Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Feminizm Nedir?

        Cinsiyet ayrımcılığına itiraz eden ve kadınların haklarının korunmasını hedefleyen "kadın hareketi"dir. Çıkış noktası açısından özgürlük, etik ve politik eşitlik arayışı olan bu hareket; zaman içinde "feminizm" kavramıyla ifade edilmiştir. Feminizm kadınların kendi aralarında bir dayanışma yaratarak, erkek egemen dünyanın norm ve değerlerine, cinsiyetçi politikalarına karşı başlatmış olduğu mücadele olarak tanımlanabilir. Yine feminizmin, kadınların cinsiyetleri nedeniyle karşılaştıkları engellemeler, dirençler ve baskılara karşı, bu olumsuzlukları aşmayı sağlayacak reformlar ve talepler çerçevesinde mücadele ve direnme güdüsünü ifade ettiği vurgulanabilir.

        Feminizm kelimesi, düşünsel anlamda, insan hakları üzerine yazılar yayımlayan Marie Le Jars de Gourney (ö. 1645) tarafından ortaya atılmıştır. Feminizmin kavram olarak ilk kullanımı ise Filozof Charles Fourier (ö. 1837)'e aittir. Fourier, sosyal olarak gelişmenin tek yolunun, kadınlara daha fazla özgürlük verilmesi olduğuna işaret etmiştir. Olympe de Gouges'un "Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi" adlı metni (1791) ile Mary Wollstonecraft tarafından yazılan ve feminist teori tarihinde önemli yer tutan "Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi" (1792) isimli çalışmalar, feminist düşünce akımını önemli bir boyuta taşır. Bu iki eser, Aydınlanma Hareketinin yalnızca erkeklere eşitlik ve demokrasi getirdiğini öne sürerek aydınlanmacı erkeklerin, kadının sosyal varoluşuna ilişkin görüşlerine karşı oldukça açık şekilde eleştirel bir tavır takınır.

        Feminizmin cinsiyette, cinsiyet rollerinde, bu rollerin kalıplaşmasında ve tartışılmasında odaklandığı noktalar, zaman içinde değişim gösterir. Bu değişimler kaynaklarda genellikle "dalga" olarak adlandırılır. 19. Yüzyılda kadınların oy mücadelesi ile başlayan ve 1960'a kadar devam eden süreç, birinci dalga olarak işaret edilen zaman dilimidir. Amerikan Bağımsızlık Bildirisinde, Fransa'nın İnsan Hakları Bildirgesinde ve Doğal Haklar doktrini geliştiren teorisyenlerin eserlerinde kadınlara ve kadın haklarına yeterince değinilmediğini düşünen feminist gruplar, sosyal, siyasal alanlarda oy kullanma, mülkiyet edinme, iş hayatına katılma, eğitim alma gibi doğal haklar veya vatandaşlık talepleri olarak adlandırılabilecek bir dizi talepte bulunmaya başlar. İkinci dalga, 1960'lardan kimi kaynaklara göre 1980, kimilerine göre 1990'lı yılların sonuna kadar, projeksiyonu kendisine çeviren bir kadın hareketi olarak gelir. Sıkça dile getirilen, "kişisel/özel olan politiktir" düsturu, kadınların tek tek özel alanlarında yaşadıkları deneyimlerin aslında kişisel sorunlar olmadığını, sisteminin bir parçası olduğunu ortaya koymayı hedefler. Bu süreçte, özel alana, kadınların ev içindeki cinsiyet rolleri nedeniyle maruz kaldıkları eşitsizliklere, üreme özgürlüğüne ve cinsel özgürlüğe odaklanılır. Üçüncü dalga feminizm, feminist harekette tam olarak temsil edilmediği düşünülen ve ötekileştirildiğine inanılan kadınların sosyal ve politik haklarının üstüne düşer, kadınlara dayatılan stereotiplere ve algılara karşı başkaldırıyı önemser. Tek tip evrensel kadınlık algısını reddederek, kadın sorunlarının sadece beyaz kadınlarının sorunları olmadığını vurgular. Üçüncü dalga feministler daha çok kadına şiddet, cinsellik, kadının güçlendirilmesi gibi mikro politikalarla ilgilenirler ve içerik açısından oldukça çeşitli konular üzerinde dururlar. 2010'lardan sonrası için feminist arenada farklı hareketlilikler gözlenmeye başlanır. Kitlesel sokak eylemleriyle birlikte çevrimiçi ortamda kampanyalar, eylemler organize eden, dijital feminizm, hashtag feminizmi olarak da düşünülebilecek, aktivizmi küresel bir topluluk olarak gerçekleştiren bu hareketliliğin feminizmle ilişkisini ve dördüncü dalga olarak adlandırıp adlandırılamayacağını zaman gösterecektir.

        Dalgalarla gelen bu zamansal değişikliklerin dışında, kadınlara ilişkin sorunların farklı ideolojik ve politik anlayışlar çerçevesinde biçimlendirilmeye çalışmış olmasından mütevellit, birden fazla feminist hareket, eylem ve anlayış da gelişir. Marksist feminizm, sosyalist feminizm, radikal feminizm, ekofeminizm, liberal feminizm, kültürel feminizm, radikal feminizm, bunlardan bazılarıdır.

        Kadın hareketinin Türkiye'deki serencamının 1868 yılında, kadınların matbuat hayatında yer almaları ile başladığı söylenebilir. II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinden sonra sayısında büyük bir artış gözlenen kadın dergilerinde, Osmanlı kadınlarının dünyada oluşan kadın hareketinin farkında olduğu görülür. Kadınlar, dernek ve dergi, gazete gibi yayın çalışmalarıyla, birden fazla kadınla evlilik, boşanma hakkı, kadınların toplumsal yaşamdan dışlanması, giyim-kuşamdaki sınırlamalar gibi konularda konuşmaya başlar ve eğitim alanında, çalışma hayatında, toplumsal ve kamusal hayatta var olma haklarını talep ederler. 

        Cumhuriyet'in ilk dönemindeki kadın hakları söylemi ve talepleri, ulus-devlet siyaseti altında farklı bir evreye girer. Daha sessiz, tek tip ve "devlet feminizmi" olarak adlandırılan bu süreçte bireysel sesler duyulmaz. 1930'ların ortasına doğru kadınların seçme ve seçilme hakkı tanınır. 1960'lardan sonra kaldığı yeri hatırlamaya çalışan feminist hareket, 1980'lerle birlikte tekrar ülke içinde kadına ilişkin sorunları sesli olarak dile getirmeye başlar. Başörtüsü ile TBMM'ye girmenin önündeki yasal engeller ise ancak 2013'de kaldırılacaktır.

        YAZAR

        Zeynep Kevser Şerefoğlu Danış

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa