SSB Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün: Savunmada sessiz ve derinden gelen projelerimiz var
Savunma sanayinde özgün ve milli olarak tasarlanıp, üretim süreçleri devam eden hava, kara ve deniz platform araçlarının hizmete girmesiyle Türkiye her açıdan farklı bir konuma yükselecek. İhracatımız katlanacak. Savunmada dışa bağımlılık azalacağı gibi önemli bir ihracatçı konumuna geleceğiz. Kısa süre önce bir yazımda savunma sanayimizdeki duruma dikkat çekmiştim. Çok yakın zamanda, 3-4 yıla kalmadan da bu alanda ihracatımızın katlanarak artması bekleniyor. Savunma sanayimizin ülkemizdeki en yetkili ismi Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün ile bu konuları konuştum. Platform araçları ile sessiz ve derinden gelen projelerle savunma sanayinin katlanarak büyüyeceğine dikkat çeken Görgün’e aklımdaki birçok soruyu, merak ettiğim hususları sordum.
Özel sektörden yeni ‘Baykar’lar çıkar mı? Çıkabilmesi için neler yapılıyor? Vakıf şirketleri ve kamu kurumlarıyla özel sektörün savunma sanayinde iş paylarının durumu nedir? Sabiha Gökçen Havalimanı’na yönelik yeni gelişmeler, yatırımlar, planlamalar ne durumda? Prof. Dr. Haluk Örgün’den aldığım değerlendirmeler şöyle:
Savunma sanayi 2 kat büyüyecek
Bizim yıllık büyüme oranımız yüzde 15-20 arasında. Şu anda gördüğümüz ise minimum yüzde 18 ancak yıl sonu itibariyle yüzde 20’nin üzerinde olacak. İhracat rakamlarında Türk Savunma ve Havacılık Sanayi İhracatçılar Birliği (SSI) verilerine baktığımızda yükselişimiz devam ediyor. Kısa süre önce savunma sanayi ihracat rakamlarına baktım. 11 ay itibariyle 6 milyar doları geçtik. Yıl sonu itibariyle ise toplamda ihracatımız 6,5 milyar doların üstüne çıkacak. Gelişmeler bunu gösteriyor.
Türkiye’de sektörel bazda ihracat verileri artış oranlarında ise savunma sanayi en fazla büyüyenlerden birisi. Savunma sanayi, kuru meyve ve fındık Türkiye’de ilk 3’teki ihraç kalemleri. Ancak savunma sanayi önümüzdeki 2 yılda katlanarak büyüyecek. Bunu nereden anlıyoruz? İmzaladığımız sözleşmelere bakıyoruz. Bakın geçen sene 10 milyar doların üstünde sözleşme imzaladık. Bu sene de yine 10 milyar doların üzerinde sözleşmeyle yılı kapatacağız. Geçen sene imzaladıklarımızın bir kısmını bu sene teslim ettik, 2025’te ise hem onları hem de bu sene imzaladıklarımızı teslim edeceğiz. Dolayısıyla bu seneyi 6,5 milyar doların üzerinde kapattığımızda seneye de 7,5 milyar doların üstüne çıkmış olacağız.
Büyük platformlarla ihracat katlanacak
Ayrıca savunma sanayinde henüz duyurusunu yapmadığımız birçok büyük platformlarla ilgili de ciddi meblağlı anlaşmalar söz konusu. Platformlarda belirli bir seviyeye geldik. Böylece platform araçlarla birlikte ihracatımız katlanarak artacak. Dünyanın her tarafına, her bölgesina savunma sanayi ürünü satmak kolay bir şey değil. Biz 178 ülkeye ihracat yapıyoruz. Zaten dünyada 200’ün biraz üzerinde ülke var. İhracat yapmadığımız ülke yok gibi. Geriye kalan ülkeler de savunmayla ilgili dertleri olmayan ada ülkeleri gibi yerler. Bu çeşitlilik açısından çok önemli. İhracat kalemimiz ise 230’un üzerinde. Fırkateyn, radar, elektro optik sistemler, mühimmatlar, silahlar gibi çok ihraç kalemimiz var.
