Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İsrail devletinin Mayıs'ta ilan edilmesiyle Filistin'e komşu Arap devletleri İsrail'e saldırdılar. Savaş Arap devletleri açısından bir hezimet Filistinliler açısından ise bir "Nakba" yani felaket oldu. 700-750 bin arası Filistinli ya Filistin'in diğer bölgelerine ve Gazze'ye ya da komşu Arap ülkelerine iltica etti.

        Ateşkes ilan edildiğinde Filistin Mandası topraklarının yüzde 78'i İsrail'in elindeydi. Arapların elinde kalan yegane toprak parçası Batı Şeria idi. Orayı da İsrail devletinin yöneticileriyle adı konmamış bir mutabakat yapan Ürdün Kralı Abdullah kontrolüne aldı. Ardından da Batı Şeria'yı ilhak etti. Kudüs ise Ürdün Krallığı ve İsrail arasında ikiye bölündü. Savaşı kaybeden tüm Arap ülkelerinde on yıllık bir süre içinde rejimler devrildi. Kral Abdullah 1951'de Mescid-i Aksa'da Cuma namazından sonra bir Filistinli tarafından öldürüldü.

        O günden sonra da Filistin meselesi 1967 Savaşı'na kadar Arap devletlerinin oportünist denetiminde olacak, 1968 Karame direnişinden sonra ise FKÖ El Fetih'in denetimine geçince Filistinliler kendi davalarını üstleneceklerdi.

        İsrail'in bugün bölgedeki diğer tüm ülkeler gibi yeni şartlara uygun bir tavrı benimsemesi gerekiyor. İsrail kendisine dünya ekonomisi içinde anlamlı bir yer açtı, askeri açıdan çok güçlü. Soğuk Savaş sonrasında bir zamanlar hiç ilişkisi olmayan Çin ve Hindistan'la yakınlaştı, Rusya ile hayli iyi ilişkiler geliştirdi. ABD iç siyasetindeki benzersiz etkisi nedeniyle bu ülkenin neredeyse koşulsuz desteğine sahip.

        Bütün bu koşulların yarattığı rehavetle ve giderek sağa kayan siyasetinin bir sonucu olarak barış yapmaya niyetli değil. Herhangi bir barış iradesinden söz etmek sayıları Kudüs'tekilerle birlikte 600 bini bulmuş yerleşimcilerin varlığı ve yerleşim bölgeleri inşaatının yani Filistin topraklarının gaspının süregelmesi ışığında mümkün değil.

        Bu yazı yazıldıktan sonra yapılan oylamayla tam 65 yıl sonra Filistin Yönetimi BM'de gözlemci devlet statüsüne kavuşacak. Bu üyelik Filistin devletine çeşitli BM kurumlarına üye olma imkanı sağlıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kuran Roma Antlaşması'na da taraf olarak İsrail'i şikayet edebilir. Kuşkusuz ki Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas bu hamleyi yaparken giderek güçlenen Hamas karşısında elindeki son kurşunlardan birini belki de sonuncusunu atıyor.

        ABD ve İsrail'in bu adım karşısındaki söylemi ciddiye alınamayacak kadar akıl fukarası. ABD'nin dünkü teklifi (Obama'nın 2013'te devreye girme sözü karşısında oylamadan vazgeçilmesi) geç gelmiş bir adım. Her şeyden önce de Avrupa'nın Fransa başta olmak üzere önemli ülkelerinin ikrah ettikleri bir İsrail-ABD politikasına isyanlarını yatıştırma kaygısı taşıyor.

        Filistin Devleti'nin BM'de gözlemci üye olması iyi ve ahlaken doğru bir gelişmedir. Barış sürecine zarar verecek türünden komik bile sayılamayacak bir söylemle buna karşı çıkmak ABD gibi bir büyük devlet açısından en azından mahcubiyet yaratmalıdır.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar