Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Erdoğan, çözüm ve gelecek

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’nin önemli sorunlarında hala çözümlerin ana aktörü olduğunu ne zaman vurgulasam, pek çok tepki ve soruyla karşılaşıyorum. Bugün yine aynı iddia etrafında hem seçim sürecini, hem de 1 Nisan sonrası siyasetin kodlarını tartışmak istiyorum.

        14-28 Mayıs 2023’te gerçekleşen seçimlerde, 22 yıllık iktidar sonrasında pek çok açıdan yıprandığı düşünülen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve oluşturduğu ittifak, kazanmayı başardı. Pek çok etken sayılabilir; ama Erdoğan’ın sorun çözme iradesinin bu sonuçlarda önemli rolü vardı.

        Bugün yine aynı “sorun çözme iradesi”ne vurgu yapanlar var. Üstelik bunlar arasında kendisini ya da partisini desteklemeyen, hatta şiddetle muhalefet eden isim ve kesimler bulunuyor. Gerekçeleri birbirine yakın aslında. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi gücüne, devlete hakim oluşuna ve elbette önümüzdeki 4 yıl boyunca ülkeyi yönetecek lider olmasına işaret ediyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin kritik sorunlarında Erdoğan’ın katkısı olmayan çözümlerin gerçekçi olmadığını ifade ediyorlar.

        Buraya birazdan döneceğim.

        Ama öncelikle İstanbul’a dair bazı başlıklar bize bu tartışmada katkı sağlayabilir. DEM’in yerel seçimlerde izlediği stratejinin, CHP üzerinden İstanbul’da daha etkin ve görünür hale gelmek olduğu, bu nedenle de aday çıkarmasına rağmen ağırlıklı olarak Ekrem İmamoğlu’nu destekleyen bir yaklaşım sergiledikleri sahada rahatlıkla görülebiliyor. CHP’li Burcu Köksal’ın Afyon’da DEM’e yönelik çıkışına İmamoğlu’nun gösterdiği sert tepki bu tablonun bir diğer boyutunu yansıtıyor. Kazanmak için bu oylara ihtiyacı var.

        YENİ MUHALEFET KAÇINILMAZ

        Tüm bunlar önemli ölçüde yerel seçimlerle ilgili görünüyor. Elbette ilgili, ama bir o kadar da yakın geleceğe dair hesapların parçası. İmamoğlu, İstanbul’u yeniden kazanarak 2028 hedefine ilerlemek istiyor. Muhalefetin de bir bölümü bu iddia üzerinde birleşme gayretinde. Öyle görünüyor ki İmamoğlu, İstanbul’da kazansa da kaybetse de bu hedefinden vazgeçmeyecek. Kaybettiği takdirde şu an sahip olduğu imkanları önemli ölçüde yitireceği için işi hayli zorlaşacak. CHP içindeki dengelere dokunabilme gücü azalacak. Fakat buna rağmen devam etmeyi deneyeceğini öngörüyorum.

        İstanbul’da sonuç ne olursa olsun, siyasi merkezde şu an Cumhur İttifakı’nın oluşturduğu dengenin karşısında, yani muhalefette kartlar yeniden dağılacak. Her durumda CHP’de zaten yerine oturmayan taşlar oynayacak. Dolayısıyla İstanbul ve yerel seçim sonuçları üzerinden öyle çok kısa sürede bir yeni liderliğinin oluşması sanıldığı kadar kolay olmayacak.

        Bunun artık alıştığımız ifadeyle büyük resimde de karşılığı var. Çünkü Türkiye’nin önünde özellikle yerel seçim sürecinde büyük ölçüde tartışma dışı kalan ve geleceğini belirleyecek ölçüde önemli tercihler var.Bunlara dair uluslararası ve bölgesel takvim de her geçen gün hızlanıyor. İşte muhalefetin asıl sorunu burada başlıyor. Çünkü bu alanda herhangi bir fikir, görüş ya da tercih ettiklerine tanık olmuyoruz. Böyle bir çabanın kısa vadede, sözgelimi İstanbul ve Ankara seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte ortaya çıkması da hayli zor görünüyor.

        Oysa bölgemizin giderek sıcaklaşan gündeminde Türkiye, peş peşe hamleler yapıyor. Suriye ve Irak’ta sadece güvenli bölgeler oluşturmakla sınırlı olmayan stratejiler, yakın geleceğin inşasında Ankara’yı tahmin edilenden çok daha güçlü bir aktör haline getiriyor.

        Tekrar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorun çözme iradesine dönelim.

        Türkiye’nin uzun yıllardır mücadele ettiği bir terör örgütü ve bunun etrafında kümelenmiş sorunları var. Bu sorunların nasıl adlandırılacağı konusunda bile hali hazırda bir mutabakat içinde değiliz. Zaten sorunların karakteri de böyle bir zihin parçalanmasına katkı sağlayacak özellikte.

        Leyla Zana, Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş yakın tarihlerde kendi tanımlarıyla “Kürt sorunu”nun çözümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirleyici konumu, gücü ve rolüne dair açıklamalar yaptı.

        Bu yaklaşımın sahipleri esasen şunu görüyor ya da seziyor. Türkiye’nin diplomatik, askeri ve istihbari başarılarla elde ettiği alanlar, siyasi sınırlarının hemen ötesinde yaşayan Kürtler açısından da bir kader çizgisi haline geliyor. O nedenle meseleyi geçmişin başlıklarına atıfla “yeni çözüm süreci” diye tartışanlar, olup biteni eksik ya da yanlış tanımlıyor.

        Elbette 1 Nisan sonrasında Türkiye’nin bir anayasa gündemi olacak ve sahip olduğumuz hak ve özgürlükler çıtasının daha da yükselmesi için önemli bir fırsat doğacak. Fakat aynı zamanda Ankara’nın öncelikle Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimi de içine alan ve son dönemde Bağdat yönetimiyle de kuvvetli bir ortaklığa dönüşen hamleleri, Türkiye’yi terör kartı üzerinden kuşatmaya çalışan bölgesel ve küresel aktörlerin elini daraltacak. Washington, Erbil ve Bağdat hattındaki kritik görüşmeleri bir parça olsun takip eden herkes, Türkiye’nin dostluğunun çok daha kıymetli olduğu bir döneme girdiğimizi herhalde tahmin ediyordur.