Özürün ötesinde
Yaşadığı derin ekonomik krize ve genelde uluslararası sistemde önemli ülkeler arasında ismi geçmemesine rağmen İtalya'nın hayli aktif bir diplomasisi var. Bu diplomasi, Dışişleri Bakanlığından destek alan Istituto Affari Internazionali (Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) veya başında İtalya'nın eski Dışişleri Bakanlarından Gianni de Michelis‘in bulunduğu Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika'yla ilgilenen IPALMO gibi kuruluşların çalışmalarından yararlanıyor.
İtalya‘nın Akdeniz bölgesinde olup bitenleri çok yakından izlemesi ve kendisine bir yer aramaya çalışması da gayet doğal. Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz İtalya açısından hem tarihsel öneme haiz hem de ciddi güvenlik meselesi sayılıyor. İtalyanlar da bu nedenle Britanya ve ABD gibi, Türkiye ve İsrail arasındaki krizin aşılmasına eğilmişler. Roma'da bu nedenle küçük bir atölye çalışması düzenlenmişti.
İtalyan diplomasisinin bölge, Türkiye ve genelde Arap uyanışı ardından çıkan sorunlar üzerindeki değerlendirmeleri kayda değer.
Katılımcılar İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkilerin bugünkü halinde sürmeyeceğinde mutabıktılar. Kimse, Mavi Marmara saldırısı sonucu dokuz can kaybedildikten sonra, özür de dilense ilişkilerin eski balayı dönemine geri dönmesini de beklemiyor. Ancak İsrail tarafı bölgedeki gelişmelerin, iki devleti yeniden işbirliği yapmaya götürmesinden umutlu. Daha doğrusu ABD'nin giderek Ortadoğu'dan uzaklaşması dikkatini Asya'ya çevirmesi beklenirken bunu ziyadesiyle arzuluyor.
Bu arzunun ve iyimser beklentinin temelinde Suriye‘de işlerin giderek sarpa sarması var. İsrail güvenlik seçkinleri başlardaki, Esad'ın kalmasından yana tutumlarını değiştirmişler. Ancak Suriye'nin ne şekilde rejim değiştireceği, nasıl bir yeni rejim kurulacağı, bunun çevre ülkelerde özellikle Ürdün‘de ne gibi sonuçlara yol açacağı konularında kaygılılar.
Bölgedeki kargaşa ortamında Türkiye ile işbirliğinin başlamasını arzuluyorlar. İran‘ın giderek Türkiye açısından da sorunlu bir komşu olduğunu, Suriye'deki kargaşanın parçalanma boyutlarına gelmesinin Tel Aviv kadar Ankara'da da derin sıkıntılara yol açacağını düşünüyorlar. Bu durumda ortak çıkarların iki devleti birlikte hareket etmeye yönelteceğine inanıyorlar. Bir İsrailli katılımcının deyişiyle "bölgedeki gelişmeler karamsarlığı artırdığı ölçüde ikili ilişkilerin düzelmesi konusunda iyimser olmak mümkün".
Kimse bugünkü hükümetler sürdükçe bir barışmanın kolay gerçekleşeceğini düşünmüyor. Başbakan Erdoğan geçenlerde yaptığı bir açıklamada fiilen kalkan Gazze ambargosunu Türkiye'nin şartları arasında sıralayarak zaten pek de acelesi olmadığını belli etti. Bugünkü şartlarda ilişkilerin açıktan ve resmi olarak düzelmesi Türkiye'nin Suriye'deki siyasetini ve duruşunu da olumsuz etkileyebilir, Selefilerin elini güçlendirir diye düşünenler de var. Bir İsrailli katılımcı, İsrail'in Suriye'de Türkiye'nin etkili olmasını tüm diğer seçeneklere tercih ettiğini de vurguladı.
İsrail'de bir yandan seçimlerin yaklaşması, diğer yandan özürü diledikten sonra işlerin gerçekten düzeleceğine pek inanılmaması Netanyahu hükümetinin de işleri ağırdan almasına yol açıyor. Türk hükümetinin yeniden yakın işbirliğinin gerekliliğine ikna olması için bölgede gelişmelerin Türkiye'yi biraz daha zorlaması gerektiğini düşünüyorlar.
Sonuçta Türkiye-İsrail ilişkilerinde özür ve ardından yakınlaşma kısa vadede pek mümkün değil. Önümüzdeki dönemde perde arkası temasların sıklaşması, fikir alışverişinin dolaylı yollardan yapılması ve normalleşmenin zemininin zamana yayılarak hazırlanması beklenmeli.