Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Uzun süredir çok konuşulan "The Substance" yani "Cevher"i izlemek ile izlememek arasında gidip geldim.

1-Çok merak ediyordum ama direndim.

2-Neden direndim çünkü bazı arkadaşlar spoiler verdiği için "Şu an o görüntüleri kaldıramam" diyerek reddettim. Fakat en sonunda merakıma yenik düşüp kuruldum koltuğa açtım Cevher'i.

Öyle o koltukta rahat oturdum da filmi izledim zannetmeyin. Resmen kıvranarak 2 saati aşan "The Substance"yi izlerken bir ara, "Ay yeter izlemeyeceğim daha" dedim ama meraktan da ölüyorum izledikçe izledim. Sonrasında da nakavt...

Yoruldum, tükendim, mahvoldum!!!

Cannes Film Festivali’nde gösterildiğinde bazı seyirciler ayakta alkışladı, fakat bazıları da vahşi ve tiksindirici bulduğu için salonu terk etti. Spoiler vermek istemesem de iki tarafı da aşırı haklı buluyorum. Ben de alkışlamak ile televizyonu kapatmak arasında gittim gittim geldim.

***

Peki bu Cevher ne anlatıyor?

Efendim film; sahne, televizyon, ekran daha doğrusu sanat dünyasının en çok konuştuğu ve dert yandığı "Kadınların yaş kemale gelince yani yaşlanınca, kapı dışarıya konulma" hadisesini anlatıyor.

Medya yöneticilerinin "Daha genç, daha güzel" mantığı ile ekranları deneyimli mi, deneyimsiz mi gözetmeden gençlik ve güzellik adına yaşlanan ismi hemen yok ettiği dünyayı anlatıyor. Yani yaş ayrımcılığını!!!

Filmde gençliğinde Oscar kazanmış, herkesin sevgilisi olmuş, şöhreti doya doya yaşamış Elisabeth Sparkle isimli Hollywood yıldızının, 50 yaşına geldiği için sabahları ekranda yaptığı aerobik programından kovulmasıyla başlıyor hadise.. O sırada gizli bir laboratuvar, onun gençlik versiyonunu ortaya çıkaracak bir ilaç öneriyor. Bu ilacı kullandığında, içinden genç bedeni ortaya çıkıyor. Resmen doğum yapar ve iki farklı bedende aynı kişi yaşamaya başlıyor. Ama tabii denge çok önemli. O denge yok olursa şansını yitirdin. Yani ikisi eş zamanlı olarak birbirlerini beslemek zorunda. Tabii genç olan dengeyi bozuyor ve olanlar oluyor. Yaşlı tarafı sömürmeye başlıyor. Ve bingo!!!! Genç ve yaşlı birbirleri arasında savaşmaya başlıyor. Tabii öyle masum bir savaş düşünmeyin. Tiksindirici, çirkin ve gerçekten sınır tanımayan bir savaş bu!!! İzlenmesi de bir hayli zor!

Filmi izledikten sonra;

-Gençleşmeye çalışırken insanlar işte böyle korkunç oluyor.

-Önce kendini sevmezsen sen de kendinin en büyük düşmanı olursun.

-Kendini sev, kendinle barış. Bedenini sev, bedeninle barış. Yoksa başkası değil sen kendine zarar verirsin.

-Kariyer, sahne ışıkları bir gün bitecek. Kendine yatırım yap.

-Şan, şöhret ateşten gömlek. Sen onu bırakacağın günü bilmelisin.

-Estetikte bir yere kadar.

-Ne yaparsan yap genç kalamazsın.

-Evet sanat dünyası da erkeklerin elinde. Kadınlar hep güzel, güzel, güzel... Zayıf zayıf zayıf... Bakımlı bakımlı bakımlı. Genç genç genç olmak zorunda. Dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.

-Kendini geliştirmeli ve yaptığı işin dışında başka bir iş alanı da açmalısın...

Diye diye sayıklarken buldum kendimi.

Evet uzun bir süre etkisinden çıkamadım. Çünkü spoiler versem bile anlatabilecek sahneler yoktu gerçekten.

***

Peki bu ucube Demi Moore'a Oscar kazandırır mı?

-Öncelikle bu filmi ondan başkası oynayamazdı sanırım.

-Ve kesinlikle zorlu bir yolculuk olmuş belli, kesinlikle kazanmalı. Yani Akademi vermese bile ben Demi Moore'a Oscar heykelciliğini verdim bile.

-Kadın uğraşmış arkadaş. Hiç kolay olmamış belli ki!!! Ben izlerken zorlandım onu düşünemiyorum.

-Kadın 61 yaşında maşallah hala taş gibi ve çok güzel.

-"Türkiye'de böyle bir rolü biri oynar mı?" diye düşünmeden edemedim ve geldiğim nokta; "Yok bulamadım. Belki Hülya Avşar diyeceğim ama yok. Bence o da oynamazdı!"

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar