Boris Johnson'ın tuvaletine başbakan sokan Mossad, Hafız Esad'a tuvalet pususu kurmuştu
Boris Johnson yakında piyasaya çıkacak anılarında Netanyahu’nun Londra ziyareti sırasında makamındaki özel tuvaletine dinleme cihazı yerleştirdiğini iddia ediyor. Daha doğrusu Johnson’ın deyişiyle “Bibi, Londra’daki lüks bir centilmen kulübündekine benzer, gizli bölmeden geçilen tuvaleti kullandıktan sonra güvenlik ekibinin rutin tarama işlemi sırasında tesadüf müdür nedir bilinmez, böcek bulunuyor.”
Söz konusu İsrail’in başbakanı olunca iddiaya inanmak gerekiyor. Ama Boris Johnson da asparagastan sabıkalı eski bir gazeteci. 1980’lerde The Times’taki birinci sayfa haberinde çoktan ölmüş şahsın sözlerine atıf yaptığı için gazeteden kovulan, sonra The Telegraph’ın Brüksel muhabirliğini yaparken “AB eğri muzları yasaklıyor, muz polisi devriye gezecek.. Tabutlar AB genelinde aynı ebatta olacak… AB, karides cipslerine yasak getiriyor… Almanların kondom ölçüleri yeniden düzenlenecek” gibi aslı astarı olmayan sulu haberlerle ekol yaratan bir isim Johnson.
Hatta İngilizleri Brexit’e evet oyu vermeye sürükleyen medyatik AB mitoslarının mimarlarından biri olarak tanınıyor; Spectator’ın editörlüğünü de bu şaibeyle yürütüyor, Londra Belediye Başkanlığı sırasında da namı yürüyor ve Başbakan olduktan sonra bu sefer siyasetçi kimliğiyle Brexit yararına aynı palavraları sıkmaktan geri kalmıyor.
“Ali Kemal’in torunu” diye övüp sonra soğuduğumuz Boris (laubali tarzı nedeniyle BBC bile bazen ilk adıyla andığı için beis yok) Brexit kampanyasında “Türkiye AB’ye girecek, biz AB’den çıkmazsak 80 milyon Türk buraya gelecek, sağlık sistemi (NHS) nasıl başa çıkacak” diye yalan da kıvırıyor, sonra da bu sözleri sarf ettiğini yalanlıyor.
Johnson’ın kitabından alıntıları yayınlayan gazete, bir zamanlar muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptığı The Telegraph. Haberi gördüğüm an “Mossad, Downing Sokağı 10 Numara’da ‘yüznumaraya’ girecek ajan bulamamış, başbakanı sokmuş” diyecektim ama olay başbakanlıkta değil, hariciye tuvaletinde geçiyor; 2017’de Boris Johnson’ın Dışişleri Bakanı olduğu dönemde.
Böcekten sonra: Johnson, Netanyahu'yu başbakan olarak da ağırladı (2019)Johnson, “Unleashed” başlıklı kitabında, iki yıl önce ölen Kraliçe’nin kemik kanseri olduğunu da artık ne kadar doğruysa “ifşa etti” ama sosyal medyada esas mavra tuvaletteki dinleme cihazı çevresinde döndü. Böceği koyacak başka yer yok muydu yorumlarına “en gözden ırak yer orası” şeklinde mantıklı cevaplar verildi. Habere, Boris Johnson’ın Mossad kulaklarına hitaben sesli def-i haceti içerikli aptal ergen esprileriyle yaklaşanlar ise Mossad’ın eski Suriye lideri Hafız Esad’a nasıl idrar tahlili yaptığından bihaberdi muhtemelen.
KRAL HÜSEYİN’İN CENAZE TÖRENİNDE…
8 Şubat 1999; uzunca bir zaman kanser tedavisi gördükten sonra hayata veda eden Ürdün Kralı Hüseyin’in cenaze töreni nedeniyle dünyanın dört bir yanından siyaset eliti Amman’da buluşuyor. Liderler sarayda katafalka konulan Ürdün bayrağı serili tabut önünde sırayla saygıya duruyor, kimileri dualarını okuyor, bir sonraki heyete yerlerini bırakıyorlar.
