Bin küsur senedir Müslüman olan millete kurban öğretme zevzekliği
Bayramınız kutlu ve mübarek olsun...
Herhalde sizlerin de dikkatini çekmiştir: Ramazanlarda ve dinî bayramlarda gazeteler ile haber siteleri bir “diyetisyen” akınına uğrar ve bu zevât iftarda ve sahurda neler yenmesi yahut yenmemesi gerektiğini anlatırlar. Ramazan Bayramı geldiğinde “Fazla şeker almamaya özen gösterin” der, Kurban Bayramı’nda da millete etin saklanması ve hattâ pişirilmesi hakkında ahkâm keserler...
Bilmiyorduk, sâyelerinde öğrendik: Meğerse kurban etinin lezzetli olması için öncelikle doğru saklanması lâzımmış. Kesimden sonra birkaç saat bekletilmeli imiş, zira olgunlaşan et yumuşayıp ve elâstikîleşirmiş. Sonraki günlerde de işlenmeleri için kasaba götürülmeleri şartmış... Böyle yapıldığı takdirde et hem taze kalır, hem de sağlık bakımından güvenli olurmuş.
Kesimden sonra geniş kaplara konan etler mümkün olduğunca yayılmalı ama üstüste konmamalı imiş. Parçalanmalı ve güneş görmeyen yerlerde dinlendirilmeli imişler. Kıymalık, kızartmalık ve haşlamalık kısımlar ayrılmalı; başkalarına verilmeyecek olanlar üç ilâ beş gün buzdolabında tutulmalı, hemen yenmeyecek etler de eksi 18 derecede çalışan derin donduruculara yerleştirilmeli imiş. Kıyma yapılacak et buzdolabında iki gün bekletilebilir ve kıyma ile köfte yapılırmış!!
Şimdi gelelim, etin tencerede pişirilmesine:
Diyetisyenlerimiz, dinlendirilmiş etin yavaş ve kısık ateşte ama kendi suyu ile pişirilmesini, iç yağı yahut ve kuyruk yağı kullanılmamasını tavsiye ediyor; etin hazımsızlığa yahut şişkinliğe sebep olmaması için akşamları değil öğlenleri yenmesini söylüyor, Kurban Bayramı’nı bahane ederek et yemeyi abartmanın iyi olmadığını ve günde 100-150 gramın kâfi geleceğini anlatıyorlar. Etin yanında pilâvın, patatesin ve böreğin iyi gideceğini hatırlatıyor ve hayatî bir uyarıda bulunup “Eti mutlaka iyi çiğneyin” diyorlar...
Etin nasıl muhafaza edilmesi ve yenmesi gerektiğini öğreten bayramiyelik diyetisyenlerden Allah razı olsun! Bu tavsiyeleri vermemiş olsalardı hâlimiz nice olurdu?
ADAMLAR MİLLETİ YAMYAM ZANNEDİYOR!
Şaka bir tarafa, hazretler sanki etin ne şekilde muhafaza edileceğini ve nasıl yeneceğini bilmediğimizi sanıyor, genlerimizde yamyamlık olduğu için kurbanı keser kesmez etleri çiğ çiğ ısırdığımızı, güneşte bırakıp kokutmaya bayıldığımızı, pişirirken içine reçel falan koyduğumuzu ve bir oturuşta bir danayı götürdüğümüzü zannedip ahkâm üstüne ahkâm kesiyorlar!...
Ama akıl vermelerin daha tuhaf bir boyutu var: Diyetisyenlerin ve yeme-içme uzmanlarının yanısıra bunların ettikleri lâfları yayınlayan gazeteler ile haber sitelerinin Türkiye’nin İslâmiyet ile bundan on küsur asır önce değil, sadece birkaç sene önce tanıştığını zannedip sanki çiçeği burnunda ter ü tâze Müslüman imişiz gibi kurban dersi verme hevesine kapılmaları!
Ama kabahatin büyüğü bu haberleri yapan genç arkadaşlarda değil, Türkler’e kurbanın nasıl kesileceğini, etlerin nasıl muhafaza edileceğini ve üstüne üstlük etin pişirme şeklini anlatmaya kalkışanlara sayfalarında yer veren yazı işleri mensubunda, editörde, redaktörde, vesairede!
Genç muhabir neyin ne olduğunu düşünmüyor yahut düşünemiyor, gidip diyetisyenden veya bilmemne uzmanından bir-iki kelâm etmesini istiyor; bu vesile ile ismini duyurma imkânı bulan muhatabı bin küsur senedir kurban kesilen Türkiye’ye kurban dersi veriyor ve üstelik gevelediği herşey aynen yayınlanıyor!
Basınımızın ekseriyeti memleketin Müslüman olduğunu Ramazanlarda yahut dinî bayramlarda hatırlar ve dindarlaşır, âmennâ... Ama, Kurban Bayramı’nda “Etleri güneşte bırakmayın, buzdolabına koyun, birkaç gün sonra yiyecek iseniz derin dondurucuda muhafaza edin ve kıyma ile köfte yapıldığını da sakın unutmayın” gibisinden milleti alık yerine koyan saçmalamalar artık hakaret hâlini almıştır!