Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Denizi, güneşi boş verin yeni trend 'Market Turizmi'
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bonnie Tsui, seyahate çıktığında, ilk kez gördüğü bir şehirde, müzeleri, parkları gezmek yerine halka açık yüzme havuzlarına gitmek gibi bir alışkanlığı olduğunu söylüyor: “Reykjavík ya da Sydney her nerede olursam olayım, günlük yaşamı gözetlemek ve insanların neler konuştuğuna kulak misafiri olmak için halka açık yüzme havuzlarına gidiyorum.”

        Berberi Noel Shabazian'la bu konuda konuşurken Noel de seyahat ettiği şehirlerde mutlaka yerel berber dükkanlarına uğradığını söylemiş: “Yeni bir yere gittiğimde, berber dükkânına gidip tıraş olmayı ve saç kestirmeyi severim. Kendimin berber olduğunu söylemeden, sadece işlerini nasıl yaptıklarını görmeyi seviyorum.”

        Radyocu Lisa Morehouse ise nereye giderse gitsin, o kentteki kuşları izliyormuş. eBird uygulaması üzerinde kentte tespit edilen kuş türlerini öğrenip, günün buna göre planlıyormuş: “Eski, otantik ürünler satan mağazaya gider gibi kentin parkına gidip kuşlara bakıyorum.”

        TİKTOK'UN YENİ TRENDİ 'MARKET TURİZMİ'

        Bonnie, Noel ve Lisa’nın New York Times'ta anlattıklarını okurken kendimle ilgili bir şeyi keşfettim! Doğrusu daha önce hiç bu şekilde düşünmemiştim; ben de gittiğim şehirlerde mutlaka bir süpermarkete uğruyorum. Amacım alışveriş de değil sanki bir müzeyi gezer gibi raflar arasında dolaşıp daha önce adını hiç duymadığım soslara bakmayı, çeşit çeşit cipslerin ambalajlarını okumayı, peynirden reçele, hazır yemekten manav reyonundaki sebze meyvelere her ürünü nadide birer sanat eseri gibi incelemeyi seviyorum. Şükürler olsun Züleyha da en az benim kadar ‘yabancı şehir marketleri’ delisi! Birlikte saatlerce dolaşabiliyoruz o market senin bu market benim…

        Vize almayı başarıp, aylarca para biriktirdikten sonra gideceğimiz kenti seçerken marketleri kriter almıyoruz tabi ama önceki gün okuduğum bir haberin başlığı yok artık dedirtti: “Market (bakkal) Turizmi TikTok’un yeni çılgınlığı!”

        TANIMADIĞIM İNSANLARIN GÜNLÜK HAYATLARINI DÜŞÜNÜYORUM

        Benim bu yabancı şehirlerde market gezme sevdamı paylaşan birkaç kişiye denk gelmiştim daha önce ama seyahatlerini yörenin ‘bakkalı’na göre planlayanlar olduğunu öğrenmek beni şaşırttı.

        Bonnie Tsui, halka açık yüzme havuzlarına gitmesini tek bir sözcükle açıklıyor ‘gerçek!’ Gittiği yer hakkında ‘turistik’ ifadesinin ötesinde ‘gerçek’ bir şeyler görmenin önemini vurguluyor.

        Bonnie olmasa bu duygumu bu şekilde ifade edemezdim sanırım; ben yabancı marketler gittiğimde hiç tanımadığım bu insanların günlük hayatlarını düşünüyorum. Hangi temizlik malzemesini kullanıyor, sevdiği peynir hangisi, şu acılı mangolu sosla nasıl bir yemek yapıyor, oturma odası nasıl, ne izliyor. Müzisyen Jon Natchez grubu War on Drugs’la çıktıkları turnelerde gittikleri şehirlerin marketleri gezmeye bayılan insanlardan.. Özellikle de daha önce hiç tatmadığı meyveleri bulmayı sevdiğini söylüyor Natchez.

        EN İYİ CİPLER ESTONYA'DAYMIŞ, DOĞRU MU ACABA?

        TikTok’ta ‘Market (bakkal) Turizmi’ (Grocery Store Tourism) etiketiyle paylaşım yapan bir kullanıcı, “Bazıları bunu saçma bulabilir ancak bence bir seyahatten yapılacak en iyi şey yerel marketlere gitmek. Çünkü sadece kültürel bir deneyim yaşamıyorsunuz ayrıca son derece orijinal hediyelikler de bulabilirsiniz!”

        ‘Market Turizmi’ tutkunlarının en çok aradığı ürün cipslermiş... Kendimden biliyorum yüzde 100 doğru bir tespit bu! Nedense ülkemizde Marmaris gibi turistik bölgelerde bulunan sirkeli cipsler benim favorim. ‘Bakkal Turizimcileri’nden Food and Wine yazarı Stacey Leasca en iyi cipslerin Estonya’da olduğunu söylüyor. İtalya’da kapari, Kolombiya’da tavuk aromalı cipsler övülüyor...

        'HER ŞEHRİN MARKETİ O ŞEHİR HAKKINDA GİZLİ BİR MÜZEDİR'

        New York Magazine’de konuyla ilgili haberin başlığı ‘Bir şehri gezmenin en iyi yolu bakkaldan geçer’di. Richard Morgan, Bogota’da gittiği markette ilk kez gördüğü bir avokadonun kendisini nasıl şaşırttığını anlatıyor yazının girişinde: “Yabancı bir markette yetişkin olmak şekerci dükkanında çocuk olmanın yeni versiyonu muydu acaba? O markette ertesi gün kentin Altın Müzesi’nden öğrendiklerimden daha çok şey öğrendim Bogota hakkında...”

        Her şehrin marketinin o şehir hakkında gizli birer müze olduğunu belirtip ekliyor Morgan: “Özellikle turistlerin hiç karşılaşmadığı türden yerel halk için -aileler, yaşlılar, 9’dan 5’e çalışan beyaz yakalılar, yoksullar- gerçek insanları incelemek için turistlerden arındırılmış bir cennet sunar marketler!”

        En son Londra’da gittiğimiz devasa bir markette Züleyha’yla kendimizi kaybetmiş, büyülenmiş gibi reyonlar arasında kaybolduğumuzu hatırlıyorum. Ayakları onu ‘scone’ peşinde pastane ürünlerinin olduğu bölüme doğru sürüklerken ben cips peşindeydim. Belki yarım saat sonra sosların bulunduğu bölümde karşılaştık. Hint, Çin, Tayland, Brezilya ve daha ne olduğunu bilmediğimiz onlarca sos şişesinin önünde ‘Mona Lisa’yı ilk kez gören turistler gibi kalakalmıştık. O tatilin en acı ve de tatlı hatırası da o markette yaşandı! Aldığımız soslardan iki tanesini tam da kasanın önünde düşürdük. Ortalık iki farklı Hint yemeği sosunun baştan çıkarıcı kokusuyla doldu ama aynı zamanda da marketin orta yeri büyük bir pislik içinde kalmıştı. Biz özürler dileyip, yarattığımız pisliği temizlemeyi teklif ederken önce sıradakilerin yardımı sonra da görevlilerin getirdiği iki yeni sos ve arkamızda bıraktığımız pislikle oradan ayrıldık. Böyle bir ana hangi müzede rastlayabilirsiniz?

        MARKETLERİMİZ TURİSTLERE BİZİM HAKKIMIZDA NE SÖYLÜYOR?

        İki olimpiyat madalyalı ultra maratoncu Des Linden, gittiği şehirleri kahve dükkanlarının rotasının çıkarıp öyle geziyormuş: “Bir fincan kahve bir kenti gezmenin en harika yoludur.” Michelin yıldızlı şef Sam Clonts, mutfak eşyaları satan dükkanları gezmeyi seviyor: “Mutfak malzemeleri satan dükkanlar size o şehrin tarihi hakkında küçük küçük bilgiler verir...”

        Geçenlerde bizden bir hayli genç bir arkadaşımız ‘hayalindeki tatili yaptı’! Yok yok ne bir marketi gezdi, ne bir berber dükkanına gitti... Alaçatı’da 3 gün geçirdi! O meşhur ‘beach’lerde hiç denize girmeden, susmaya bir müzik eşliğinde geçen 3 gün...

        Döndüğünde çok mutluydu... Hala anlatıyor!

        Anladım ki bu tarz bir tatil benim için hiçbir şey ifade etmiyor! Bunu o tür bir tatili eleştirmek için söylemiyorum... Sadece benim ruhum o tatile tok!

        Turistleri için tasarlanmış ‘turistik setleri’ değil; hayata, gündelik yaşamlara, sıradan insanlara dokunabileceğim yerleri seviyorum...

        TikTok’ta gün aşırı yeni bir trend çıkıyor eminim çok geçmeden bu ‘Market Turizmi’ trendi de tarih olacaktır... Ancak ben son birkaç gündür TikTok’taki ‘Market Turizmi’ akımından yola çıkarak ülkemiz marketlerini turistlere bizler hakkında neler söylediğini düşünüyorum. Dünyanın bir ucundan gelip İstanbul’da, Bodrum’da, Marmaris’te bir markete giren turist cipslerimize, soslarımıza, peynirlerimize, yoğurtlarımıza, sebzelerimize, meyvelerimize, kasa önlerindeki hal ve tavırlarımıza bakıp neler bizim hakkımızda, nasıl bir hayatımız olduğu hakkında ne düşünüyor acaba?