Sinmeyenler
HER Allah’ın günü nefsine hâkim olamayan birtakım adamların şehvet fantezilerini fetva niyetine kamuoyuyla paylaşmalarına maruz kalmak gerçekten çekilir değil. Ne değer taşıdığı anlaşılmayan, kadınlar üzerinde mutlak hâkimiyet arzusu kadar kadını hiçe sayma ve kadın düşmanlığının da işareti sayılması gereken bu hezeyanların medyada neden bu kadar büyük görüldüğünü anlamak da kolay sayılmaz. Her aklına esenin bu tür zırvalarla şöhret haline gelmesini kabullenmek de zor. Bu ülkede vergi verenlere kendisi hesap vermesi gereken Diyanet’in “fetvaları” bu değerlendirmenin dışında tutulabilir.
Sürekli kadın düşmanlığı, şiddet, kin ve nefret pompalayanların gövde gösterileri, ülkedeki genel havanın böylesine davranışlara ve sözlere müsamahakâr bulunmasından kaynaklanıyor elbette. Bu müsamaha, içsel bir ahlak anlayışıyla, insanca yaşamaya çalışan, çocuklarına cinsel nesne değil çocuk diye yaklaşan vatandaşların gelecek korkularını, bu tiplere duydukları öfkeye rağmen pekiştiriyor gibi. Bu zihniyetle ve yaygın şiddet/taciz/ tecavüzle kıyasıya mücadele edenler var ancak olgunun yaygınlığı insanların mücadele azimlerini köreltiyor. En azından görüntü bu.
Normal vatandaş, çocuklara yapılacak taciz ve tecavüzlere, yaşa göre ceza tarifesi biçmeyi düşünecek kadar akıl, izan ve asgari ahlakilikten nasibini almamışlara da tahammül etmek zorunda kalıyor. Böylesi bir ortamın belli ki rahatsız etmediği bir siyasete, bu kepazeliğe göz yumup “Yeter artık” diyemeyecek kadar süflileşmiş ahlak bekçilerine karşı da kendisini çaresiz ve belki yenik hissediyor.
Geniş orta sınıfların yılgınlığı sadece Türkiye’ye özgü bir gelişme değil. Başka ülkelerde, başka durumlardan kaynaklanan nedenlerle aklı başında vatandaşlar, kendi ülkelerini ve toplumlarını saran akıl dışılıktan bezmiş durumdalar. Ortak payda hemen her yerde yenilgi havasının onları kuşatması, itirazlarına tercüman olacak siyasi kanalları bulamamaları. Bunların bir kısmı, merkezden ümidi kesmiş halde radikal akımların partilerine kayıyor, ancak orada ne ölçüde kalıcı olacakları da belli değil.
ABD bu ülkelerden biri. Demokrasisi bizatihi iki büyük merkez partisinden Cumhuriyetçiler’in, yarı faşizan ve tamamen sermaye çıkarlarının emir kulu bir parti haline gelmesi nedeniyle tehdit altında. Ancak son aylarda yaşananlar ABD’de merkezdeki düzgün ve makul insanların “Yeter be” diyerek silkelendiklerini gösteriyor.
SİYASET ÜRETMEK
Donald Trump’ın Başkan seçilmesi en çok kadın seçmeni rahatsız etmişti. Trump’ın kadınlara bakışı, taciz konularındaki sicili büyük bir tepki yaratmış, daha başkanlığa başlamadan Washington’da geniş katılımlı bir kadın yürüyüşü yapılmıştı. Orada kullanılan dil daha merkezde olan kadınları rahatsız etmiş, ancak Trump iktidarında giderek kendini daha itici şekilde ortaya çıkaran zihniyet ve pratik sonunda özellikle okumuş kentli kadınları, siyaseten muhafazakâr da olsalar, bir çizgi çekmeye itmişti. Siyasette, medyada ve eğlence dünyasında pek çok muktedirin başını yiyen #MeToo hareketi bu dip dalgası sayesinde kalıcı bir toplumsal/siyasi unsur haline gelmişti.
Florida Eyaleti’nin Parkland kentindeki bir lisede gerçekleşen katliam, bir başka konuda toplumsal dip dalgasının kendisini göstermesine vesile oldu. Amerikan Kongresi’ndeki pek çok üyeyi onyıllardır satın alan ve bu sayede insanları parçalamak üzere üretilen saldırı silahlarının bile yasaklanmasına, hatta bunların satılacağı kişiler hakkında düzgün bir sicil yoklaması yapılmasına engel olan Ulusal Silah Birliği (NRA) bu kez sert bir kayaya tosladı.
Katliam geçmişteki benzer olaylardan farklı olarak yalnızca infial yaratmadı. Aynı zamanda bir toplumsal/siyasal hareketliliğe yol açtı. Liseli öğrenciler, Trump’tan hesap sordular ve meselenin peşini bırakmayacaklarını söylediler. NRA ile özel ticari ilişkileri bulunan kurumlar, ticari boykot tehdidi altında kurumla ilişkilerini kesmek zorunda kaldılar.
ABD’de ya da başka yerde bu türden toplumsal tepkiler ancak dertlerine tercüman olacak bir siyasi kanal, azim ve enerji bulurlarsa değişim getirebiliyorlar. Her nerede olursa olsun otoriter saldırı altındaki demokratik sistemlerde bu gidişe dur demek ancak muhalefetin siyaset üretmesi ve makul vatandaşın korkularını yenmesini sağlayıp bir toplumsal dalga yaratmasıyla mümkün oluyor.