Savunma sanayinde çok geniş bir yelpazede gelişmiş durumdayız. Aynı zamanda bu yelpazede maliyet etkin, güvenilir ve zamanında teslim yapıyoruz. Bu sebeplerden bizi tercih ediyorlar. Bizim buna devam ediyor olmamız lazım. Seri üretimlerin ve altyapıların hızlandırılması önümüzdeki en önemli mesele. Şirketlerimiz de bunun farkında. Beraber bunun koordinasyonunu yapıyoruz. Altyapı yatırımlarını artırma, ondan sonra seri üretimle ilgili birtakım süreçlerin hızlandırılması için çalışıyoruz.
Savunmada en önemli mesele; büyümeyi yönetmek
Savunma sanayinde şu an sektörümüzün en önemli meselesi büyümeyi yönetmek. Bu büyümeyi iyi yönetmemiz lazım. Türkiye, dünyadaki tedarik zinciri zenginliği bakımından da ilk beşteki ülkelerden bir tanesi. Ana entegratörlerden başlayıp üniversite seviyesine kadar inen yapımız var. Fırkateyni yapıp yüzde 90 oranında yerlileştirmemiz bunu gösteriyor. Bir “Korkut” yapıyorsun içinde 100 tane minimum firma çalışıyor. Bu da tedarik zincirinin çok güçlü olduğunu gösteriyor.
Ülkemizde 3 bin 500 tane savunma firması görev yapıyor. Savunma sektörünün iş verdiği tüm sektör ve firmaları düşündüğünüzde ise toplam firma sayısı 5 bin 500 oluyor. Şimdi kritik komponentler ve katma değerli ürünlere yatırım yapmak ve kritik malzemelerde dışa bağımlılığı azaltmak için çalışıyoruz. Bunların analizini iyi yapmak, hedefleri doğru yönlendirmek ve projeleri iyi analiz etmek gündemimizde.
“Milli Yetkinlik Hamlesi” katma değer sağlayacak
Bazı projelerimiz çok sessiz ve derinden geliyor. Mesela, “Milli Yetkinlik Hamlesi” diye bir projemiz var. “Milli Yetkinlik Hamlesi” de sektörün ihtiyaç duyduğu insan potansiyelini ve kapasitesini sürdürülebilir bir şekilde geliştirmek üzere yaptığımız bir proje. Bu proje Savunma Sanayi İcra Komitesi’nden geçmiş, bütçelenmiş bir proje. Üniversite öğrencilerini, üniversiteden yeni mezunları, sektörün genç profesyonellerini, tecrübeli profesyonelleri, yöneticileri ve liderleri kapsıyor. Savunma sektöründeki gelişimimize hızlı şekilde katma değer sağlayacak ve birikim oluşturacak.
“Savunma Sanayi 101” ve “Savunma Sanayi 401” programlarından sonra 102 ve 402 programlarını başlattık. Üniversitelerdeki araştırma altyapıları ve odaklanmaları üzerine projelerimiz var. Bazı seçilmiş üniversiteler var. Oraları mükemmeliyet merkezi yapmak ve şirketlerimizle eşleştirmek üzere programlar hazırlıyoruz. Bir taraftan altyapı sağlanırken, diğer taraftan sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikli personeli öğrencilik dönemlerinde yetiştirip sisteme kazandırıyoruz.
Aynı alanda ikili/dublikasyon yatırımları azaldı
Savunmada dublikasyon önceye göre azaldı. Ben bunu en iyi yaşamış birisiyim. Fakat dikkat edin son 1-1,5 yıldır herkesin, her şirketin alanı çok net. Buna en fazla nerede dikkat edilmeli? İlk önce ana entegratörlerde dikkat etmek gerekir. Ana entegratör firmaların alanlarını netleştirdiğiniz zaman sorun da ortadan kalkıyor. Aselsan ve Havelsan’ı biraraya getirdik, bir anlaşma imzalattık. Artık şirketlerimiz yeteneklerine, sorumluluklarına ve altyapılarına göre işler üstleniyorlar. Önceki kadar dublikasyonlar yok, çakışmalar yok. Mesela Roketsan ile Aselsan çok uyumlu çalışıyor.
Öte yandan sektördeki alt yüklenicilerin çeşitlendirilmesine, gerçek anlamda rekabet oluşturulmasına özen gösteriyoruz. Dublikasyon olmaması için de çok dikkatliyiz. Seri üretim altyapısında tekrar etme oluyor. Bunların hepsi maddi, manevi milli kaynaklar. Tabii insan kaynağı da harcanıyor. Biz şirketlerimizi bir araya getirip herkesin kazanacağı formülleri oluşturuyoruz. “Birbirlerinizin tabaklarına değil de kendi tabağınıza odaklanın” diyoruz. Uzmanlık alanlarına odaklanmalarını, ürün çeşitliliğine yönelmemelerini söylüyoruz. Var olan ürünlerinin uluslararası satılabilir versiyonları için gayret göstermelerini ve niteliklerini artırmalarını öneriyoruz. İyi bir noktaya geldik. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) şirketlerine baktığımızda birbirleriyle yurtdışında iyi paslaştıklarını görüyoruz.
Özel sektörün savunmadaki payı büyüyor
Özel sektör tarafında Baykar inanılmaz bir iş yapıyor. Dünyada böyle bir örnek de yok. Bütün gelirlerinin yüzde 90’dan fazlasını ihracattan alıp buraya yatırıyor. Bizim savunma sanayi sektörünün geçen yılki genel hacmi 15,3 milyar dolar. Bu hacimde özel sektörün payı ile vakıf şirketlerinin payının ne olduğunu incelediğimizde yüzde 50’lere çok yakın oranlar olduğunu söyleyebilirim. Birisi (kamu ve vakıf şirketleri) yüzde 54 ise diğeri (özel sektör) yüzde 46 civarında. Balans bir yapı var. Dengede gidiyor. Ama zamanla özel sektörün payı daha da artacak. Bu şirketlerimiz geliştirdikleri know-how ve seri üretimlerini dışarıya çıkardıklarında tablo değişecektir. Özel sektörün artık daha çevik yaklaşımlarla maliyetlerini ciddi anlamda düşüreceğini biliyoruz. Mutlaka yeni üretimleri de olacak. Farklı anlaşmalarla da özel sektörün önü açılacaktır. Savunma sanayi sektörü daha fazla uluslararası işler aldıkça kamu kurumları ve vakıf şirketleri ile özel sektörün paylarında değişim olacaktır.
Platform satmak gelecek için önemli
Türkiye’nin platform araçlar satması en az 15 yıllık ilişki ağı kurması anlamına geliyor. Biz de deniz, hava, kara platformlarında boşluk bırakmıyoruz. Mesela kara platformlarında 50 ülkeye, 5 binin üzerinde kara aracı ihraç etmişiz. Çok büyük rakam. Deniz platformlarına ise 140 farklı boyutta deniz aracını 10 farklı ülkeye vermişiz. Özellikle geleceğin savaş teknolojilerine, geleceğin harekat ortamına diğer ülkelerden daha yakınız. Çünkü otonomiyle ilgili, Baykar’ın başlattığı insansız sistemlerle ilgili çok ciddi bir atılım ve gelişmeler var.
Baykar özel sektöre iyi bir model oldu
Otonomide, insansız sistemlerde Türkiye’de müthiş işler yapıldı. Baykar’ın bu alandaki başarıları şirketlerimizi etkiliyor, model oluyor. İnsansız sistemlere ve otonomiye olan ilgiyle geleceğin harp ortamına da Baykar, Türkiye’yi çekmiş oldu. İnsansız hava araçlarından sonra deniz ve kara için de inansız araçlar çıkmaya başladı. Geleceğin harekat ortamıyla ilgili ürünlerimiz var. Sürü halinde hareket eden, görev odaklı farklı versiyonlarımız söz konusu. Bunların kendi içindeki sürü konseptlerinin dışında kara insansız hava araçlarıyla, deniz insansız hava araçlarının birlikte sürü oluşturma konseptleri de artık gündemimizde.
İnsansız hava araçları teknoloji alanında hep beraber büyümemizi ve genişlememizi sağladı. Yeni alanlar açmaya vesile oldu. Baykar, yüksek teknoloji üreten ülke algımızı yukarı çekti. Türkiye’nin marka değerine çok katkısı oldu.
Genç bir nüfusumuz var. Biliyorsunuz uzun yıllar hocalık yaptım, insan yetiştirdim. Doktora öğrencilerim oldu. Üniversite rektörlüğü yaptım. Şunu biliyorum ki çok iyi insan yetiştiren üniversitelerimiz, onları istihdam eden çok iyi şirketlerimiz var. Sayın Cumhurbaşkanımızın bize yüklediği misyonla ve koyduğu hedefle beraber antrenmanlı, fit durumdayız. Her şeye çok çabuk adapte oluyoruz. Yenilikler yapabiliyoruz. Muhataplarımıza diyoruz ki bu gençlerin ve bu sektörün önünde en az 30 yıl var. Bizimle çalıştığınızda en az 30 yıl bu entelektüel sermayeyle beraber olacaksınız.
