Prof. Dr. Kutalmış Görkay’la birlikte 2 bin yıllık bir evin avlusuna adım atığım ana kadar Zeugma’nın ‘Çingene Kızı’yla benzer bir evde doğmuş olabileceğimiz ihtimali aklımın köşesinden bile geçmemişti. Çingene Kızı 1700-1800 yaşında, ben 50’yi geçeli şunun şurasında bir iki yıl oldu! Aramızdaki yüzlerce kışa, yüzlerce yaza rağmen benzer sokaklarda koşturup, benzer avlularda oyunlar oynayıp, benzer damlarda sırt üstü yatarak yıldızları seyretmiş olabilir miyiz? Neden olmasın…
Prof. Gökay’ın anlattığı avluya benzer bir avlu vardı benim doğduğum evde de. Zeugma’ya 50-60 kilometre uzaklıkta Hoşgör Mahallesi’nde tek katlı bir evde doğdum ben. Avlusunda kayısı ve dut ağacı olan bir ev… Demir bir kapının ardından ‘hayat’a girerdiniz. Antep’te avluya ‘hayat’ denmesini hep sevmişimdir. Küçük karanlık odalardan ‘hayat’a çıkılması ya da dar sokaklardan ailenize dönerken geçtiğiniz ‘hayat’lar… İnsan çocukluğunu düşününce her şey daha bir romantik ve büyülü mü oluyor acaba; belki de bu sadece benim aptallığımdır:)
‘Çingene Kızı’ da avluya ‘hayat’ diyor muydu diye düşünüyorum! Sonra “Çingene Kızı’nın gerçekten yaşadığını bile bilmiyoruz ki” diye kendi kendime cevap veriyorum: “Belki de bir mozaik ustasının hayal gücünün eseridir o kadar…”
Zeugma Müzesi’nde yer alan bazıları 500 bin parçada oluşan dev mozaikler arasından, karanlık bir odada tek başına size bakan Çingene Kızı’nın Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa’sından fazlası var eksiği yok. Onun da yüzünde sevinci ve hüznü aynı anda görmek mümkün. Helenistik Dönem resim sanatında ‘üç çeyrek bakış’ olarak ifade edilen teknikle yapılmış Çingene Kızı’yla komşu olma fikrinin masalsı mutluluğuyla geziyorum 2 bin yıllık evlerin avlusunda. Prof. Dr. Kutalmış Görkay yeni bulgularla birlikte Çingene Kızı’nın 100 yaş yaşlandığını anlatıyor, ben birkaç gün sonra bir yaş daha yaşlanacağımı düşünüyorum… Komşum Çingene Kızı’yla aramıza 100 kış, 100 yaz daha gireceği için hüzünleniyorum…
HER BİR MOZAİK İÇİN BİR GÜNÜ MÜZEDE GEÇİRMEK GEREK
Zeugma, Gaziantep’in Nizip ilçesinin 10 km doğusunda, Fırat Nehri’nin kenarında tepeler üzerine kurulmuş. 2300 yıl önce tüm dünyayı ele geçirme hedefiyle Anadolu topraklarından geçen Büyük İskender’in komutanlarından Selevkos Nikator bir kent kurmak için Fırat Nehri kıyılarını seçmiş ve kente bu nehir ile kendi ismini birleştiren bir ad vermeyi uygun görmüş. ‘Selevkos Euphrathes’ olarak anılan bölge, M.Ö. 64 yılında Roma hâkimiyetine geçtiğinde ise kentin ismi ‘köprü başı’ anlamına gelen ‘Zeugma’ olarak değiştirilmiş.
İşte bu kentte arkeolojik kazılar ilk olarak 1987’de başlamış… Bugün Zeugma Mozik Müzesi koleksiyonunda 3 bin metrekare mozaik, 140 metrekare duvar resmi, 4 adet Roma Çeşmesi, 20 adet sütun, 4 adet kireç taşından yapılmış heykel, bronz Mars heykeli, mezar stelleri, lahitler ve mimari parçalar sergileniyor. Ortaya çıkarılan yüzlerce tarihi eser arasında en önemlileri hiç kuşkusuz Roma ve Doğu Roma Dönemi’ne ait mozaikler.
Zeugma Mozaik Müzesi’nde dolaşırken, 2 bin yıl önce insanların evlerinin avlularına yaptıkları bu eşşisz mozaiklere bakıp doğduğum evin ‘hayat’ının düz, gri beton zeminini düşündüm. Kültür, sanat, estetik alanında binlerce yıl öncesinden bile geriye gitmeyi nasıl başardığımıza şaşarak baktım tüm mozaiklere.
Fotoğraf: Gücügür GörkayOkeanos Villası’nın sığ havuzunun tabanındaki hayatın kaynağı olan ırmak tanrısı Okeanos ile eşi Tethys’ı konu eden mozaikteki karides, ahtapot, ıstakoz, yunuslara binmiş Eroslar, yılan gövdeli ejder Ketos ve adını bile bilmediğim deniz yaratıklarına bakarken evde yaşayanları düşünüyorum: “Acaba kiracı mıydı kendi evi miydi?”
Çingene Kızı’nın bulunduğu ‘Menad Villası’nda ortaya çıkarılan ve M.S. 2.-3. yüzyıllara ait olduğu düşünülen Akratos ve Euphrosine Mozaiği’nde ‘yönetici, aktarıcı’ anlamlarına gelen Akratos ile ‘neşe ve sevinç veren’ anlamına gelen su perisi Euprosine tasvir edilmiş.
Tanrı Zeus’un, boğa kılığına girerek Suriyeli kız Europhe’yi kaçırmasının anlatıldığı Europhe’nin Kaçırılışı Mozaiği’ndeki detayları incelemek için bir günü müzede geçirmek gerek diyorum kendi kendime…
Benim doğduğum evin sakinlerinin bir tekinin bile yukarıdaki moziklerde anlatılanlarda haberi yoktu. Olmasını da beklemiyorum zaten ama bizim 'hayat'ımız ne zaman rengini kaybetti onu merak ediyorum. Hiç mi öykümüz olmadı da gri betondan bir 'hayat' reva görüldü bize!
EV SAHİBİNİN ENTELEKTÜELLİĞİNİ GÖSTEREN MOZAİKLER
Prof. Dr. Kutalmış Görkay Zeugma'dan çıkan her moziğin saatlerce anlatılacak öyküleri olduğunu söylüyor. Yemeklerin verildiği büyük salonların tabanlarına mitolojik hikayelerden uyarlanmış sahneler, dönemin meşhur tragedyalarından ölümsüz anlar işlenmiş küçük taşlarla. Misafirler o salonlara girdiklerinde ev sahibinin kimliğiyle ilgili bir fikir edinebiliyorlarmış. Ev sahibi evinin ‘dekorasyon’unun seçerken misafirlerine entelektüel birikimini, maddi zenginliğini göstercek detayla tercih ediyormuş. Mozaiklerde resmedilen ‘sahneler’ de bu yönde seçiliyormuş.
Pandemi döneminde zoom toplantılarında ‘kitaplık’ önünde oturanlar geliyor aklıma; gülüyorum!
Fotoğraf: Gücügür GörkayBir evin havuz tabanında ortaya çıkarılan Akhilleus Mozaiği’ne bu duyguyla bakıyorum. Yunan mitolojisinde hikayeleri en çok anlatılan isimlerden birisi Akhilleus. Bir ölümlü olan Peleus ile gönülsüz evlenen Thetis çocuklarını kendisi gibi ölümsüz kılmak için ateşle yakarmış. Bir gece uyanan Peleus karısının çocuğu Akhilleus’u topuğundan tutup ateşe saldığını görmüş. Bunu gören Peleus, çocuğu annesinin elinden alarak karısını evden kovmuş. Başka bir efsaneye göre ise Thetis çocuğunu ateşte yakarak değil Styks ırmağına batırarak ölümsüzleştirirmiş. Bu nedenle Akhilleus’un annesinin eliyle tuttuğu ayak topuğu hariç hiçbir yerine silah işlemezmiş…
Her gün bu mozaiğe bakan birinin ‘Aşil Topuğu’ nedir acaba? 2 bin yıllık bir evin avlusundaki havuzun tabanına moziklerle işlenmiş bir resme bakıp insan kendi hayatındaki ‘Aşil Topuğu’nun ne olduğunu düşünür mü? Ben düşündüm…
KÜLTÜR BAKANLIĞI MİRAS PROJESİ KAPSAMINDA KAZILAR SÜRÜYOR
Zeugma sadece bir geçiş alanı olarak değil farklı kültürlerin harmanlandığı ve yeni sentezlerin oluştuğu, bu kültürlerin izlerini barındıran bir merkez olarak karşımıza çıkan bir antik kent. Bir mozaiği oluşturan taşlar gibi farklı kültürler, etnikler, diller ve dinlerin yazdıkları hikâyeleri, Zeugma’nın içinde yer aldığı coğrafyada görmek mümkün. Bilim insanları Zeugma’da yürütülen arkeolojik çalışmalarla geçmişte kalmış ve günümüzde bilinmeyen bu hikâyeleri ortaya çıkarmayı hedefliyor. İşte bu hedefin en önemli ayaklarından biri Zeugma’nın Doğu Konut Sektöründe yer alan Muzalar Evi!
Zeugma’daki farklı kültürlerin izlerini bize yansıtan güzel örneklerden bir olan Muzalar Evi 2007 ve 2019 yılları arasında Dionysos ve Danae evleri korugan yapısının doğusunda, Birecik Barajı rezervuarının hemen kenarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış. Yaklaşık 12 X 30 metre boyutlarında dikdörtgen bir plan bahip bu ev bir odasının tabanında bulunan mozaik üzerinde, Klasik Yunan eğitiminin (paideia) vazgeçilmez parçası olan lirik şiir, tarih, müzik, astronomi ve felsefe gibi konuların esin perileri sayılan dokuz Muza betiminden dolayı arkeologlar tarafından ‘Muzalar Evi’ adlandırılmış. Muzalar Roma Evi’ndeki nihai restorasyon ve konservasyon çalışmaları bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Geleceğe Miras Projesi kapsamında sürdürülüyor.
MUZALAR EVİ ZEUGMA TARİHİNİ 100 YIL DAHA ESKİYE TAŞIDI
Fotoğraf: Gücügür GörkayProf. Dr. Kutalmış Görkay, Muzalar Evi’nden elde ettikleri bulguların mozaik tarihi açısından çok önemli olduğunu söylüyor. Evin tasarımının büyük ihtimalle M.S. 1. Ve 2 yüzyılda yapıldığını belirten Görkay, odalardaki moziklerin ve duvar resimlerinin ise M.S. 2. Yüzyıl sonu ile 3. yüzyıl başına ait olduğunu belirtiyor. Odalardan birinde bulunan bir mozağin ‘define avcıları’ tarafından söküldüğünü ancak bunun kendilerine daha aşağıya doğru kazı yapma imkanı verdiğini belirten Kutalmış Gökay, “Bu sayede yapının M.S. 252 -253’teki Sasani işgali sırasında kullanım dışı kaldığını tespit ettik. Mozaiklerin tarihlendirilmesi çok zordur. Arkeolojik somut verilere ihtiyacınız vardır. Biz o somut verileri bu Muzalar Evinde yakaladık. Bu alandaki araştırmacıların söylemiş oldukları mozaik tarihlerini 100 sene erkene çektik” diyor.
Bu durumda ünlü ‘Çingene Kızı’ da bir günde 100 yıl yaşlanmış oluyor!
Muzalar Mozaiğinin bulunduğu oda, evin ana girişine yakın, erkeklere ayrılmış (andron) bir yemek odası. MS 2. yüzyılın ortalarında tarihlenen bu mozaikte, giyoş motifleriyle oluşturulmuş madalyonlar (clipea) içinde betimlenmiş dokuz Muza yer alıyor. Ortadaki büyük madalyon üzerinde baş Muza ve epik şiirin ustası Kalliope bulunuyor. Büst şeklinde betimlenmiş Muzaların yanlarında Yunan harfleriyle isimleri yazılı. Muzalardan Kleio tarih yazımının, Euterpe şarkının, Elegiak şiirin, Erato lirik şiirin, Melpomene tragedyanın, Polyhmnia ilahilerin, Terpsikhore dansın, Thalia komedyanın ve Urania da astronominin esin perisi. Muzaların başlarına, Antik Yunan Mitolojisi'nde çığlıklarıyla ünlü olan ve yarı kadın, yarı kuş şeklinde betimlenen Sirenlerle girdikleri şarkı yarışması sonucu kazandıkları Sirenlerin tüylerinden yapılmış taçlarını taktıkları görülüyor. Antik yazarlardan Pausanias’ın aktardığına göre (Paus.9.34.3-4) ‘şarkı yarışması’ sonrası başlarına zafer simgesi olarak taktıkları taçlarla betimlenmiş olan Zeugma Muzaları, ikonografideki ender örneklerden biri.
Prof. Dr. Kutalmış GörkayDAHA YÜZLERCE EV BİNLERCE MOZAİK TOPRAK ALTINDA
Zeugma Antik Kenti’ne ilk olarak 2000 yılındaki kazılar sırasında katkıda bulunan İş Bankası’nın desteğiyle Muzalar Evi’nde 2012-2019 yılları arasında yapılan arkeolojik kazılarda 938 eser gün yüzüne çıkarılarak Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ne kazandırılmış. İş Bankası, şu anda da Gaziantep Valiliği tarafından yürütülen hem Muzalar Evi’ndeki mozaiklerin dış koşullardan korunması hem de ziyaretçilerin tur rotasının belirlenmesine katkı sağlayan korugan yapı inşa çalışmalarına destek oluyor.
2007 yılından beri Zeugma’da gerçekleştirilen kazı çalışmalara başkanlık eden Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kutalmış Görkay, Fırat Nehri manzaralı çorak tepeleri göstererek tüm bu coğrafyada Muzalar Evi gibi yüzlerce evin daha olduğunu söylüyor.
Binlerce yıldır toprak altında olan yüzlerce evin avlusunda onbinlerce küçük taştan işlenmiş binlerce mozaiğin daha yattığını düşünüyorum. Dönüş yolunda yürürken ayağımı bastığım toprağa bu gözle bakıyorum.
Belki Hoşgör Mahallesi’nde benim doğduğum tek katlı evin gri betondan ‘hayat’ının altında bir yerlerde de Odisseus’lu, Herkül’lü, Afrodit’li, Helen’li, Perseus’lu, Poseidon’lu bir mozaik vardır; kim bilir! Olmadığını kimse söyleyemez eminim…