Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Çocuk: İlk günkü kadar tehdit altında
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çocuk kavramının tarih içindeki seyrini hiç merak ettiniz mi?

        Çocukluğa dair tarihi araştırmalarının öncüsü Aries 1600'lere kadar ‘çocukluk’ ile ilgili farklı bir tanımı ve muameleyi hak eden ayrı bir kavram olmadığını söyler.

        Haksız da değildir. Antik Yunan’dan bakalım. Aristo’ya göre çocukluk insan yaşamı içinde bir felaket olarak görülmesi gereken bir durumdu. Tehlikeler, kazalar, hastalıklar kategorisine aitti. Dahası çocuğun aklı olmadığı için erdemi de olmazdı Aristo’ya göre.

        St. Augustin’e göre çocukluk günahkârlıkla ilintiliydi. Annesinin memesine saldıran bebeğin bu davranışı bile günahkârlığın belirtisiydi.

        Antik Yunan’da babanın çocuk üzerinde mutlak hâkimiyeti vardı. Bu hakimiyet misal Germen’lerde çocuğu öldürmeye kadar giden bir tasarruf hakkını da barındıryordu.

        Orta Çağ’da kilise devreye girdi ve “Hayır, çocuk yalnızca babaya ait değil, o kiliseye ait bir varlıktır” dedi. Kiliseye göre çocuğun cezai sorumluluğu “7 yaşında” başlardı ve bu yaştaki çocuk artık çocuk değil, eylemlerinin bütün sorumluluğunu almak zorunda olan ‘küçük zayıf bir yetişkin’di. Orta Çağ'da bebek ve çocuk bakımına dair çok az şey biliniyordu ve o kadar çocuk ölüyordu ki altı yaşına kadar çocuklar ailenin bir üyesi olarak kabul edilmiyor ve aileler de bu yaşa kadar çocuklarına bağlanmamaya gayret ediyordu.

        Batı’da burjuvanın ortaya çıkışı çocuğun masumiyetinin kabul edildiği ve zarar görmemesi için çaba ve emekle korunması gerektiği bilincinin gelişmesini sağladı. Ama alınan mesafe sanayileşme dönemine gelindiğinde, çocuk aleyhine yeniden buharlaştı. Çocuk kullanışlı bir alet ve enstrüman haline geldi.

        İslamiyet öncesi Türklerde ise özellikle Dede Korkut hikayeleri çocuğun oldukça önemli görüldüğünü çocuğu olmayan ailelerin hor görüldüğünü ve özellikle erkek çocuk eğitimine değer verildiğini gösteren kanıtlayan ifadelerle doludur. Babanın çocuk üzerindeki velayet hakkı sonsuz değildir.

        Orta Çağ'a gelindiğinde ise Türk- İslam toplumunun Avrupa’dan farklı olarak buluğ çağına gelene kadar çocuğun bakıldığını korunduğunu görürüz. Ailenin çocuk üzerindeki otoritesi tamdır ancak ilk 7 yaşa kadar çocuk masum olarak görülür, her türlü kötü muameleden korunması gerektiği, bakımlarına eğitimlerine ehemmiyet verilmesi önemsenir. Çocuklarla olumlu ilişki kurmanın önemli olduğu bir fikir olarak belirgindir. 10. Yüzyıl'a gelindiğinde Farabi’nin çocuklarda ‘bireysel farklara’ zihinsel eğitime işaret ettiğine, İbni Sina’nın ise çocukların ruh ve beden sağlığına, onların ihtiyaçlarına ilgiyle yaklaşılarak sevgilerinin ‘kazanılması’ gerektiğini söylemesine tanık oluruz. Hakeza Gazali, çocuk açısından oyunun önemini vurgulamış, çocuğun belleğini yenilemesinin ancak oyunla mümkün olacağını vurgulamış ve zamanının çok ötesinde olan pedagojik yaklaşımlar benimsemiştir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde çocuk eğitimi kısmı epeyce geniş yer tutuyor. Osmanlı’da ise çocuğun hukuki denetim ve velayet babaya verilirken, eğitiminden anne ve -burası ilginç- büyükanne sorumlu olarak görülmüş.(* )

        Çocukluğun insan evladına bir koruma temin etmesi için geçen tarihsel seyri epey inişli, çıkışlı ve acıklı.

        Ama şu kadarını söyleyebiliriz: 19. Yüzyıl ve 20. Yüzyıl'da Batı’da sanayileşme belirli bir ivme kazanıp ‘eğitimli toplum’ ihtiyacı ortaya çıkana kadar çocuk için şartlar berkemal olmadı. Çocuğun yerinin okul olduğu anlayışı baskın geldiği zaman ve John Locke, J.J. Rosseau, Piaget gibi düşünürlerin çocuğun ihtiyaçları, korunması, eğitimi konusundaki ısrarlı çalışmaları karşılık bulduğu zaman çocuk pedagojisinde devrim niteliğinde atılımlar yapılması söz konusu olabildi.

        İLK GÜNKÜ KADAR KORUNMASIZ: ÇOCUK VERSUS “KÜÇÜK YETİŞKİN”

        Nihayet 21. Yüzyıl çocuk çağı oldu… Buraya kolay gelinmedi tamam ama durun, kutlamakta acele etmeyin.

        Çünkü çocuğun bireyselliği, özgünlüğü ve özgürlüğü için benimsenen yaklaşımların ipinin ucu o kadar kaçtı ki, şimdi de çocuk “çocukerkil aile”lerin çocukları özgürlük adı altında neredeyse tamamen kendi hallerine bırakmaları nedeniyle zuhur eden tehlikeler var. Çocuk yeniden aslanın pençesinde.

        Diyebiliriz ki antik dönemdeki ‘çocuk diye bir şey yok, o küçük ve zayıf yetişkin’ hoyratlığı yeniden döndü.

        Bakın artık deli deli hareketler yapan ergenlerin yaptıkları eskiden kendi aralarında kalırdı. Şimdi ‘sosyal medyada’ dolaşıma giriyor ve sırf yapılanlar sosyal medyada dolaşıma girdi diye bir anda 16-17 yaşındaki çocukların tutuklandığına tanık oluyoruz. Atatürk’e saygısızlık yapan 17 yaşındaki İmam Hatipli genç hukuken çocuk statüsünde olmasına rağmen hala tutuklu. Emin olun ki bu durum, başka kutsallara hakaret eden başka çocukların da tutuklanabilir olmasına mesnet teşkil edecek.

        Ancak daha fenası da var.

        İnternet çocuklar açısından zorbalıklarla dolu bir cangıl, çocuk kendi normalini henüz oluşturmadığı bir safhada müthiş bir acımasızlığın içine sürükleniyor.

        Abarttığımız düşünüyorsanız neredeyse bütün varoluşunu çocuk haklarını korumaya adamış 5 Right Foundation adlı kuruluşun direktörü Leanda Barrington-Leach’in Bilgi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmadaki örneklere bakın.

        Ana, oyun bağımlılığı nedeniyle rehabilitasyona kabul edildiğinde 9 yaşındaydı.

        KS, internette yeme bozukluğunu teşvik eden içeriklerden etkilendikten sonra kalp atış hızı normalin yarısı kadar seyrederek acil servise duruma düşecek noktaya geldi ve sırada sadece 12 yaşındaydı.

        Lalani, TikTok meydan okuması sırasında kendisini asarak hayatını kaybettiğinde 8 yaşındaydı.

        Molly, aylarca internette kendisine zarar veren içerikler öneren uygulamalara Maru kalıp intihar ettiğinde 14 yaşındaydı.

        Amanda, kendisiyle ilgili - daha sonra okul arkadaşlarıyla paylaşılacak- cinsel istismar materyalleri hazırladığında, 13, kendisini öldürdüğünde ise 15 yaşındaydı.

        Breck, oyun platformunda tanıştığı bir adam tarafından öldürüldüğünde ve parçalanmış vücudunun fotoğrafları sosyal medyada paylaşıldığında 15 yaşındaydı.

        Mahvolmuş ya da kaybedilmiş değerli genç hayatların ve dünyanın her yerinde acı çeken ebeveynlerin hikayelerine devam edebilirim.

        Burada, Türkiye'de de çok fazla şey bildiğinizi düşünüyorum.

        ÖRTBAS KÜLTÜRÜ NEDENİYLE GERÇEK MAĞDURİYETİN FARKINDA DEĞİLİZ

        Leanda şu noktada yanılıyor. Bilmiyoruz.

        Biz iletişim teknolojileriyle ilgili her şeyi hayatımıza alırken çok Batılı, sorunları masaya yatırma konusunda ise çok Doğuluyuz.

        Elbette Türkiye’de de çocuklar internette tuzağa düşürülüyor, fotoğrafları çekiliyor ve ifşalandıkları için depresyona giriyorlar. Şiddet, suistimal, pornografi, psikolojik taciz, siber zorbalık hepsi ama hepsi Tiktok’undan, Netflix’ine, Youtube’dan Instagram ve Facebook’a varana kadar pek çok sosyal medya platformu ya da online oyunlar dünyada olduğu gibi Türkiye’de çocukluğu yavaş yavaş boğuyor. Ama Türkiye’de aileler bunlar yüzünden zarar gören çocuklarını saklamakta ve olayları örtbas etmekte Batılı çağdaşlarına oranla daha farklı bir donanıma sahipler. 2020 yılında Türkiye’de 114 çocuk intihar ederek öldü. Ama bu hiçbir şekilde toplumun bilgilendiği, bilenleri ise ayağa kaldıracak bir konu başlığı haline gelmedi.

        O 114 çocuğun önemli bir kısmının siber zorbalıktan, ifşalanmanın yarattığı utanç ve korkudan öldüğüne yemin edebilirim ama kanıt sunamam.

        Mesele sadece siber zorbalık da değil.

        Oyun şirketleri hiç düşünmeden pornografiye ve şiddet içeren hikaye ve grafiklere yer veriyor.

        Uygulamalarda ve hatta yine bazı oyunların içinde yer alan ‘challange’ akımları ile çocuklar kendilerine zarar verecek şeyler yapmaya ve videosunu paylaşmaya davet ediliyor.

        Kullanıcının çocuk olduğunu anladıktan sonra pozitif ya da nötr yönlendirmeler yapmek yerine bilakis çocuğu pornografik ya da anoreksiyaya özendiren haltlara üç tık kadar yakın hale getiren uygulamalar var ve gerçekten şu soru ne kadar sorulsa haklı: Çocuklarımızı koruduğumuza gerçekten inanıyor musunuz?

        LEYLA BERBER KESER: “MEDYA PLATFORMLARININ ÇOCUK DOSTU TASARIMLA YENİDEN YAPILANDIRILMASI ŞART”

        Bu konuyu Türkiye’de dert edinen bilim insanlarından Bilgi Üniversitesi Bilişim Hukuku Bölüm Başkanı Prof. Dr. Leyla Berber Keser kendisiyle yaptığım öngörüşmede “Bizde oyun sitelerinde çocukları kumar ve bahis sitelerine yönlendirme de var” diye ekledi. “Ama en acı verici olan çocukları kendini kesmeye, bir yerden atlamaya ve bunun videosunu paylaşmaya teşvik eden challenge akımlarının Türkiye’de de yaygınlaşıyor olması” diye de belirtti.

        DİJİTAL PLATFORMLAR SADECE GELİRİNİ ARTTIRMAYA ODAKLI VE ÇOCUKLARIN ZEHİRLENMESİ UMURLARINDA BİLE DEĞİL

        Prof. Dr. Leyla Berber Keser Avrupa Konseyinde hazırlanmakta olan Yapay Zeka konvansiyonunda Türkiye’yi temsilen görev yapıyor. Berber o konvansiyona çocuklarla ilgili hükümlerin girmesi için uğraşan bir isim. Yapay zeka ile ilgili sınırlar çizilirken bu sınırların çocukların hayat ve sağlıklarına riayet koduyla çizilmesi gerektiğini akıl edip direten tek gerçek kişi. Diğeri ise 5Rights Foundation adında bir kuruluş. Onlar olmasa koskoca devletler yapay zekayı çocukları korumakla ilgili bir yapılandırma için kullanmayı düşünmeyeceklerdi. Adı geçen kuruluş şu an Türkiye’nin de dahil olduğu kapsamlı bir çalışma gerçekleştiriyor.

        Neden kapsamlı?

        Çünkü 5651 sayılı kanun sosyal medyayı ve internetle işlenen suçları denetlemeyi mümkün kılma amaçlı olsa da yeterli değil.

        Sorun kökünden çözülmeden, yani medya platformlarının, bilgisayar oyunu üreten firmaların söz konusu dijital içerikleri çocuğun korunması ilkesine göre yeniden tasarlamaları gerçekleşmezse, çocukların da çocukluğun da selameti asla mümkün olmayacak.

        Uygulamaları piyasaya sunan şirketler sorumluluk almıyor.

        Hatta daha acısı şu yaşandı: İngiltere’de bir çocuğun intihar etmesi üzerine aile ölen evlatlarının sosyal medya hesabından kimlerle etkileşime girdiğini öğrenmek istemişti. Ancak bu bilgi edinme talebi şirket tarafından, “kullanıcılarımızın mahremiyetini ihlal edemeyiz” gerekçesiyle reddedildi. Anne baba “14 yaşındaki çocuk sosyal medyada dönen bir mesele yüzünden öldü, siz kimi kimden koruyorsunuz?” Diyerek çıngar çıkardı ve İngiltere bu haklı isyan nedeniyle kanun çıkardı. Bu kanuna göre sosyal medya platformları artık profil bilgilerini isteyen anne ve babayla paylaşacak.

        Buradan aklımızda kalması gereken şu: Şirketler ‘özgürlükçülük’ adı altında anne ve babanın velayet haklarını bypass etmeye çalıştılar. Yasanın çıkmaması için de uğraştılar. Zira yasayı destekleyen yönetmelik ve etki değerlendirme raporlarına kaynaklık teşkil edecek raporlar ve denetimler ‘bazı’ sosyal medya uygulamalarının dizaynının en baştan itibaren değiştirilmesini gerektirecek.

        Zira dijital platformlarda tasarımcılara verilen amaç listesi sadece gelir yaratmaya yönelik. Son derece kısa bir listeden bahsediyoruz:

        1) Hizmette harcanan süreyi en üst düzeye çıkarmak ve kullanıcının mümkün olduğunca fazla dikkatini çekmek.

        2) Erişimi en üst düzeye çıkarmak ve mümkün olduğunca çok insanı ürünlerine çekmek.

        3) Mümkün olduğu kadar çok içerik üretimini ve etkileşimi teşvik ederek etkinliği en üst düzeye çıkarmak.

        Bu hedeflere ulaşmak için kullanılan tipik tasarım özellikleri şunlar:

        * Push bildirimleri

        * Sonsuz kaydırma beslemeleri

        * Popülerliğin ölçülmesi ve görüntülenmesi

        * Paylaşmayı kolaylaştırma

        * Uygulama içi veya oyun içi satın alımlar

        * Arkadaş veya takipçi önerileriyle bağlantı kurmayı kolaylaştırma

        5Rights Foundation’ın yaptığı bir araştırma çocuk olarak kaydedilen sosyal medya hesaplarının tamamının, açıldıktan birkaç saat sonra yabancılardan gelen mesajlara ve yasa dışı veya zararlı içeriğe maruz kaldığını tespit etmiş.

        Bu hesaplar çocuklara özel oyun, şekerleme vaatleri, gençlere yönelik tamponlar ve benzeri reklamlarla hedef alınırken, aynı zamanda aynı hesaplara olumsuz veya aşırı içerikleri 5 kat daha ağırlaştıran algoritmalar tarafından cinsel içerikli, intihar yanlısı vb. zararlı içerikler önerilmiş. Araştırma, çocukların "slime" (play-doh benzeri çok popüler bir ürün) için basit bir aramadan sadece tek bir tıklamayla nasıl pornoya, ya da sadece 3 tıklamayla anoreksiyayı yaygınlaştırabilecek içeriklere gidilebildiğini bütün çıplaklığı ile ortaya koymuş.

        Leyla Berber Keser mevcut tasarımların değişmesi gerektiğini ancak bu durumun şirketlere mali külfet getirdiğini ve bu yüzden istekli olmadıklarını aktarıyor.

        İngiltere’nin ağzı çoktan yandı ve çocukların online tehlikelerden korunması için kodlar oluşturuyorlar. California da harekete geçmiş durumda. Ancak her aşamada zorluklarla karşılaşılıyor. Türkiye’de de benzeri olacak ve Prof. Dr. Leyla Berber Keser’e göre bunun aşılmasının yolu konuyla ilgili özel bir yönetmeliğin hatta en iyisi, bir Cumhurbaşkanı Kararnamesinin yayımlanması.

        Çocukların en üst düzeyde korunması ve bu hedefe bütün kurumların ve dahi kamuoyunun sahip çıkması için bir Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılmasının en doğrusu olacağını düşünüyor.

        Ben de bu meselenin takipçisi olmanın en doğru iş olacağını düşünüyorum.

        Zira hiçbir şey çocuktan daha değerli değil. Ve hiçbir şey çocukları ebeveynlerin anlamakta zorlandıkları dijital ürünlerden, bireysel çabalarla denetlenmesi çok güçolan internet uygulamalarının verdiği/vereceği zararlardan daha tehditkâr değil.

        Not: (*) Bilgiler için Çocuk ve Medeniyet dergisinin 2016 tarihli 2 sayısında yer alan Mehmet Sağlam ve Neriman Aral imzalı bir makaleden faydalandım.