Canlı yayında izliyoruz. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem görüntüye giriyor ve o da ne, ellerini açmış merhuma fatihasını okuyan üçüncü kişi Ertuğrul Özkök, genel yayın yönetmenimiz! Sahnenin absürtlüğü karşısında ağzımız açık kalıyor. Demirel’in uçağındaki tek Türk gazeteci değil, cenaze töreni boyunca tek gazeteci olarak gözlemlerini anlatıyor sonra; Bill Clinton’la tokalaşmalar, merakla sarayın içini kolaçan ederken bir kapıyı açınca Jacques Chirac ve Yaser Arafat’ın başbaşa sohbetine tanık olmalar, artık bir ayağı çukurdaki Boris Yeltsin’in takatsizliğini yerinde tespitler… Abdullah Öcalan Suriye’den çıkarılalı dört ay olmuş ve Cumhurbaşkanı Demirel, Suriye lideri Hafız Esad’a mesafeli duruyor tören karşılaşmalarında.
Hafız Esad, Kral Hüseyin'in tabutu başındaAradan yaklaşık bir yıl geçiyor, Sunday Times haberi patlatıyor: Cenaze töreni sırasında Hafız Esad’a özel tahsis edilen Mossad tasarımı tuvaletten alınan idrar örneği İsrail’e nakledilerek analizden geçirilmiş ve Şam liderinin artık uzatmaları oynadığı belirlenmiş. Mossad ile Ürdün gizli servisinin ortak operasyonunda Esad’ın hizmetine sunulan tuvaletin gideri kanalizasyona değil, numune kabına bağlanıyor ve burada toplanan idrar İsrail’deki bir hastanede patoloji ve biyokimya testlerine tabi tutuluyor.
O dönemde Esad sağlığı elvermediği için nadiren Suriye dışına çıkıyor, Moskova’ya yapacağı ziyareti son dakikada iptal etmiş, Fas Kralı Hasan’ın cenazesine de gitmemiş. Şam’da erişim zor ama Amman’a gidişi Mossad’a fırsat.
Ehud Barak (solda), Ariel Şaron ve Binyamin Netanyahu dahil İsrail heyeti cenazedeHafız Esad’ın kalp krizi geçirdiği, diyabet ve kanserden muzdarip olduğu biliniyor, ancak İsrail’le barış anlaşması yapmaya ömrü yetecek mi, orası meçhul. Erken seçimi kazanarak iktidarı Netanyahu’dan devralan İşçi Partili yeni Başbakan Ehud Barak net sağlık raporu istiyor. Mossad ve askeri istihbaratın hazırladığı tıbbi raporda diyabet ve idrar yolunda kanser tanısının yanı sıra Esad’ın kullandığı bütün ilaçlara dair bilgi de yer alıyor, sağlığının kötüleştiği ve günde ancak birkaç saat çalışabilecek durumda olduğu belirtiliyor. Eski bir askeri istihbarat şefi, iki ayda bir Esad’ın kanının değiştirildiğini söylüyor.
Sunday Times’ın haberine göre Barak’ın bir danışmanı, “Esad ödünç zamanlarını yaşıyor, barış için potansiyel bir partneri yakında kaybedebiliriz. Henüz hayattayken Esad ile anlaşmaya varmak için imkan dahilindeki her şeyi yapmalıyız. Esad sonrası neler olacağını kimse bilemez. Suriye’nin kan gölüne dönebileceğine dair iç karartıcı değerlendirmeler var” diyor.
Nitekim Hafız Esad 10 Haziran 2000’de Lübnan Başbakanı Salim el Huss ile telefonda görüşürken kalp krizi geçirerek son nefesini veriyor. Yerine oğlu Beşar Esad geçiyor, özellikle Sünni kesimden gelen itirazlara rağmen hanedan sistemi tescilleniyor. Ülkedeki huzursuzluk 2011’de Arap Baharı’nın da etkisiyle kitlesel protestolara evriliyor ve 2012’de “kan gölü” başlıyor.
BUSH’UN TUVALET HİKAYESİ
İsrail cephesi her ne kadar sulandırmaya çalışsa da Esad’a tuvalet pususu pekala muhtemel görünüyor. Liderlerin tuvalette bıraktıkları izleri sakındığına dair rivayetler de dolaşıyor. Gayet sağlam tarihi arka perdesi mevcut. İgor Atamenenko adlı eski bir Sovyet casusu, geçtiğimiz yıllarda Rus gizli servis arşivlerinde yaptığı araştırmada, Stalin’in yabancı liderlerin dışkısını incelemek üzere özel bir birim kurduğunu ortaya çıkardı. Gizli polis şefi Lavrenti Beria yönetimindeki bu laboratuvar, dışkıdaki elementlerden kişilik tahlili yapıyordu. Örneğin yüksek miktarda amino asit triptofan sakin kişiliğe işaret ediyor; potasyum eksikliği ise sinirli mizacı gösteriyordu.
Çin lideri Mao, 1949’daki Moskova ziyaretinde kanalizasyon yerine gizli haznelere bağlı özel tuvalet aracılığıyla böyle bir teste tabi tutulmuştu. Kaldığı konuta on gün boyunca yüklü miktarda yiyecek içeçek taşınmış ve her defasında dışkısı alınıp analiz edilmişti. İddiaya göre Stalin, kişilik testini geçemediği için Mao’yla anlaşma imzalamaya yanaşmamıştı.
Son Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un ise 1987’de Washington ziyaretinde CIA’in kurduğu tuvalet düzeneği marifetiyle atıklarını kaptırdığı söylenir. CIA yaptığına göre Amerikan başkanlarının da aynı pusuya maruz kalmamak için önlem alması beklenir ve en çok da oğul Bush’un seyyar tuvaleti konuşulur.
Amerikalı güvenilir olmayan bir kaynağın yaydığı iddiaya göre Başkan George W. Bush’un 2006’daki Viyana ziyaretine seyyar tuvaletle gitmesi Avusturya’da hararetli tartışma konusu olmuştu. Beyaz Saray’ın tuvalet güvenlik birimi (TOILSEC) başkanın atıklarının kanalizasyon operasyonuyla yabancı bir gizli servisin eline geçmesini önlemek üzere seyyar tuvalet düzeni kurmuş ve biriktirilen malzeme sıkıca korunarak ABD’ye geri götürülmüştü. Hikayenin TOILSEC kısmı gerçek olabilir ama Avusturya’nın seyyar tuvaleti tartıştığı doğru değil. Çünkü AB-ABD zirvesine katılmak üzere gelen Bush’un güvenliği için Viyana’nın merkezinde bütün yollar kapatılmış, insanlar evlerine gidecek yol bulamadığı, dükkanlar açılamadığı için millet canından bezmiş, tuvaleti düşünecek hali kalmamıştı.
Aynısını 2004’teki NATO zirvesi sebebiyle İstanbul’da yaşadığımız için tecrübeyle sabit; kapatılan yolları tutan 25 bine yakın polis, Boğaz’da savaş gemileri, tepemizde polis helikopterleri, hava sahası yasağını denetleyen F-16 ve AWACS’larla görülmemiş güvenlik önlemleri hayatı felç etmişti. Bush’un konakladığı otelin çevresi trafiğe kapatıldığı için gece vakti kilometrelerce yürümüştük.
Bush'tan estetik arka planla İstanbul konferansıEl Kaide’nin 53 can aldığı 2003 terör saldırıları henüz çok tazeydi, güvenlik kaygısının dorukta olması kaçınılmazdı. Ama terör harici güvenlik kaygıları da vardı. Amerikan başkanlarının ziyaretleri öncesi gizli servisin güzergah ve mekanlarda inceleme yapması rutin prosedür. Bir habere göre NATO zirvesi öncesi de ajanlar Ayasofya’daki inceleme neticesinde Bush’un kafasına mozaik düşer kaygısıyla burada verilecek konserin Topkapı Sarayı’na alınmasını sağlamıştı. Bush’un küçük ve büyüğü yabancı ajanların eline geçmesin diye seyyar tuvalet getirildiği, atıkların ABD’ye götürüleceği haberleri de çıkmış ama pek umrumuzda olmamıştı. Derdimiz evin yolunu bulabilmekti.