Ülkemizi ziyaret eden dünyadan farklı alıcılar, üretim tesislerimize bakıyorlar, başta Avrupa’dan olmak üzere çeşitli ülkelerle karşılaştırma yapıyorlar. “Türkiye’deki altyapıyı, optimize edilmiş süreçleri biz Avrupa’da görmedik” diyorlar. Bu çok önemli bir şey. Bir “Hisar Hava Savunma Sistemini” düşünün. Mesela “Siper” projemizde bine yakın firma çalışıyor. Donanımcısından yazılımcısına varana kadar büyük bir emek var. Böyle büyük sistemlerin fonksiyonunu yerine getirmesi için ihtiyaç duyulduğu an hazır olması gerekir. Düğmeye bastığında görevini yapması beklenir. İşte bu sistemleri bin tane tedarikçiyle mükemmel bir şekide üretiyoruz. Şirketler, Roketsan ve Aselsan’a ürünleri hedeflenen zamanda hazır hale getirebiliyorlar.
Savunma Sanayi Başkanlığı, bir tedarik makamı değil. Görevi Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve emniyet güçlerini modernize etmek, modern tutmak. Amacı olan ekipmanı yenilemek değil, modern donanımları sağlamak. Bunu yaparken bir tedarik makamı ihtiyacı oluyor ve en iyisini buluyor. Bunları da şu aşamlarda yapıyoruz:
1) Tedarik makamı bulmak,
2) Yerli ve milli üretim geliştirmek, millileştirmek,
3) Yerli ve milli üretim için insan kaynağı altyapısını oluşturmak,
4) Ekosistem içinde var olan paydaşlar arasında orkestrasyonu yapmak,
5) Kabuller sırasında son kullanıcının taleplerini en iyi şekilde karşılamak,
6) Üreticinin ihtiyaçlarını en doğru, en hızlı ve en sağlam şekilde yapabilmek.
Kabuller sırasında son kullanıcının talepleri ve üreticinin ihtiyaçlarını en doğru ve en hızlı şekilde sağlamak da yetmiyor. Satış sonrası servisteki ürün yaşam döngüsündeki ihtiyaçlarının garantiye alınacağı geri beslemeyi yapacak organizasyonu sağlamak da icap ediyor. Savunma Sanayi Başkanlığı’nın (SSB) görevi kanunla ortaya konulmuştur. Verilen görevleri yerine getirmek için Savunma Sanayi Destekleme Fonu kullanıyor. Ülkemizin genel bütçesi içinde olan bir bütçe değil. Bütçesi, bu fondan gelen bir bütçe. Ayrıca Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan kira gelirleri var. SSB’ye son kullanıcıdan bir talep geldiğinde; bu talebin nasıl tedarik edileceği, projelendirileceği, nasıl bir programla yönetileceği, hangi alım yönteminin kullanılacağı gibi hususların hazırlığını tamamladıktan sonra Savunma Sanayi İcra Komitesi’ne götürüyor. Onay alındıktan sonra süreç başlıyor.
Lübnan’daki çağrı cihazları olayları önemli!
Bu ülkenin hangi savunma kalemine ihtiyacı var ve kritik mi? Cevabımız evetse bunu ben yapmalıyım. Bizim vizyonumuz ihtiyacımız neyse onu en iyi şekilde yapmak ve ordumuza teslim etmek. Çok basit bir cihazda dahi ne kadar kritik bir süreç olduğunu, Lübnan’daki çağrı cihazları olayında yaşıyıp gördük. Bu olay çok önemlidir. Ürünün kendisi, tedarik süreçlerindeki aşamalar önemli. Bunların her birinin kendi kontrolümüzde olması lazım. Benim kurumumun ve benim temsil ettiğim makamın bakış açısı bu şekilde. Başka türlü de olamaz zaten. Bu sebeple eğer bugün kahraman ordumuzun bir ihtiyacı varsa onu yerli ve milli yapana kadar çalışmak ve bunu yönetmek vazifemiz.
