kazımak” var. İsrail açısından bu hedef ve tanım halihazırda devam ediyor.

Pek çoğunun iyi niyetinden kuşkum olmasa da, biraz Soğuk Savaş uykusunda kalmış tezlere de dikkat çekmek istiyorum. Çok kısa ifade etmek gerekirse, Hamas ve benzeri yapılanmaların, Filistin hareketini bölmek ve gücünü azaltmak için ortaya çıktığını savunuyorlar. Bunun farklı versiyonları olsa da özeti bu.

FKÖ'NÜN GÜÇ KAYBI

El Fetih ve FKÖ’nün Filistin mücadelesindeki yerini, bu yapıların ortaya çıkışından itibaren tartışmak, bir köşe yazısının sınırlarını fazlasıyla aşar. Ancak 1980’ler itibarıyla gerek Yaser Arafat’ın, gerekse genel anlamda FKÖ’nün pek çok stratejik hata yaptığını, bunların Filistin mücadelesine büyük zararlar verdiğini, hatta bu politikalara bizzat FKÖ içinden de ciddi bir muhalefet geldiğini aktarmakla yetinelim.

Diğer yandan SSCB’nin dağılmasının ardından, Filistin hareketinin uluslararası ölçekte büyük bir destek kaybında uğradığını, özellikle Yeni Dünya Düzeni diye adlandırılan dönemde ortaya çıkan dinamiklerin Filistin açısından olumlu sonuçlar doğurmadığını da hatırlamakta yarar var.

1987 VE İNTİFADA

1987 yılında Gazze’de bir grup gencin İsrail askerlerine taş atarak başlattığı hareketin, FKÖ’nün tavırlarına da bir itiraz olduğu çok netti. İntifada olarak adlandırılan bu direnişin en temel özelliği daha İslami bir boyuta sahip olmasıydı. Ayrıca geniş kesimleri kuşatan, sürekli, kararlı ve gerçek bir halk hareketi olarak ortaya çıktığını da söyleyebiliriz. Bu süreçlerin devamında Filistin halkını temsil eden yeni yapıların güç kazandığını görüyoruz.

Dolayısıyla bugün bile Hamas’ın ortaya çıkışını dış dinamiklere bağlayarak onu farklı bir bağlama oturtmak isteyenlerin göremediği nokta tam olarak burası. Hamas, Filistin halkı nezdinde ciddi bir karşılık bulan, sadece askeri ve siyasi mücadeleyi değil, yardımlaşma ve toplumsal dayanışma kanallarını örgütleyen bir yapıdır. Ayakta durması ve mücadelesi böyle bir zeminde devam etmektedir.

ÇİN'İN FİLİSTİN HAMLESİ

21-22 Temmuz’da Çin önemli bir hamleyle Filistin’deki farklı grupların temsilcileri bir araya getirdi. Pekin'deki toplantıya aralarında Fetih, Hamas, İslami Cihat, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Kurtuluş Demokratik Cephesi'nin de yer aldığı tam 14 grup katıldı.

Grupların ortak metninde şu ifadeler yer aldı: “Ulusal gruplar, FKÖ çatısı altındaki tüm Filistin güçlerini ve gruplarını içeren kapsamlı bir Filistin ulusal birliğe ulaşma ve Birleşmiş Milletler kararlarına ve 194 sayılı karara uygun olarak, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, geri dönüş hakkını garanti altına alınması esaslarına bağlılık konusunda anlaştı."

Hamas Pekin’deki sürece katıldığı gibi, toplantıların ardından Ulusal İlişkiler Ofisi Başkanı Hüsam Bedran imzasıyla da destek açıklamasında bulundu. Bedran, asıl önemli noktanın "Gazze ve Batı Şeria'da Filistin halkını yönetecek, yeniden inşa faaliyetlerini denetleyecek ve seçim koşullarını hazırlayacak bir Filistin ulusal mutabakat hükümetinin kurulması" olduğunu söyledi.

Hamas'ı sürekli olarak uzlaşmazlığın adresi olarak gösterenlere bunları hatırlatmak istedim.

TÜRKİYE'NİN HAMAS POLİTİKASI

Bu sürecin ardından gelen İsmail Heniyye suikastı, barışa vurulan en büyük darbelerden biriydi kuşkusuz.

Türkiye, Mahmud Abbas’ın TBMM’den tüm dünyaya seslenmesini sağlarken, aynı zemini oluşturma çabasını gösterdi. Yani tüm Filistinli grupların ortak zeminde hareket ettiği ve bağımsız bir Filistin devletine katkı sağlayacağı bir hedefle hareket ediyor.

Hamas’ı bu sürecin içinde tutması, ona verdiği destek, yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığım sosyolojinin de yansıması aynı zamanda. Filistin halkını temsil eden, onun için mücadele veren bir yapının dışarıda bırakılma gayreti sadece İsrail’in işine yarayacak bir yaklaşım.

Dilimde tüy bitti ama, tekrar ifade etmiş olayım. Bu politikanın temel unsurları ağızlara sakız edildiği gibi “İhvancılık” değil, ideolojik yaklaşımlar hiç değil. Filistin gerçeğinin sahadaki yansıması neyse, Türkiye’nin yapmak istediği de o.

Sırf uluslararası camiada belli bir kabul görüyor diye kendi topraklarında karşılığı olmayan Mahmud Abbas’ı TBMM’de konuşturan bir ülkenin; Filistin halkının meşru temsilcilerinin yok sayılmasına izin vermesi düşünülemez.

Türkiye de bunu yapıyor zaten.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar