Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Türkiye'de etnik ayrılıkçılığı tartışanların sıkça tekrar ettikleri bir yanlış var. Etnik varlığı milli meseleyle karıştırıp, 'etnisite'nin 'millet'in yerine ikame edilecek bir olgu olduğu düşüncesinden hareket eden birçok kimsenin ne etnisite hakkında ne de millet hakkında doğru bir bilgiye sahip olmadığını görüyoruz.

Toplumsal değişme sürecinde, toplumsal yapıların 'klan'dan başlayıp çok çeşitli aşamalardan geçerek farklı tarihsel kültürel yapılarda bazı değişikliklere uğrasa da nihayetinde millete doğru evrildiği bilinen bir husustur.

Bu tarihsel aşamalar içerisinde etnisite kabile kültürünün dönüşümü sürecinde ortaya çıkan ve "kan bağı" düşüncesine dayanan, farz edilmiş bir akrabalık ve köken birliği fikridir. Açıktır ki, kabile topluluklarında veya kabile öncesi klan ya da aşiret aşamalarında akrabalık ilişkileri toplumsal örgütlenmenin en basit ve yalın unsurlarını oluşturmaktadır. Bu yapılar kabilede farz edilmiş akrabalık ilişkilerine dayanırken etnisite de "kan

bağı" mitine dönüşür.

Bugün etnik kimliği milletle özdeş zannedenler veya her etnisiteden bir millet çıkarma iddiası peşinde koşanlar ilkel kan bağı duygularıyla milletin modern bir toplumsal örgütlenme biçimi olduğunu anlayacak zihinsel gelişme düzeyine sahip görünmemektedirler.

Uygarlık ve Millet

Her topluluğun bir kültürü vardır. Bu topluluk toplumsal gelişmenin başlangıç aşamalarında olsa da bu geçerlidir. Fakat toplumların ortaya çıktığı, bir kültürden uygarlığa geçildiği aşamalarda durum farklıdır. Bunun önemi şudur. Uygarlık yaratan toplumlar etnik yapıları ileriye doğru dönüştürerek kan bağı gibi ırk gibi ilkel duygular yerine bir medeniyetin değerlerin, o medeniyetin ürettiği kültürel ortak paydayı koyarak yeni bir toplumsal yapıya doğru dönüşür.

Bu meseleyi etnik ayrılıkçılardan veya meseleyi anlayamayan bir kısım 'gazeteci' ya da 'araştırmacı' sıfatı taşıyanlardan yaklaşık yüz yıl önce çözümleyen Türk milliyetçiliğinin ünlü teorisyeni Ziya Gökalp daha o zaman bu konuyu bütün boyutlarıyla ele almıştır.

Ziya Gökalp Bey toplumların evrim süreçlerini, bunların medeniyetle ilişkilerini ortaya koymakla yetinmemiş doğrudan doğruya etnik konuların ya da bu yapılara geçiş sürecinde olan topluluklar hakkında da ciddi verilere dayanarak araştırmalar yapmıştır. Gökalp'in üzerinde durduğu konulardan birisi de Kürt etnik kimliğini oluşturan aşiretlerin başta Türkmenler olmak üzere diğer Türkî topluluklarla akrabalık bağlarının bulunduğu meselesidir. Fakat Ziya Gökalp Bey'in çalışmasındaki esas önemli husus, bu akrabalık ilişkilerini aşan bir medeniyet mensubu olarak, kabile, aşiret, etnisite gibi toplulukların kültürleri yerine mensubu olunan o medeniyetin ürettiği tarihsel olarak da daha ileri bir formasyonu ifade eden kültür ortak paydasında sahip olunan yeni ilişkilerdir.

Yüzyıl Geride Olanlar

Türk milliyetçilerinin geçen yüzyılın başında ortaya koyduğu görüşleri ele alınca bugün etnik ayrılıkçılığın sözcülerinin kan bağı arayışı ve ırkçılık gibi ilkel bir tutumdan başka bir şey ifade etmedikleri anlaşılabilir. Yalnız burada önemli olan sorun bu ırkçı körleşmenin dışında yer alan bir zevatın da benzeri bir anlayışla etnik kimliği milli kimliğe ya da etnisiteyi millete ikame edilebilecek bir yapıymış gibi cehaletle bir söylem oluşturmalarıdır.

Türk kamuoyunda yaygın cehaletin bir sorunu da millet ve milliyetçiliğin etnik mesele karşısındaki tutumuyla ilgilidir. Milliyetçiliğin teorik olarak herhangi bir etnisiteyi dışlaması onun varoluşuna aykırıdır. Çünkü milliyetçiler bütün millet öncesi toplumsal formasyonların aşılarak millete ulaşılacağını bilirler. Bir anlamda millet etnik kimliklerin aşıldığı yerde başlar. Bunun içindir ki milliyetçilik ayrışmaya karşı bütünleştirici bir tavırdır ve bu bütünleşmenin imkânları sahip olunan uygarlık değerleriyle modernleşme sürecinin sentezinde yatmaktadır.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar