Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

CHP’nin Türkiye’nin ilk siyasi partisi ve milli mücadelenin kahramanı M. Kemal Paşa’nın kurduğu parti olduğu düşünüldüğünde, CHP’nin karşılaştığı yeni durum ister istemez partili partisiz herkesi ilgilendirmesi normaldir. Bunun için bugünlerde haklı olarak CHP’nin nereye gittiği sorusu çokça sorulmakta ve buna bir cevap aranmaktadır. Öncelikle şunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum, CHP’nin sorunu yeni bir sorun mudur? Bunun yeni bir sorun olmadığı kesindir.

CHP’nin ideolojik ve politik kimliği ile ilgili iki önemli sorun vardır. Bunlardan ilki CHP’nin sol bir parti olma iddiasını ideolojik olarak nasıl temellendirileceği meselesidir. İkincisi ise 1980’lerden sonra ortaya çıkan Neo-liberal rüzgârın karşısında, bütün Avrupa’daki sol partilerin karşılaştığına benzer yeni bir sorundur. Bu ise solun Neo-liberal politikalar karşısında yeni bir politika üretme meselesidir.

Parti Kimliği

CHP’nin kuruluşundan itibaren geçirdiği önemli aşamalar vardır. Bunlardan ilkinde CHP çok partili bir siyasi hayatın ilk partisidir. Bilindiği gibi Serbest Cumhuriyet Fırkası kapatılıncaya kadar Cumhuriyet çok partili hayata açık bir rejimdir. CHP’nin ikinci dönemi tek parti yönetiminin kurulması dönemidir. Parti ideolojisinin otoriteryan bir biçimde yorumlandığı, Cumhuriyet’in bir baskı rejimine dönüştüğü tarih bu dönemi kapsar. Üçüncü dönemi çok partili hayatın başladığı 1946 sonrasıdır. Sıkça vurgulandığı gibi CHP bundan sonra girdiği hiçbir seçimde tek başına iktidar olabilecek kadar oy alamamıştır. Bu durum CHP’yi ciddi bir ideolojik ve politik arayışa yöneltmiştir. Böylece İsmet Paşa’nın partiyi tek parti geleneğinden ortanın soluna taşıma ihtiyacı duymuştur.

1970lerin başında Ecevit ‘ortanın solu’ kavramının içeriğini ‘demokratik sol’ veya ‘sosyal demokrasi’yle doldurmaya çalışmıştır. Elbette ki bir toplumsal yapıda güçlü bir sanayi, örgütlenmiş işçi sınıfı, güçlü sendikalar yoksa sosyal demokrat hareketin sadece siyasi kadroların bir söylem düzeyinde ortaya koydukları tercihe dönüşecektir. Bunun içindir ki Ecevit ve Turan Güneş ikilisinin 1970li yıllardaki sosyal demokrat parti projesi, söylem düzeyinde yeni bir politik anlayışa yönelmiş, partinin o günkü “Akgünler” programı “Yeni CHP” algılamasına yol açmıştır. Bu dönem CHP’nin demokratik süreçte en popüler olduğu dönemdir.

O yıllarda yayınlanan ‘Özgür İnsan’ dergisinde, başta Ecevit ve yakın çevresi olmak üzere sol eğilimli aydınlar partinin sosyal demokrat bir ideolojiye ihtiyacı olduğu kadar sosyal demokrat bir politik tabana da oturması ve sahip olması gerektiğini tartışmışlardı.

Siyasal Dönüşüm Mümkün mü?

Bütün bu tartışmalar sorunun niteliğini değiştirememiştir. Birincisi, esas itibariyle CHP 27 Mayıs’tan sonra devletin çeşitli kurumlarında oluşturulmuş olan devletçi ideolojik yapıyla büyük bir özdeşlik içerisindedir. İkincisi, CHP’nin dayandığı taban bu ideolojiyle tutarlı olan bürokratik niteliklere sahiptir. Elbette ki bu durum CHP için önemli bir açmazdır. Bir taraftan sosyal demokrat bir söylemle bu devletçi bürokratik hegemonya ideolojisini ikame etmek, diğer taraftan bürokratik kökenli kadroların yerine henüz olgunlaşmamış olan işçi sınıfını ve örgütlerini esas alacak yeni bir örgütlenmeye gitmek…

CHP’nin geldiği son dönem ise 1980 sonrasıdır. Bu dönemde CHP’yi yöneten kadrolar esas olarak partinin karşılaştığı bu sorunları aşma teşebbüsünde dahi bulunmamışlardır. Bu liderler içerisinde bu sorunun farkında olan Deniz Baykal bile CHP’nin geleneksel ideolojik ve politik formasyonuyla, sosyal demokrat bir partinin yapısı arasındaki çelişkiyi gündeme bile taşımamıştır.

Bugün CHP yeni bir lider arayışı içerisindedir. CHP’nin başına gelecek olan her kimse üzerinde durduğumuz bu ideolojik ve politik sorunu fark edip bunu çözecek adımları atmazsa, parti bu kısır döngüden kurtulamayacaktır.

vbilgin@haberturk.com

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar