Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar Çizgiden gerçek dünyaya

        Crockett Johnson’ın (1906 – 1975) yazıp çizdiği resimli çocuk kitabı ‘Harold ve Mor Tebeşir’ (Harold and the Purple Crayon), 1955’te yayımlanır. Kitap, 4 yaşındaki Harold’ın elindeki sihirli mor tebeşirle çıktığı gece yolculuğunu anlatır. Tebeşirle çizdiği her şeyi gerçeğe dönüştürür Harold ve uykusu gelip eve dönene kadar eğlenceli maceralar yaşar. ‘Harold ve Mor Tebeşir’, yayımlanmasının ardından Crockett Johnson’ın en çok ilgi gören kitabı olur ve onun ölümünden sonra da varlığını sürdüren bir seri haline gelir.

        Kitabın film hakları 1992’de Wild Things Productions adlı şirket tarafından satın alınır. İki yıl sonra ilk senaryo çalışmaları başlar ve proje, yönetmen olarak önce Henry Selick’e, sonra Spike Jonze’ye teslim edilir. Jonze ile birlikte senaryo çalışmalarına katılan isimler arasında David O. Russell dikkat çeker. Jonze, bir yıl boyunca çalışır, hazırlıklarını yapar ama TriStar stüdyosu, çekimlere 2 ay kala projeyi iptal eder. 2010 yılında bu kez Steven Spielberg ve Will Smith’in yapım şirketleri Amblin Entertainment ile Overbrook Entertainment, ortak olarak projeyi devralır. Yeni yazarlarla anlaşılır ama yine bir sonuç çıkmaz. Yıllar boyunca bir türlü sinemaya uyarlanamayan ‘Harold ve Mor Tebeşir’in kaderi, 2021 yılında değişir. Başrol oyuncusu olarak Zachary Levy’nin açıklanmasının ardından filmin hayata geçirilmesi için peş peşe adımlar atılır ve bugüne gelinir.

        Daha önceki yazarların üzerinde çalıştığı senaryolardan, özellikle de Spike Jonze’nin storyboard’ları dahi hazır olan projesinden yararlanıp yararlanılmadığına dair elde herhangi bir bilgi yok. Kesin olan, Johnson’ın küçük yaş gruplarına hitap eden resimli kitap serisinden uzun metrajlı bir Hollywood aile filmi çıkarmanın pek kolay olmadığı gerçeği... Özellikle de hikâye ve karakter geliştirme konusunda, kitabın çok fazla şey vadetmediği…

        İşte, tam da bu nedenle David Guion ve Michael Handelman’ın yazdığı senaryo, seri kitaplarda anlatılan hikâyelerin devamı olarak tasarlanıyor. Animasyon olarak hazırlanan açılış sahnesi, tümüyle kitabın dünyasında geçiyor. En önemli farkı, Harold’ın artık bir yetişkin olması ve yıllardır içinde yaşadığı ‘çizgi evreni’ sorgulamaya başlaması, gerçek dünyayı görmek istemesi… Harold’ın çizgi dünyasını terk etme arzusunun başka bir nedeni, ‘baba’ olarak adlandırdığı yazarın kim olduğunu merak etmesi… Tüm bunlar, hiç de fena çıkış noktaları değil aslında. Derinleşebileceğiniz, ilgiye değer hikâye örgülerine vesile olabilecek konular... ‘Pleasantville’ (1998), ‘The Truman Show’ (1998), ‘Stranger Than Fiction’ (2006) gibi hayal dünyaları ve gerçeklik arasındaki ilişkiler, geçişler üzerinden gelişen birçok iyi film var geçmişte. Ne var ki, yazarlar o filmleri model almıyor; daha farklı sulara doğru ilerliyorlar. Ana hikâye, gerçek dünyayı anlamak uğruna kendi güvenli cennetlerinden çıkmayı göze alan üç çizgi karakter üzerinden inşa ediliyor.

        Çizgi Harold, gerçek dünyaya geçiş yolu bulmakta hiç zorlanmıyor. Orada Zachary Levy’nin bedeninde kanlı canlı gerçek bir insan olarak çıkıyor karşımıza. Onun peşinden gelen Geyik (Lil Rel Howery) ve Kirpi (Tanya Reynolds) de yine birer insana dönüşüyor. Üçünün gerçek dünyadaki ilk anları ilk tepkileri, tavşan deliğinden başka bir aleme geçen Alis’ten çok farklı değil aslında. Harold’ın ilk başta ‘baba’sını bulmaktan ve gerçek dünyayı tanımaktan başka bir amacı yok. Ama kaza sonucu tanıştığı küçük Mel (Benjamin Bottani) ve onu tek başına büyüten annesi Terry (Zooey Deschanel) olan ilişkileri geliştikçe öncelikli hedefleri değişiyor; sevgi ve özveri duyguları ağır basıyor. Gerçek insan olmanın nasıl bir duygu olduğunu deneyimliyor.

        Bu arada, filmin kötü adamı Gary (Jemaine Clement) sahneye çıkmakta gecikmiyor. Mel’in annesi Terry’ye ilgi duyan başarısız bir fantezi yazarı kendisi. Kitabını yayımlamayı kabul eden yayınevi dahi bulamadığı halde çalıştığı kütüphanede hiç kimsenin ilgi göstermediği okuma seansları düzenliyor. Harold’ın sihirli tebeşiriyle yaptıklarını görünce önce ‘babası’nın kim olduğunu buluyor; sonra hayalini kurduğu fantezi dünyasını gerçeğe dönüştürmek için Harold’ın mor tebeşirinin peşine düşüyor. Benmerkezci Gary ile birlikte hayal gücünün karanlık ve marazi yanıyla tanışıyoruz. Harold, mor tebeşiri insanlara yardım etmek, onları mutlu etmek için; Gary ise kendi egosunu yüceltmek için kullanıyor.

        Çizdiğiniz her şeye gerçek kılan mor tebeşir hiç kuşkusuz çocukluğun saf hayal gücünü simgeliyor. Mor tebeşirin fizik kurallarına meydan okuyan sihri, çocukluğun o iyimser neşesine bağlanıyor. O iyimserlik ve çocuk bakış açısı kaybolduğunda sihir de etkisini kaybetmeye başlıyor. Böylelikle, tebeşirin gücü ile Harold’ın içindeki çocuk arasında neden – sonuç ilişkisi kuruluyor. Film aynı zamanda kitabın yazarı Crockett Johnson’a da saygı duruşu niteliği taşıyor. Crockett Johnson’ın hayal dünyası, Harold ve sihirli mor tebeşir arasında da bağ kuruluyor.

        Harold hâlâ oyun oynamayı, hayal kurmayı bırakamayan, ‘çocuk kafası’nın güzelliğini yaşayan bir yetişkin… Tüm bir gerçek dünya deneyiminin onun için başta sona bir oyun olduğu söylenebilir. O yüzden Mel’le çok iyi anlaşıyor; onun arkadaşı oluyor. Kaldı ki, Zachary Levy de yetişkin bedenindeki bir çocuğu andırıyor. Levy’nin Shazam! filmlerindeki performansından sonra neden bu role seçildiğini anlamak kuşkusuz zor değil.

        Tam da burada, Shazam! serisinin esinlendiği ‘Big’ (1988) filmini unutmamak gerek: ‘Big’, yetişkin bedeninin içindeki bir çocuğun hikâyesidir. Sadece bir çocuğun yetişkinliği deneyimlemesini değil; yetişkin bedeninde çocuk kafasına sahip olmanın ayrıcalıklı güzelliğini anlatır. Harold da tam olarak böyle bir karakter aslında… Çocukluğun neşesini, saflığını, yetişkin bedeniyle birleştiriyor.

        Türkiye’de sadece Türkçe dublajlı olarak gösterime giren ‘Harold ve Mor Tebeşir’, yaşı küçük seyircilere hitap eden naif ve duygusal bir film olmakta pek zorlanmıyor ama bunun bir adım ötesine geçmeyi başaramıyor. Harold ve iki arkadaşının gerçek dünyayla yaşadıkları uyumsuzluk başlarda iyi işliyor; bazı eğlenceli sahnelere vesile oluyor ama filmin çocuksu mizah anlayışı çok ileri gidemiyor. Pixar yapımları gibi hem aile filmi olup hem yetişkinlere hitap eden bir mizah duygusu yakalanamıyor. Özetle, ‘Harold ve Mor Tebeşir’ hikâyesi, karakterleri ve alt metinleriyle çok hafif ve yüzeysel kalıyor; yetişkinlere hitap edemiyor.

        ‘Buz Devri’, ‘Rio’ gibi animasyon serilerinden tanıdığımız yönetmen Carlos Saldanha, mor tebeşirin kullanıldığı sahnelerde iyi iş çıkarıyor; çocuk seyircileri cezbetmekte zorlanmayacak bir aile filmine imza atıyor; ama senaryonun iddiasızlığı nedeniyle ne yazık ki daha ötesine geçemiyor.

        5.5/10