Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Konu Filistin olunca nal toplayan aydınlar
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gazze’de işlenen insanlık suçlarını görmezden gelerek İsrail’i cesaretlendirmiş olanlar sadece siyasetçiler değil.

        Bu süreçte en umut verici olan birçok Batılı başkentte İsrail’i ateşkes yapmaya zorlamak için organize edilmiş yürüyüşler oldu. Ama en hayal kırıklığı yaratan da on yıllardır düşünce hayatına yön veren ve isimlerinin başında bilim insanı ya da ahlak felsefesi gibi titrleri olan aydınların İsrail’in soykırım suçunu hafifleten ya da yok sayan açıklamalar yapmasıydı.

        Habermas’ın dört arkadaşı ile beraber korkunç bir bildiriye imza atması onun ahlak felsefesi ve etik anlayışının kılavuzluğuna güvenen felsefe okurlarını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. İmza attığı bildiri İsrail’in soykırım suçu işlediği iddiasına karşı çıkıyor. Oysa Netanyahu’nun bakanları bu türden bir toptan yok etme niyetleri olduğunı defalarca açıkladılar. Habermas’ın bunu bilmeme ihtimali var mı?

        Columbia Üniversitesi Profesörü tarihçi Adam Tooze, X sosyal medya hesabındaki paylaşımında, "Bu açık mektuptan sonra 4 imzacıyı da herhangi bir yeni ciddi tartışmadan diskalifiye etmek lazım.” diye tepki göstermekte haklı.

        Taktik hep aynı: Henüz varolmayan tehlikelerden kriz icad et, mevcut krizi görmezden gel.

        Oysa “İnsan Doğasının Geleceği” kitabında Habermas öjeni çalışmalarına ve biyoteknoloji çalışmalarına karşı uyanık olmaya çağırırken ebeveynlere doğmamış bir çocuğun genlerine müdahale hakkı tanınmasının yıkıcı sonuçları olacağını, çünkü bunun adına ister kader deyin isterseniz rastlantısallık, insanlığı ‘eşitleyen’ faktörleri yok edeceğini anlatmıştı. Her nasılsa aynı Habermas, İsrail’in oluşturup sıkıştırdığı ve adına Gazze denilen hapishanede yaşayanların İsraillilerle eşit görülmemesini mesele etmiyor. Gazze ve Tel Aviv arasında oluşturulmuş yaşamdaki ve ölümdeki derin eştisizlik Habermas için etik bir sorun değil!

        Belki 100 yıl sonra varsıl anne babaların manavdan meyve seçer gibi çocuklarının genlerine bir tutam matematik dehası, bir miktar müzik kulağı epey uzun boy ve mavi göz ekletecek olmalarının yaratacağı eşitsizlik Solcu aydın Habermas’ı derinden etkilerken, öyle depremle selle afetle oluşmuş değil, faili belli olan “mevcut” bir kriz vicdanını örselemiyor.

        Yuval Noah Harari de öyle…

        Aynı klasmanda olmamakla beraber Harari de, tıpkı Habermas gibi, henüz var olmayan sorunlar hakkında insanlığı ‘allert’ hale getirip onlara uzun reçeteler verirken mevcut hali hazırda yaşanan dehşet hakkında nal toplamaktan öte geçemedi.

        Harari’nin ayrı bir durumu var ve özel olarak incelenmesi gerekiyor.

        Yuval Noah Harari: Populist bilimin star kahini meğer ırkçı bir balonmuş…

        Her on-yirmi yılda bir, on ya da yirmi yıl neyin tartışılacağını kamuoyunun ne ile meşgul edileceğini ve ne düşüneceğini belirlemek için yaratılan ‘embedded’ entelektüeller var.

        Sanki tam da böyle zamanlarda çıkıp zihinlere sistemin verili kodlarını yüklemek, kontrol etmek için türlü çakallıklar yapsınlar diye palazlandırılmışlar.

        ‘Sanki’ diyorum, zira son zamanlarda Yuval Noah Harari’yi dinlediyseniz şüphelerinizin bu yönde derinleşmesi işten bile olmaz.

        Hele hele Harari’nin neyi savunarak bugünlere geldiğinin farkındaysanız.

        Bakın Netanyahu’nun apartheid rejimi onbin Gazzeliyi diri diri yakarken, Gazzeli çocukların üzerine basılmışcasına parçalanmış kafalarının görüntüleri sosyal medyayı arşınlarken Yuval Noah Harari 13 Ekim günü TV’de İsrail’in neden bu kadar hunharca saldırdığını şu sözlerle meşrulaştırmaya çalışıyor:

        İsrail şu anda sadece Hamas ile toprağını ve sivillerini korumak için savaşta değil, aslında aynı zamanda insanlığını ve ruh sağlığını korumak için savaşta. Ve umuyorum bu savaşların hepsini kazanırız, sadece bir tanesini değil. Hamas ile savaşmalıyız, onları tamamen silahsız hale getirip yok etmeliyiz”

        Bakınız hele şu işe.

        Barack Obama’nın Giza Piramitleriyle aynı değere layık gördüğü Sapiens’in yazarı, bilimi kendisinin ve megafonluğunu yaptığı Silikon vadisi devlerinin menfaati için eğip büken ve geleceğin sırlarından bildiren modern kâhine göre meğer İsrail bölgenin ‘insanlığı’ ve 'ruh sağlığı' için savaşıyormuş.

        Harari’nin 'sadece toprakları için savaşmıyor, insanlığı için savaşıyor' diyerek İsrail’i ve 1948’den beri yapılan yerleşimleri, tedrici olarak genişleyen işgali ve en son çocuk, genç, kadın demeden toptan bir cezalandırmaya tabi tuttuğu Gazzelilere uyguladığı soykırım suçunu nasıl akladığını görüyor musunuz?

        Peki ‘yeryüzünün en önemli aydını’, ‘insanlık filozofu’ olarak takdim edilen bu adamın canı İsrail’in verdiği orantısız karşılıktan hiç mi yanmıyor? Ölen çocukların sayısı ve öldürülme biçimleri de yüreğinin zarını biraz olsun sızlatmıyor mu?

        Hayal kırıklığı ve öfke arasından koskoca bir “Maalesef hayır”.

        “Kimse kusura bakmasın” edasını takınıp artık alışkanlık haline getirdiği o utangaç ama emin edasıyla şöyle diyor: “Biz İsrailliler için şu anda çok acı var, bu yüzden çoğu israilli şu anda psikolojik olarak başkasının acısını anlayabilecek durumda değil

        Sonra ne dediğini fark ederek ve bu farkındalığın ucuna teklif görünümlü bir tehdit iliştirerek şu ‘çakallığı’ yapıyor:

        “Eğer şu anda İsraillilere onların tamamen yalnız olduğu düşüncesini verirseniz, bu İsrail’i sadece daha ekstremist noktalara iter, çünkü umutsuzluğa kapılır. Ama eğer İsrail’e destek olursanız, özellikle Amerika gibi ülkeler için geçerli bu, İsrail'i dizginleyebilme gücüne de sahip olmuş olursunuz”

        Harari aslında şunu demek istiyor: Umursanmaya değer olan Filistinlinin acısı değil, biz İsraillilerin acısı. Bizi destekleyin. Bizi destekleyin ki daha beterini yapmayalım.

        Harari bence tam da bugünler için ‘hazırlanmış’ bir figür

        Ne bu şiddet bu celal, sonuçta kendisi bir bilim insanı değil, popülist bir bilim yazarı diyecek olanlar vardır.

        Mesele o kadar basit değil.

        Davos’ta konuştuğundan ve 2019’a gelindiğinde Sapiens kitabı tam 50 dile çevrilmiş olan Harari adeta zamanın ruhunu temsil etmek üzere konumlandırılmış bir profil.

        Yeryüzünün en aranan aydını, ünlü teknoloji girişimlerinin, büyük yayınevi CEO’larının ‘gelecek’ hakkındaki ‘kehanetleri’ için kapısında kuyruk olduğu, genç üniversite öğrencilerine hangi alana eğilmeleri gerektiğini söyleyen, otizmli çocukların annelerine “Genetik bilimi gelişecek dünyada otistik kalmayacak” diye umut dağıtan, AXEL Springer’in, UNESCO’nun temsilcilerine, IMF Genel Müdürü'ne ve Mark Zuckerberg’e yatırım akılları veren bir guru, bir bakış açısı kompetanı ama bana kalırsa aslına düpedüz bir zihin kontrol ajanı.

        Hayli belirsiz olduğu için dinlerin ve ezoterizmin epeyce spritüalizmin alanına giren ‘gelecek’ten haber veren modern bir Nostradamus.

        Tek farkla, Nostradamus denilince burun bükenler onun her söylediğinin yüzde yüz doğru olduğuna iman edebiliyorlar. Çünkü Harari’nin ‘öngörülerinin’ genetikle, sinirbilimle, evrimsel biyoloji ile sosyal bilimler ile, ekonomi bilimi ile ilgili tartışılmaz ‘fact’lere, verilere dayandığına inanıyorlar. Ama bilim insanları arasında Harari’nin bilimselliği ve nesnelliği oldukça tartışmalı.

        Kendisini ‘nesnel’ gibi göstererek yeni bir dini, ‘verilere inanmayı’ salık veren ‘dataizm’i muştuladığı Homo Deus’ta “İnsan bir algoritmadır” iddiasını ortaya atıp bu fikrin ‘bilim çevrelerini çoktan etkisi altına aldığını’ iddia etmişti mesela. Harari’yi iyi bir hikaye anlatıcısı ama günün sonunda bir bilim populisti olarak gören Princeton Üniversitesi’nden nörolog Darshana Narayanan Harari’nin ‘tartışmalı nesnelliğini’ ele aldığı bir makalesinde* çok iyi bir detay yakalamıştı.

        “Harari kendisini nesnel bir yazar olarak göstermeye dikkat ediyor. Dataistlerin görüşlerini kesinlik kazanmış gibi sunarken “bilimsel çevreleri çoktan etkisi altına almış” insanlar algoritmadır iddiasının “nesnel” bir gerçek olduğundan, bir de insanlığımıza ayrılmaz şekilde bağlı olduğu için – daha iyi algoritmalar tarafından alınan kararların pasif muhatapları olarak – eskiyeceğimiz günlerin kaçınılmazlığından bahsediyor. Bu genellemeyi destekleyen dipnotlara baktığımızda da referans verdiği dört kitaptan üçünün yazarının bilim insanı olmadığını görüyoruz; biri müzik prodüktörü, biri trend tahmincisi, biri de yayıncı…

        Müritlerinin çoğu kar marjı yüksek teknoloji şirketleri sahipleri ve çalışanları olan Harari’nin ‘insan algoritmadır ve daha iyi algoritmalar yapabilecek olan yapay zeka tarafından yenilecektir’ iddiasında bulunması, veri madenciliğinin Olimpos’u olan Silikon vadisine sempatik görünmek için ‘dataizm’ dini diye bir şey icad etmesi sizce tesadüf mü?

        Hayır.

        Tek inancınız ‘data’ yani ‘veri’ ise ve insan algoritmaya indirgenebilir bir varlıksa daha iyi bir algoritma tarafından ezilip geçilmesi zaten olması gerekendir. Doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız, zalim ya da mazlum yoktur.

        Harari Sosyal Darwinizm’i bilişim ve biyoteknoloji ile harmanlayan eski ama yeni gibi görünen bir ideolojnin hikaye anlatıcısı. Zamanın ruhuna değil ruhsuzluğuna ayna tutuyor ve başından beri gözetim kapitalizminin istediklerini yapıyor. Narayan’ın da tespit ettiği gibi ‘olmayan krizler yaratıp onları çözerek’ ‘dataist’ şirketler topluluğunun varlığının ve önermelerinin kaçınılmazlığını garanti altına alıyor.

        Bir de Ilan Pappe gibileri var, karartma altında ama gerçek.

        Tıpkı Harari gibi Yahudi olan ve gerçek bilgi karşısında ahlaki bir tutum almaktan geri durmaması nedeniyle sistemin öne çıkarmak yerine geri planda tuttuğu, ülkesi İsrail’de vatan hainliği ile yaftalanıp en küçük referans gruplarından bile mahrum bıraktığı sahici entelektüeller de var. Tarihçi ve aktivist Ilan Pappe gibi.

        Ailesini Holocaustta yitirmiş olan Pappe, Ortadoğu tarihi konusunda otör olan bir isim, ama “İsrail gelene kadar bölgede üç dinin kutsallarına da saygı gösterilirdi, ancak İsrail işgaliyle birlikte bu durum yerini Yahudileştirme politikalarına bıraktı” (22 Mayıs 2021-Gazete Duvar / İslam Özkan röportajı) gibi cümleler kurduğu ve hiç dolandırmadan “İsrail yerleşimci bir sömürge devletidir” dediği için çoğunuz adını bile duymadınız.

        Çünkü Ilan Pappe, İsrail’in, ABD’nin ve Holocaust kompleksi yüzünden ahlaki pusulasını yitirmiş Almanya Fransa gibi AB ülkelerinin ‘fikir endüstrisi’nin dışladığı biri.

        Pappe Kasım 2023’te“Democracy Now!’"da yayınlanan “The War and Peace Report” programında bugün yaşananlar hakkında şunları söyledi:

        Şu anda gözlerimizin önünde soykırım yapıldığını rahatça söyleyebilirim. Hastanelerde, okullarda çocuk ve bebek ayırmadan bütün bir Filistin halkı hedef alınıyor. Kitlesel bir öldürme, etnik temizlik ve nüfus azaltma operasyonu bu. Bu vahşete Hamas'ın 7 Ekim'de yaptıkları bahane gösteriliyor. Fakat buradaki asıl niyeti sadece rövanş olarak okuyamayız. İsrail, 7 Ekim'de yaşananlardan faydalanarak Filistin tarihini kendi gerçeklikleri ve anlatılarıyla yeniden kurmaya çalışıyor.

        Ilan Pappe’nin işaret ettiği mesele önemli. Aslında en çok bakılması gereken yere temas ediyor.

        Boykotlar iyi hoş ama Starbucks cafelerine fare atarak insanları korkutmaya enerji harcamak yerine sadece yaşayan vücutları yok etmeyi değil, gerçek Filistin’i kendi kurmaca Filistin’i ile değiş tokuş etmeye çalışan İsrail’in -aslında zihin ve fikir endüstrisinin tüm egemenlerinin- zihin oyunlarını boşa çıkarmak üzerine odaklanılması daha büyük bir lüzum arzediyor.

        Habermas’a, Harari’ye hiç ihtiyacımız yok artık.

        Ama Ilan Pappe, Gideon Levy gibi ‘insan’lara çok ihtiyacımız var.