Ayrıca ihtiyaç olan ürünü biz geliştirip, üretinceye kadar olan zamandaki boşluğu doldurabilecek çözümlerle ilgili alternatifleri oluşturmak da bizim vazifemiz. Bu görevlerimizi tüm vakıf şirketleri ve özel firmalarımızın motivasyonuyla birlikte yapıyoruz. Vizyonumuz bu şekilde. Dolayısıyla A-B-C platformu fark etmiyor. Eğer bir uçak, gemi, kara aracı herhangi bir platformu alacağımız yerin teslimat süresiyle bizim şirketlerimizin yapacağı teslimat süresi birbirine yakınsa elbette bunu yerli ve milli olarak yapacağız.
Sabiha Gökçen’in kapasitesi 90 milyona çıkacak
Sabiha Gökçen Havalimanı’nda şu anda açık olmayan terminal binasının aktif hale getirilmesi için fizibilite çalışmaları yapıldı, tamamlandı. Şimdi onun güncellenmesi ile ilgili inşaat faaliyetleri işletmeyi yapan firma tarafından yapılacak. Bu tamamlandığında -ki önümüzdeki sezona yetişecek- T1 terminali 4 milyon yolcu kapasitesini karşılıyor olacak. Bu seneyi 41 milyonla kapatacağımızı bekliyoruz.
Gelişmelere bu projeksiyonla baktığımız zaman T1 terminali T2 ile birlikte bizim 6-7 sene daha ihtiyacımızı karşılıyor olacak. Ama biz bununla kalmıyoruz. Şu anda 3’ncü terminalle ilgili tüm hazırlıkları da yaptık. Fizibilitesi hazır. Oranın 3 senelik bir yapım süresi var. Bu 3 senelik yapım süresinde ilave yatırımla ilk etapta 70 milyona, ikinci etapta ise 15 artı 10 milyonluk iki adet uydu terminal yaparak toplamda yılda 90 milyon yolcu kapasitesine çıkartacağız.
Toplamda bizim ulaşacağımız kapasiteye baktığımızda burası 2035’ler sonrasına kadar planlanmış oluyor. Buradaki işletmecinin süresi 2034’te doluyor. Nasıl bir modelle ilerleyeceğimize de bakıyoruz. İşletmeci Malezya Havalimanları Holding üzerine düşenleri yapıyor. Biz de burada hizmet götüreceğimiz alanlara takviyeler yapıp, kontrolleri sıklaştırdıktan sonra uyumlu çalışmayla iyi bir yere geleceğiz. Ben de yakından takip ediyorum. Havalimanı otoritesi konumundaki Havaalanı İşletme ve Havacılık Endüstrileri A.Ş.’de (HEAŞ) çok ciddi bir ekip var. Onlar da tüm imkanlarıyla havalimanının daha iyi hizmet vermesi için çalışıyor.
Sabiha Gökçen Havalimanı’nda sorumluluk bizdeyse ben bunu en iyisiyle yapmak zorunda olduğumun bilinciyle, ekiplerimle beraber çalışıyorum. Burası güzide bir altyapı. Türkiye'nin önemli bir yüzü. Çok ciddi uluslararası trafiği ve kullanımı var. Avrupa’nın ilk 10 havalimanı arasında bir meydan burası.
VatanJet’in uçağı sürekli havada!
VatanJet şirketimizin bir adet Gulfstream G450 uçağı var. İki farklı modelde çalışma sistemine sahip. Yıllık blok saat satış yöntemi ve kiralama olarak hizmet veriyor. Uzun süredir de ikinci bir uygun uçak arayışı söz konusu, fırsat kolluyoruz. Henüz ikinci uçağı bulamadık, ama var olan uçak da sürekli havada, kiralanıyor.
Haluk Hoca da Troy kullanıyor
Haluk Görgün ile röpartıjımı bitirdim. Ayrılma hazırlıkları yaparken Troy konusu açıldı. Uzun bir süredir Türkiye’nin yerli ve milli ödeme sistemi Troy’u sıklıkla yazıp, özellikle kamu kontrolündeki bazı yetkin kurumlarının yerli ürünlere duyarsız kalmalarını gündeme getirdiğimden Troy konulu yazımdan konu açıldı. Haluk Hoca; “Ben de epeydir Troy kullanıyorum” dedi. “Görebilir miyim?” Cümlemi daha tamamlamadan Haluk Hoca cüzdanında 3 ayrı özel bankaya ait Troy Kredi Kartlarını gösterdi. Haluk Hoca’nın cüzdanındaki manzara bana da cesaret verdi. Bundan sonra özelikle savunma sanayinde faaliyette bulunan herkese Troy kartı olup olmadığını soracağım. Buradan da duyurmuş olayım.