Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Ortadoğu ve Filistin uzmanı Evangelos Venetis: Hamas'ın yaptığı bir yanıt vermekti, İsrail ise soykırım suçu işliyor
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İsrail Demir Kılıçlar adıyla Gazze’ye bir saldırı bombardımanı başlattı ve Gazze halkını toptan cezalandırma yoluna gitti. 4 gün önce İsrail’in barbarca saldırıları nedeniyle ölenlerin sayısı 10 bin 382’ydi. Bu rakamın yaklaşık 4500’ü çocuk.

        Batı Şeria bölgesinde yaşayan Filistinlilere yönelik saldırılar da arttı, 7 Ekim’den bu yana Batı Şeria bölgesinde-ki Hamas’ın etkin olduğu bir bölge değil- 121 Filistinli öldürüldü. İsrail ‘sözde’ sivil yerleşimci saldırganlara müdahale etmediği gibi Filistinlilere yönelik idari (keyfi) gözaltıları artırdı. Bütün bunlardan anlaşılıyordu ki İsrail rehineleri kurtarmakla ya da bizzat Hamas’la hesaplaşmakla ilgilenmenin çok ötesinde bir halkı yok etmeyi hedefliyor. Hastanelere, kiliselere, camilere, düğün salonlarına, ekmek fırınlarına ve mülteci kamplarına saldırıyor ama uluslararası sistem bunları engellemek için neredeyse hiçbir şey yapmıyor. Avrupa’nın bütün başkentlerinde vicdanı hür topluluklar -ki aralarında Yahudiler de var- İsrail’i kınayan ve ateşkes talep eden protestolar düzenliyor ancak Batılı liberal demokrasileri yöneten liderler siyoniste siyonist demeyi yasaklayan yasaları düzenleme peşindeler.

        Uluslararası yaptırım ve ceza sistemi İsrail’i neden her seferinde pas geçiyor? Bu çifte standartın tarihsel kökenini, küresel mutabakatlarla ilgli boyutlarını yakın zamanda İstanbul’da bir dizi araştırma ve etkinlik için bulunan İslam ve Ortadoğu uzmanı Evangelos Venetis’e sorduk.

        Sayın Evangelos Venetis, siz daha önce İran üzerine de incelemeler yapmış İslam ve Orta Doğu çalışmaları uzmanı bir siyaset bilimcisiniz ve “Filistin Haber Forumu” isimli bir organizasyonun başındasınız. Orta Doğu, İran, Filistin ve Yunanistan arasındaki ilişkileri inceleyip bunların AB ilişkilerine olan etkilerini de analiz ettiniz. Sizce AB ülkeleri, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) Hamas’ın 7 Ekim Aksa Tufanı adını verdiği saldırısına misilleme olarak başlattığı, öcünü Gazze’de yaşayan herkesi teker teker öldürerek almayı hedeflediği Demir Kılıçlar operasyonunu tam olarak anlıyor mu? Diğer bir deyişle, AB ülkeleri a) IDF’nin yaptıklarını tam olarak idrak edemedikleri için mi İsrail’in arkasında durmaya devam ediyorlar, yoksa b)meselenin tamamen farkında olarak mı İsrail’e destek veriyorlar?

        Evangelos Venetis- Kaynak Facebook
        Evangelos Venetis- Kaynak Facebook

        21. yüzyılın en büyük hastası Avrupa Birliği’dir. Bildiğiniz gibi ortak bir AB dış politikası yok. AB Komisyonu’nun böyle durumlarda yayınladığı bazı temel dış politika yönergeleri var; ama bu yönergeler, AB ilkelerinden ve ortak çıkarlardan ziyade kendi ulusal çıkarları doğrultusunda hareket eden büyük AB ülkeleri için bağlayıcı değil.

        Ben bu soruyu “b” diyerek cevaplıyorum.

        Evet, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Hamas’ın 7 Ekim Aksa Tufanı adını verdiği saldırısına misilleme olarak başlattığı Demir Kılıçlar operasyonu ile Gazze’de yaşayan herkesi teker teker öldürmeyi hedefliyor; ve AB bu operasyonu tamamıyla ‘anlıyor’.

        Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde İngiltere ve ABD Avrupa’nın iç işlerinde hakimiyet kazandığı için bazı AB ülkeleri ve yetkilileri şu an Siyonist’lerin suçlarına göz yumarak çifte standart politikası uyguluyor. Batıdaki İsrail yanlısı bankacılık sisteminin etkisi de bu bağlamda eşit derecede önemli bir rol oynuyor

        Batılı gözlemci ve uzmanlar İsrail’i Orta Doğu’daki tek demokratik ve laik ülke olarak görüyor. Halbuki Netenyahu ülkeyi böyle bir yere konumlandırmıyor. Gazzelileri korkutmak için Yeşaya kehanetlerine başvuruyor mesela. Uluslararası sistem buradaki büyük tutarsızlığı göremiyor mu?

        Belli ki göremiyorlar. Seçimler bazen demokrasinin işaretidir, ama kanıtı değildir. İsrail’in demokrasisi bozuk; çünkü İsrail bir asker devleti, anayasası yok ve siyasi güç İsrailli askeri elitlerin tekelinde. Siyonist devlet ideolojisi de tamamen Yahudiliğin milliyetçi tezahürüne dayanan dini bir ideoloji olduğu için İsrail yarı-laik bir devlet. Hedefleri Filistin’i sistematik olarak Yahudileştirmek ve Filistinsizleştirmek. Uluslararası sistem de bunu biliyor ama görmezden geliyor.

        Batı’nın İsrail’e sunduğu- ki zamanında Yahudi soykırımında payı olduğu için özünde bir telafi çabası olan koşulsuz destek- bana göre, Batı tipi liberal demokrasinin tesis ettiği yüksek ilkelerin ciddi şekilde altını oyuyor. Köşe yazılarımdan birinde “Çocuklar ebeveynlerini cinayet işlerken gördüler” şeklinde bir alegori kullanarak hiçbir şeyin böyle devam edemeyeceğini öne sürmüştüm. İsrail’in BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uyma zorunluluğu da yok. Sizce bu adaletsiz durumun altında Batı’nın Holokost kompleksi yatıyor olabilir mi?

        İsrail’in kurulması yönündeki Siyonist irade Holokost kompleksi denen şeyden önce vardı. Siyonistler hedeflerine ulaşabilsin diye Batılı devletler Karlofça Antlaşması’ndan beri bölgedeki Osmanlı hakimiyetini zayıflatmaya devam etti; ve bu durumun etkisi 19. ve 20. yüzyılın başlarında zirveye ulaştı. II. Abdülhamit’in durumu da İslamiyet ve Siyonizm arasında Filistin konusunda yaşanan çatışmanın yanı sıra Batı’nın bu meseledeki Siyonizm yanlısı duruşunu gösteriyor.

        Batı demokrasisinin konu Filistin olduğunda uyguladığı çifte standart politikasının da tekrar tekrar kanıtladığı gibi İsrail, bugün uluslararası hukukun yürürlüğe konmasında “istisnai durum” olmaya devam ediyor. Şu ana kadar Filistin’de işlenen insanlık suçları ve uluslararası hukuk ihlalleri nedeniyle hiçbir İsrail yetkilisi Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmadı; ki bu da İsrail’in Batı demokrasisinden gördüğü ve kamuoyu nezdinde meşruiyetini kaybetmiş ayrıcalıklı muameleyi ortaya koyuyor. Bugün Batı ülkelerinde hatta bu ülkelerde yaşayan Yahudiler arasında bile Filistin’i destekleyen bir kamuoyu oluşmasınının önemli bir sebebi hem bu durum hem de bağımsız bir Filistin Devleti bekleyişi.

        Yine de Holokost’taki paylarından dolayı, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin bu ciddi çifte standartlarını bir tür suçluluk duygusu ve bunun telaffisi adına İsrail’i her durumda hoş görmek olarak okuma eğilimi var. Ancak böyle bir açıklama elbette ABD’nin durumunu izah etmeye yetmiyor. Bugün Holokost’un suç ortağı olmamasına rağmen İsrail’i en çok cesaretlendiren ülke ABD. Sizin durduğunuz yer, ABD’nin koşulsuz desteğini nasıl izah ediyor?

        ABD, İngiliz ve Fransızların sömürgeci hakimiyeti sonucu şekillenen İkinci Dünya Savaşı öncesi dünya düzenini devam ettiriyor. Bugün ABD, Yeni Dünya Düzeni'nin post-demokratik döneminde, dünya nüfusunun sözde %1'ini oluşturan küresel finans elitlerinin kolluk gücü olarak işlev görüyor. Küresel finansal elitlerin özünde bankacılık sistemi yatar ki İsrail, bankacı Rothschild ailesinin liderliğinde kurulduğu için bu sistem her zaman İsrail yanlısı bir politika takip eder. Balfour Deklarasyonu da bunun bir kanıtıdır.

        ABD eskiden Ortadoğu’ya parmağını sokup karıştıracağı zaman "Bölgeye demokrasi götürüyoruz." gibi söylemlerle kendi tutumunu meşrulaştırırdı. Şimdi bunu yapma gereği bile duymuyorlar. Bu rahatlık nereden kaynaklanıyor?

        İsrail'e kayıtsız şartsız ve tam destek vermek, toplumlar için olmasa da Batı'daki siyasi-ekonomik elitler için bir önkoşul. Elitler, siyaset üzerindeki ekonomik nüfuzları çok güçlü olduğu için mensubu olduğu toplumlar konusunda da kibirli bir şekilde güçlü hissediyor; ki bu durum, Batıdaki siyasi ideolojinin çöküşüne neden oldu. Çok rahat gözüküyorlar; çünkü ülkelerinde yaşayan insanlar üzerinde tam kontrol sahibi olduklarını hissediyorlar. Onların karşısında durup kimin neyi kontrol ettiğini göstermek de halka bağlı.

        "HAMAS BUGÜN GELENEKSEL ANLAMDA ÖZGÜRLEŞTİRİCİ BİR FİLİSTİN ORDUSUNA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA"

        Meseleye yalnızca Aksa Tufanı merceğinden bakanlar İsrail'i meşru bir devlet, Hamas'ı ise terör örgütü olarak görüyor ve İsrail'in saldırılarını hem meşru müdafaa hem de terörle mücadele olarak değerlendiriyorlar, Ortadoğu'yu araştıran bölgenin dinamiklerini bilen bir Batılı entelektüel olarak bağlamı tamamen göz ardı eden bu bakış açısı hakkında ne düşünürsünüz?

        Aksa Tufanı, Tel Aviv’in yasadışı şekilde Yahudileri iskan ederek ve diğer haksız yollara başvurarak işgal ettiği Filistin topraklarındaki adaletsiz Filistinsizleştirme sürecine karşı Filistin Direnişi’nin yanıtıydı. Bu operasyon, Hamas ve İslami cihatçıların önderliğindeki Filistin Direnişi’nin işgalci İsrail rejim güçleri arasındaki güç dengelerini değiştirme girişimiydi. Ayrıca Filistinliler tarafından, dünyanın Filistin Sorununa olan ilgisini yeniden canlandırmaya ve "İki Devletli Çözüm"e dayalı bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak gerekli müzakerelerin devam etmesine yönelik çabasıydı. Yakın gelecekte İsraillilerle Filistinlilerin barış içinde yaşamasını sağlayacak tek yol bu.

        Bugün Filistin Direnişi'nin bayrağını Hamas taşıyor. Bu hareket özgürleştirici bir hareket. Sözde terör örgütü Hamas, geçmişteki gibi değil artık. Şu anki savaşta da açıkça görüldüğü üzere simetrik ve asimetrik savaş yöntemlerini kullanan düzenli bir devlet ordusuna evrilmiş durumda. Bir aylık savaşın ardından Hamas liderliğindeki Filistin ordusu kendisinden yalnızca teçhizat anlamında üstün olan İsrail ordusuyla etkili şekilde yüz yüze mücadele ediyor.

        İsrail'in meşru müdafaa hakkının olduğu iddiası Filistin'de işgal kuvveti konumunda olması nedeniyle ciddi şekilde zayıf bir iddiadır. Buna ek olarak İsrail'in Gazze'de askeri terör biçiminde gösterdiği modus operandi, sistematik olarak kadın ve çocukları hedef alarak, dolayısıyla insanlık suçu işleyerek ve uluslararası hukuku tamamen ihlal ederek soykırım işliyor.

        Diğer taraftan, Filistin'in maruz kaldığı yarım yüz yıllık baskıya odaklanan bakış açısı da Hamas'a dair bazı gerçekleri görmezden gelmeye meyilli. Onlar da Hamas’ın 7 Ekim'de sivilleri ve otobüs durağında bekleyen yaşlıları nasıl öldürdüğü konusunu ya da İsrail'in karşılığında Gazze'de yaşayan iki milyon insanı yaylım ateşine tutacağını bildikleri halde böyle bir operasyonu nasıl başlattıklarını konuşmakta istekli değil.

        Hamas bugün geleneksel anlamda bir özgürleştirici Filistin ordusuna dönüşmüş durumda. Eskiden olduğu gibi sözde bir terör örgütü değil.

        İran'ın Hamas'a destek verdiği sır değil. İran, İsrail-Arap ilişkilerinin normalleşmesinden de memnun olmadı. Hatta, 7 Ekim'den iki gün önce, Hamaney, X'de (Twitter) İsrail'le bazı anlaşmalar yapan ve Filistin'in refahıyla ilgili görüşleri olduğunu iddia eden Muhammed bin Salman'la ilgili öfkeli beyanlarını paylaştı. Demir Kılıçlar operasyonu başladığında, İran "İran da Hamas'a sırtını döndü" şeklindeki yorumları kışkırtacak şekilde sessiz kaldı. Son gelişmelerden sonra İran-Suudi Arabistan-Körfez Ülkeleri-İsrail hattındaki dehşet dengesi nasıl şekillenecek? Bu dehşet dengesi bir yandan da Filistin açmazının ana sebebi değil midir? Dolayısıyla, barış arayışının garantörü kim olacak?

        İsrail'in ABD, İngiltere, Fransa ve diğer Batılı devletlerce desteklendiği göz önünde bulundurulduğunda, yakın zamana kadar yalnız bırakılmış Filistinlilerin de İran, Suriye, Katar ve Türkiye gibi diğer ülkelerden bölgesel destek araması buna oranla normal. Hiç şüphe yok ki Filistin meselesinin bölgesel sonuçları var. Ama Filistin sorunu, Filistinlilerin bağımsız bir devlete sahip olmak için meşru ve reddedilemez şekilde haklarını aramasıdır. Filistin açmazının nedeni ise İsrail'in bağımsız Filistin Devleti'ni reddetmesidir. Çeşitli Müslüman ülkeler arasındaki bölgesel rekabet Filistin açmazının sonucudur, sebebi değil.

        "İSRAİL’İN HAMAS’I GAZZE ŞERİDİNDEN SÖKÜP ATMASI ŞU AŞAMADA FAZLA İDDİALI VE UZAK BİR İHTİMAL"

        Sizce Demir Kılıçlar ile devam eden savaşın bu aşaması ne kadar sürer?

        Askeri operasyonların kapsamına göre değişir. Şu anki ölçekte kalırsa iki ay daha sürebilir. Hizbullah ve Suriye'yi de dahil ederek genişlerse daha uzun sürebilir. Fakat İsrail savaş meydanında ciddi yenilgilere uğrarsa daha kısa sürüp ansızın bitebilir de. Böyle bir gelişme sonucunda İsrail, Hamas'ı tamamen etkisiz hâle getirmeye yönelik azami hedefini yeniden gözden geçirdikten sonra anlaşmaya varabilir.

        Barışa giden en kısa yol şu an hangisidir? Filistin için olası potansiyel gelişmeler neler olabilir?

        Savaşın sonucu şu an için belirsiz. Barışa giden yol İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasından geçiyor. İsrail'in rehin tutulan vatandaşlarının serbest bırakılmasına odaklanarak anlaşmaya varma seçeneği var. Ama bu seçeneğe ancak Filistin Direnişi savaş alanında etkili olduğunu kanıtlarsa yöneleceklerdir. Hamas'ı Gazze Şeridi'nden söküp atmak şu aşamada iddialı ve uzak ihtimal gibi duruyor.

        Filistinliler insan ve altyapı kaybı anlamında ödedikleri ağır bedellere rağmen Hamas'ı Gazze Şeridi'nde tutmayı başarırlarsa başarılı olacaklardır. İç siyaset sahnesinde Hamas Filistin direnişinin önderliğini Fetih'ten ve diğer seküler örgütlerin elinden tamamıyla aldı ve bu da Filistin liderliğinin geleceğini şekillendirecek.

        "BU SAVAŞLA İSLAM PAN-ARABİZME MEYDAN OKUMUŞ OLDU"

        7 Ekim'i mazeret göstererek katliam yapan İsrail’in savaşı başka bir eşiğe ve düzeye getirdiği tartışılmaz ve bütün bunlar bölge ülkeleri ‘izlerken’ oldu. Süreç bölgesel anlamda nasıl bir değişime yol açabilir?

        Bu savaş Filistin ve bölge için bir dönüm noktası. İsrail-Filistin arasındaki güç dengesini askeri moral anlamında Filistinliler lehine çoktan kaydırdı.

        Bu savaş İslam’ın Pan-Arabizme meydan okuduğu anlamına da geliyor. Geçmişte yaşanan savaşlarda önder olmuş Mısır ve Ürdün gibi Arap ülkeleri şimdi Suudi Arabistan'la beraber süreci gözlemlemekle yetiniyor. Suriye ve Lübnan'ın yanı sıra İran, Türkiye, Katar, Irak ve Yemen gibi yeni güçler de geçmişin aksine artık kendi davalarının önderi olmuş Filistinlilere destek veriyorlar.

        "BU SAVAŞ, YENİ BİR SAVAŞIN ÖNCÜSÜ OLABİLİR"

        Bölgenin Batı ile olan ilişkisi nereye evrilir? Olayların gidişatının mevcut sonuçları ve dengeleri değiştireceğine inanıyor musunuz?

        Sahadaki gelişmelere bağlı olmakla beraber bu savaş birkaç yıl içinde bölgedeki İkinci Dünya Savaşı sonrası güç dengelerini değiştirebilecek yeni bir savaşın başlangıcı olabilir. Olayların gidişatı şimdiden belli oldu. Direniş Ekseni bu savaşta işlevsel olarak görünür hale geldi ve gelecek yıllarda Türkiye dahil olmak üzere yeni üye ülkelerle daha da zenginleşmesi bekleniyor. Filistin Sorunu'nun Doğu ile Batı arasındaki küresel düşmanlıkta oynadığı rol söz konusu olduğunda, özellikle de Ukrayna'da bir savaş devam ederken, Direniş Ekseni’nin bölgeler arası sonuçları olur.