Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Polemik mi, yakıcı gerçekler mi?

        AK Parti’nin ve elbette Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 22 yıllık iktidar dönemi, pek çok farklı başlıkla tartışılabilir. 2023 Mayıs seçimlerinde bu anlamda çok ilginç ve bir o kadar da çelişkilerle dolu bir yaklaşım vardı. Muhalefetin büyük bölümü, AK Parti’nin ilk 10 yılında özellikle ekonomik dengelerin iyi olduğuna, insanların belli bir refah düzeyini yakaladığına dair, bazen doğrudan, bazen dolaylı söylemler ortaya koydu. Çelişki gayet açıktı elbette. Bahse konu tarihlerde muhalefetin herhangi bir kesiminden en azından "şu işler iyi gidiyor ya da iktidar şu alanda başarılı” gibi sözler duyulmamıştı.

        Oysa her şey bir yana; en azından AK Parti’nin vesayetle mücadelesi ve bu alanda ortaya çıkan sonuçlara dair olumlu yaklaşımlar sergilenebilirdi. Bugün konuşmak gerçekten kolay. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı daha partisinin ilk seçiminde yasaklı kılan, ardından 27 Nisan e-muhtırasıyla siyasete ayar vermek isteyen, 367 kriziyle cumhurbaşkanı seçimini engelleyen vesayet odaklarıyla yapılan mücadele; bugün Türkiye’de siyaseti güçlü kılan en önemli hamleydi. Bu mücadelenin en zorlu sınavlarından birisi 15 Temmuz 2016 gecesi verildi ve Türkiye muazzam bir ortak şuur ve iradeyle o girişimi bertaraf etti.

        Bunları bugün hatırlamanın yeri mi diye soruyorsanız; cevabım evet. Türkiye’de bugün siyaset için en büyük konfor alanı, bu vesayetin belinin kırılmasıdır. Eğer toplumun en az yarısı 14-28 Mayıs seçimlerinde ortaya çıktığı gibi, ülkenin en önemli sorunlarının çözümünde hala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı adres olarak görüyorsa; bu kritik konularda aldığı mesafenin ona sağladığı güven ve desteğin rolü çok yüksek. Yukarıda saydığım örneklerden herhangi birisinde Erdoğan ve AK Parti hükümetleri en küçük bir geri adım atsaydı, gece yarısı bildirilerine hak ettiği cevabı vermeseydi, en kritik zamanlarda milletin hakemliğine başvurmasaydı, bugün nasıl bir ülkede yaşayacağımızı düşünmek bile ürkütücü.

        ÇÖZÜMLERİN ADRESİ KİM?

        Elbette mevcut iktidarı pek çok başlık altında eleştirebiliriz. Ancak herhalde şunun söyleyebiliriz. Geleceğe dair sorunların çözümünde ve yönetilmesinde yine Cumhurbaşkanı Erdoğan en güçlü aktör.

        Bunda muhalefetin payını da unutmayalım. Mevcut muhalefetinin ne yazık ki önemli bir bölümü, geçmişin alışkanlıklarından kurtulamadığı, hatta vesayetin konforunda ve gölgesinde siyaset yapmayı tercih ettiği için; güçlü, şeffaf ve demokratik bir siyasetin önemini hala yeterince kavramış görünmüyor. Üstelik kim ne kadar isterse istesin, Türkiye bir daha o günlere dönmeyecek bir toplumsal kararlılık ve uzlaşma içinde.

        İMAMOĞLU'NUN İÇ İÇE GEÇMİŞ HEDEFLERİ

        Şimdi madem yerel seçimler, en başta İstanbul olmak üzere genel tadında yürüyor. Ayrıca meseleyi bu noktaya taşıma anlamında, özellikle CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun izlediği strateji belirleyici. O halde kendisinin Türkiye'ye dair her başlığın, her soru ve sorunun da muhatabı olması kaçınılmaz. Çünkü iç içe geçmiş iki hedefle yarışı sürdürüyor.

        Peki iddialarıyla uyumlu bir görüntü verebiliyor mu? Bu anlamda 2019'daki söylemlerinin bile hayli gerisinde. İmamoğlu ve ekibi, İstanbul seçimlerini projeler zemininde değil, yapıp yapmadığı sürekli tartışma konusu olan proje başlıkları üzerinden yönetiyor. Bunları polemik olarak adlandırıyoruz. Ama daha önce de vurguladığım gibi bu polemikler seçimin ana gündemi haline getiriliyor.

        İmamoğlu açısından bu stratejinin diğer başlıkları, “Erdoğan karşıtlığı”nın bir milim ötesine geçemeyen çıkışlar ve Cumhur İttifakı adayı Murat Kurum’u yok sayma çabası. Bunun parantezinde iki hedefi var. Birincisi, dağılan muhalif ittifakı Erdoğan karşıtlığı üzerinden etrafında tutabilmek. İkincisi, böylece asıl hedefi olan 2028 konusunda elini güçlendirmeye çalışmak. Yeri gelmişken, elini güçlendirme konusunda en büyük ihtiyacı, CHP’den gelen tepkileri ve çıkışları dengeleyebilmek. Mevcut pozisyonuna ve imkanlarına rağmen bu noktada hala ciddi sorunlar yaşıyor.

        Seçimlerde İmamoğlu’na destek olan ve kendisini Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında umut olarak gören muhalif kamuoyu, tam da bu gerekçeyle onun İstanbul’un gerçek sorunlarından uzak duran tavrını görmezden geliyor. Halihazırda beraberinde pek çok soruyu barındıran “para sayma” görüntülerinde de benzer bir tavırla hareket ediyorlar.

        MURAT KURUM VE "SADECE İSTANBUL"

        Murat Kurum’un seçimle ilgili en büyük avantajı tam olarak burada ortaya çıkıyor. “Sadece İstanbul” sloganı, hem şehrin sorunlarına ve geleceğine, hem de mevcut başkanın şehre olan ilgisizliğine dair kuvvetli bir vurguya sahipti. Kurum, bu mesaj etrafında ve ilk proje sunumunda ortaya koyduğu, afet ve özellikle deprem ana başlığı altındaki projelerini ısrarla anlatarak durumunu güçlendirebilir. Kalan zamanı ağırlıklı olarak böyle değerlendireceğini düşünüyorum.

        Bir an için İstanbul’un ruh halini düşünün. Deprem başlığı altında sürekli bir endişe koridoruna sıkışıp kalan milyonlarca insan. Ulaşım ve diğer yakıcı sorunlar. Seçmen gerçekten bunlar yerine polemikler etrafında mı kararını verecek? Yoksa İstanbul üzerinden gelecek hesabı yapan değil, bu sorunlara dair hızlı ve radikal çözümler üreten bir vizyon mu arayacak?

        12 gün sonra birlikte göreceğiz.