Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMERİKA Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin VVashington'dan döndükten sonra Ankara'da gazetecilerle yaptığı söyleşi gerçekten de bomba gibi bir haber barındırıyordu. Büyükelçinin iddiasına göre ABD, Türkiye'ye kendi özel kuvvetlerinin Usame bin Ladin'i bulup öldürmelerine benzer bir operasyonu ortak yapmayı teklif etmişti. Harekât Kandil'deki Murat Karayılan ve diğer liderlere karşı yapılacaktı. Ancak Türkiye hükümeti, Başbakan Erdoğan'ın açıklamasına göre coğrafi koşulların çok farklı olduğu gerekçesiyle bu öneriyi reddetmiş.

        Ricciardone'nin bu açıklamasının kamuoyunda var olan bir kuşkuya kesin cevap amacıyla söylendiği aşikâr. Yakınlarda Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de ABD'den şikâyetçi olmuş, yeterli istihbaratı gerekli zamanda almadıklarından yakınmıştı. ABD'ye hayli kuşkuyla bakan kamuoyu da Orgeneral Özel'in söylediklerini kendi görüşlerinin teyit edilmesi olarak değerlendirmişti.

        Bir bakıma Amerika Büyükelçisi, "Daha ne yapmamızı bekliyorsunuz, size kendi teknik imkânlarımızın en üst düzeyinden işbirliği teklifinde bile bulunduk. Üstelik hedefimiz PKK üst yönetimiydi, siz istemediniz" diyerek ülkesine yönelik güvensizliği dağıtmak istedi. Bunun yanı sıra Ricciardone ülkesinin Türkiye'nin Suriye politikasına nasıl baktığı konusunda da bir kısmı açık bir kısmı satır aralarına serpiştirilmiş mesajlar verdi.

        Mesajlar ise ABD'nin Türkiye ile yakın işbirliği içinde Suriye sorununa eğilirken krizi savaş boyutlarına taşıyacak gelişmelerden kaygılandığını gösteriyor. Ayrıca ABD, Suriye krizinin sürmesinin bölgedeki istikrarı, özelliklede Ürdün, Irak ve Lübnan gibi ülkelerin dengelerini fazlasıyla zorladığı kanısında. Bu durumda pazartesi günü TÜSİAD-Brookings panelinde konuşan Michael Hanlon'un önerdiğinin aksine daha çok uzun yıllar sürecek bir kriz istemediği, tersine bir an önce çatışmaların bitmesine yönelik bir irade taşıdığını açıklamış oluyor.

        Gerçekten de her ne kadar ABD başkanlık seçimlerine kadar diplomatik düzeydeki tüm gelişmeler askıya alınmış gibi duruyorsa da son haftaların gelişmelerinden bir yol haritası çıkarmak da mümkün. Öncelikle yabancı basında giderek sıklaşan haberlerden silahlı muhalefete verilen silah miktarında düşüş olduğu anlaşılıyor. Bunun da ötesinde ABD'nin büyük baskısıyla Suudi Arabistan ve Katar hükümetleri (zengin vatandaşlar farklı önceliklere sahip olabilir) kendi yandaşlarına daha nitelikli silah vermiyor.

        Suriye'deki barışçı muhalefeti bir araya getirerek "ertesi gün" başlıklı bir raporun hazırlanmasında önemli bir rol oynayan ABD Barış Enstitüsü'nden Steve Heydemann'ın söylediğine göre bu siyasetin iki sonucu var: Ilımlı muhalefetin kendisine yardımcı olmayan güçlü devletlere diş bilemesine yol açıyor. Muhalefet içinde halen küçük bir azınlık oluşturan ancak savaş devam ederse mevzi kazanacak cihatçılara alan açıyor. Heydemann, Suriye muhalefetinin giderek cihatçıları dışlamaya başladığını da ekliyor.

        Silah satışı kısıtlamasının asıl sonucu ise muhalefetin rejimi devirecek güce ulaşamaması. Türkiye'nin Moskova'dan Şam'a uçan yolcu uçağını inişe zorlayıp savaş edevatı olarak değerlendirdiği kargoya el koymasını da benzer bir çerçevede okursak Baas rejiminin de silah tedarik imkânlarının kısıtlanmasına başlandığını görebiliriz. Türkiye sınırlarında daha sıkı denetleme, Akdeniz'de abluka benzeri operasyonlar Esad rejiminin de gücünü azaltacaktır.

        Eğer silahlar azaldığı için şiddetin dozu ve çatışma düzeyi bir şekilde düşerse Deniz Zeyrek'in önerdiği gibi Türkiye ve İran'ın bayramda gerçekleştirmek istedikleri ateşkes de daha kalıcı bir hal alabilir.

        Biraz Polyannacılık gibi gelse de ABD seçimlerinden sonra bu yönde gelişmeler görmek imkânsız da sayılmamalı.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar