Dünyada en çok okunan Filistinli yazar unvanına sahip Susan Abulhawa: "Türklerin dünyanın en medeni toplumu olduğunu düşünürdüm ta ki…"
Dün bu köşede dünyanın diğer ucundan çok kıymetli bir ismin Narin’le ilgili yorum ve feryadını aktaracağımı yazmıştım.
Günlerdir bu korkunç cinayete dair tartışmaları izlerken bir yandan da düşünüyorum… CSI tadında bir merak ve kovalama duygusunu bir kenara koyunca bu feci hadiseden bize ne ders çıkacak? Narin’den önce konuştuğumuz diğer acıları birleştirebilecek miyiz?
Mesela Gazze’deki dram… Orada ölen çocuklar… Patlayan bombalar…
Narin cinayeti yanı başımızdaki soykırım devam ederken geldi…
Acaba Gazze’de kendi çocuklarının katledilmesi ile kahrolanlar Narin’in katledilmesine nasıl bakar, ne hissederler?
Bu sorunun peşine düştüm.
Türkiye’yi çok sevdiğini ve hatta bir ara buraya yerleşmeyi düşündüğünü bildiğim, ABD’de yaşayan ve dünyada en çok okunan Filistinli yazar unvanına sahip, Susan Abulhawa’ya ulaştım. Abulhawa'nın kendi hayat hikayesi de çok çarpıcı. Ürdün, Kuveyt ve Filistin'den ABD'ye uzanan, yetimhanelerde geçmiş bir çocukluk... İlk romanı 'Filistin Sabahları' onlarca dile çevrildi ve satış rekorları kırdı.
İsrail’e karşı ABD’de çok sert kampanyalar yürüten, aynı zamanda uluslararası bir hayvan hakları savunucusu olan Abulhawa’nın Türkiye’deki sokak hayvanları düzenlemesini yakından takip ettiğini ve düzenlemeye ciddi eleştirileri olduğunu duymuştum.
Bu zor günlerde farklı bir sesin hepimize iyi geleceğini düşündüm ve Abulhawa’ya hem Narin’i hem de üzerine özel olarak çalıştığı köpeklerle ilgili düzenlemeyi sordum.
“Umarım kültürel atmosferinizin Batı’dan daha medeni olduğunu bir gün fark edersiniz”
- Türkiye’de günlerdir 8 yaşındaki Narin’in katledilmesini konuşuyoruz. Bu cinayet milli bir mesele haline geldi. Filistinli bir yazar olarak maalesef acıyı farklı boyutlarda yakından bilen bir isimsiniz. Türkiye’deki bu cinayeti ve tepkileri nasıl yorumluyorsunuz?
Şöyle bir gerçek var: Aslanlar gibi vahşi hayvanlar kötülük yapmak için değil korkudan saldırırlar. Kötülükten saldıran tek tür insandır. Mesela sokak köpeklerinin saldırganlığı asla ve asla insanların saldırganlığı ve yarattığı tehdit ile yarışamaz. Bunun en yeni ve çarpıcı örneklerinden biri 8 yaşındaki masum bir Kürt kızına yapılanlar…
Bu masum meleği seven ve onu korumaya çalışanlar için dua ediyorum. Maalesef dünya çok vahşi bir yer haline geliyor. Bu vahşetin çoğu bizim bölgemizin dışındaki güçlerden kaynaklı.
Ben Türkiye’nin adalet ve sevgi ile tüm varlıklar için kendi değerlerine dayalı ve bu değerleri besleyen bir yol bulabilmesini diliyorum.
Umarım sizler kültürel atmosferinizin öz itibarı ile batılı ülkelerden ne kadar daha medeni olduğunu fark edersiniz. Tüm canlılarla, aile bağları ile, anne-babaya ve büyüklere saygı ve çocuklara sevgi kültürel kodlarınızda fazlasıyla var.
Esasen bu İslam ahlakıdır. Batı tarafından pompalanan üstünlükçü ideolojilerden çok daha iyidir.
- Tüm türlerle birlikte yaşamaktan bahsettiniz. Siz aynı zamanda bir hayvan hakları savunucususunuz. Türkiye sokak hayvanları ile barışık bir ülkedir ancak sokak köpekleri mevzu ciddi bir sorun haline geldi. Siz saldırgan köpeklerden insanları korumak adı altında bulunan çözümün doğru olduğunu düşünüyor musunuz?
Bakın tüm toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da hasta, vahşi ve kriminal kişiler vardır. Ama bunları etkisiz hale getirmek için milyonlarca insanın öldürülmesine kimse göz yummaz.
Hayvanlar hisleri olan varlıklardır ve bu şekilde gözden çıkarılmayı asla hak etmezler. Onlar da kendi topluluklarını oluşturan canlılar. Kendi aralarında onlar da birer millet. Şimdiye kadar bir hayvan bakmış ve sevmiş herkes bu temel gerçeği bilir.
Ben Türklerin dünyadaki en medeni toplum olduğunu düşünürdüm. Çünkü sizler başka canlılarla birlikte yaşamayı başaran istisnai insanlarsınız.
Bu anlamda Türkler merhamet ve sevgi konusunda çok özgün bir yerdeler.
Biliyor musunuz, ben sırf bu sebeple Türkiye’ye taşınmanın hayalini kuruyordum. Bazı el değmemiş kabileler dışında dünyada böylesine insan olmanın mutluluğunu ve bilgeliğini tadan başka bir toplum yok.
Neyi mi kast ediyorum? Tüm canlıların özgürce birlikte yaşamasının kurumsallaşmasını.
Sevgi ve merhamet siyasi bir konu haline gelmemeli. Bence bu geleneğiniz siyaset üstü ve tüm toplumun ortak değeri.
Lezzetli yemekleriniz, melodik diliniz, zengin mirasınız, hayvanlara olan sevginiz belli bir siyasi görüşe bağlanamaz. Bunlar tüm toplumu yansıtan değerler.
“Sorun zalim ve sömürgeci devletlere medeniyet olarak bakmakta”
- Türkiye’de medeniyetin ölçüsü olarak sokak hayvanlarının olmamasını gören bir zihniyet var. Medeniyet ile sokakta kedi-köpek olmaması arasında bir ilişki var mı sizce?
Bence buradaki sorun ‘medeni’ kelimesinden kaynaklanıyor. Bu ne demek? Maalesef dünya en vahşi, zalim ve sömürgeci ülkelere ‘medeniyet’ olarak bakıyor. Medeni diye gösterilen Batı üstünlük üzerine kurulu ve hem insan hem hayvanlara zulmediyor. Kısacası canlılara eziyet etmek medeni değildir.
Benim görüşüme göre medeniyet Türk toplumundaki gibi insan ve hayvanların birlikte yaşadığı bir ortam yaratmaktır. Zaten medeniyetin seviyesi kendini savunamayanlara, sesi çıkamayanlara nasıl davranıldığı ile ölçülür. Sizlerin bu güzel öze dönmenizi umuyorum.
Türkiye’de milyonlarca sokak hayvanı var ancak saldırıların sayısı bir elin parmaklarını biraz geçer. Hayvan nüfusunu kontrol altında tutmak için zaten çalışmalar yapılıyor. Bunlar artırılabilir. Yüzde olarak son derece düşük olan saldırganlar kolaylıkla alınabilir.
Siz Türkler tarih boyunca çok daha büyük problemleri savunmasızlara gaddarca yaklaşmadan çözdünüz. Yaratıcı ve merhametli çözümler bulabileceğinize inancım tam.
“ABD dünyanın en vahşi ülkelerinden biri”
- Türkiye tarih boyunca sokak hayvanlarına en adil davranan toplumlardan biri oldu. Siz şimdi bu konuda bir geri adım olur mu diye endişe ediyorsunuz, öte yandan insan hakları ile ilgili de bu ülkede ciddi sorunlar var. Yargı sisteminin adalet sağlamadığı yönünde yaygın bir kanı var. Bu kanı bugün ortaya çıkmış değil, maalesef hiçbir zaman gerçek anlamda bir hukuk devleti tesisi edildiğine dair bir kanaat oluşmadı toplumda ama son zamanlarda yargıdaki sorunlar daha net hissediliyor sanki. Bu büyük oranda siyasi davalardan, tutuklu bulunan siyasetçi ve gazetecilerden kaynaklanıyor. Siz Türkiye’deki yargı ile ilgili tartışmalara dair ne düşünüyorsunuz?
Egemen bir devletin iç işlerine karışmayı haddim görmem. Özellikle de benim yaşadığım ve vatandaşı olduğum ülke (ABD) dünyanın en yozlaşmış ve vahşi ülkelerinden biriyken.
ABD’de insanlar yozlaşmayı bir problem olarak görmüyorlar çünkü bu ülke kendini adil ve şeffaf bir demokrasi gibi gösterme konusunda müthiş başarılı bir iş yaptı.
Halbuki gerçek bunun tam tersi. Zenginler her türlü finansal suçu işleme özgürlüğüne sahipler bu da milyonlarca emekçinin birikiminden çalmak demek oluyor. Her yaptıkları yanlarına kâr kalıyor belki sembolik cezalar alıp yollarına devam ediyorlar.
Nüfusun çoğu fakir ve/ya siyah. Fakirlik ve siyahlık birçok açıdan suç haline gelmiş durumda, bu adeta bir endüstri çünkü cezaevi sistemi kârlı bir işletme. Irkçılık ve kötü işleyen bir yargı sisteminden besleniyor.
ABD’nin dünyada karıştığı suçları saymıyorum bile. Maalesef demokrasi ve hukuk devleti kavramlarına hiçbir devlet tam anlamıyla ulaşabilmiş değil. Tabii bunu bu ideallere ulaşma çabalarını küçümsemek için söylemiyorum. Tam tersine.
Bence vatandaşların temel görevi adaletsizliğe karşı mücadele olmalı. Yaşadığımız yeri daha adil ve merhametli hale getirmek için gösterdiğimiz çaba yaşamımızı anlamlı hale getiriyor.