Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANADOLU toprakları 140 yıldır durmaksızın göç alıyor.

        Çok uzağa gitmeye de gerek yok, son 9 ayda Suriye ve Irak’tan gelen göçmen sayısı yarım milyonu aştı.

        Suriye’deki iç savaştan bu yana gelen sayısı ise 2 milyona ulaştı.

        Aslında Anadolu bu tip kitlesel akınlara alışkın.

        Çünkü ilk kitlesel akınını Osmanlı- Rus savaşı ile 1829’da Gürcistan’dan aldı, 1850’li yıllara gelindiğinde sayıları milyonu bulan Kırım Türkleri Anadolu’ya kaçtı.

        Onları Dağıstan, Çerkez, Kabartay, Adige, Abhazlar izledi; Çarlık Rusya’dan kaçan 2.5 milyon kişi Anadolu’ya sığındı.

        Birinci Dünya Savaşı ile de Osmanlı’nın hâkimiyetindeki tüm coğrafyalardan durmaksızın sürdü.

        10 MİLYONA ULAŞTI

        Cumhuriyet döneminde de farklı olmadı.

        Dağılan Yugoslavya ile Yunanistan, Bulgaristan’dan dönemler halinde kitlesel akınla karşılaşıldı.

        İkinci Dünya Savaşı başladığında da göç güneyden geldi, 1945-1967 arasında Suriye ve Irak’tan gelen yüz binler Kırıkhan, İskenderun ve Adana’ya yerleştirildi.

        Bunu İran devrimiyle kaçıp gelenler, onu da İran-Irak savaşından korkup kaçanlar izledi.

        Sovyet-Afgan savaşının başladığı 1982’de ise Afganlar, Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar Anadolu kapısına dayandı.

        1988’de Halepçe katliamıyla başlayan, Körfez savaşlarıyla devam eden Irak göçleri bunu izledi.

        Onlara Kosova, Makedonya, Bosna Hersek’ten gelenler katıldı.

        Anadolu tarihinin son iki yüzyılında kaçıp gelenlerin sayısı son gelenler de eklendiğinde 10 milyona ulaştı.

        Peki, bu kadar çok göç alan Anadolu, insanların sosyolojik sorununu nasıl çözdü?

        Osmanlı, ilk başta bugünkü AFAD’a benzer komisyonlar ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı Muhacirler Müdürlüğü aracılığıyla meseleyi halletmeye çalışmış.

        Sonrasında bakmış baş edemiyor, Cumhuriyet döneminde 1923’te Tunalı Hilmi Bey’in 132 arkadaşıyla TBMM’ye verdiği önergeyle Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığı kurulmuş.

        Sonrası ise malum, “mübadele” bitmiş, geriye imarı ve iskânı kalmış...

        Oysa 2. Dünya Savaşı sonrası, özellikle de 1960’tan sonra büyük işçi göçüyle karşılaşan Almanya, İngiltere, ABD göçle ilgili bakanlıklarını o günden bu yana geliştirmiş.

        Örneğin Almanya, kısa süre önce Türk asıllı Aydan Özoğuz’un atandığı Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı sürekli yenilemiş.

        KURMALIYIZ

        Göçün en çok hissedildiği Gaziantep’in Büyükşehir Belediye Başkan Danışmanı ve AK Parti MKYK üyesi Prof. Dr. Edibe Sözen dünkü sohbetimize, “Türkiye neden Göç Bakanlığı kurmaz?” sorusuyla başladı.

        Bu kadar yüksek göç alan Türkiye’nin, AB ülkelerindekine benzer bir Göç Bakanlığı oluşturması gerektiğinin altını çizdi.

        “Yeni sosyolojik gerçekliğin zorunluluğudur” dedi.

        Prof. Dr. Sözen, sözlerinde çok haklı... Çünkü MGK Genel Sekreterliği’ne atanan Seyfullah Hacımüftüoğlu döneminde İçişleri Bakanlığı bünyesinde geliştirilen Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, sorunun bir boyutuyla ilgili.

        AFAD da acil durumlarla ilgilendiğinden tek başına sorunu çözebilecek konumda bulunmuyor.

        O nedenle hepsini bir araya toplayacak bir Göç Bakanlığı’na süratle ihtiyaç duyuluyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar