Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Donald Trump yüz gündür Amerikan Başkanı. Nereden bakarsanız bakın bu ilk yüz gün tam anlamıyla bir fiyaskolar resmi geçidiydi. Başkanın seçildiği makamın gerektirdiği sorumluluk duygusu, bilgi düzeyi, karakter özellikleri ve sinir yapısına sahip olmaması, olur olmaz attığı tweet’ler işin yalnızca bir tarafıydı. Trump, bir yönetici olarak da bu makamın sahibinin ihtiyaç duyduğu özelliklerle, tarzla uzaktan yakından alakası olmayan bir kişilikti.

        Konular hakkında bilgisizliğinin yanı sıra başkalarından bu açığını kapatmak için bilgi alma, onlara danışma gereği de duymuyordu. İktidarı alır almaz yaptığı görev dağılımında milliyetçi, ırkçı danışmanlarını merkeze yerleştirmiş, zaten gerdiği ve kutuplaştırdığı toplumuna da bu tavrının süreceği mesajını vermişti. Ne var ki hazırlıksızlığı nedeniyle bu ideolojik tavrını da sürdüremedi. Beyaz Saray içindeki kavgalarda başta en güçlü görünen danışmanı Steve Bannon ciddi şekilde zemin kaybetti, hatta bizzat Trump tarafından hançerlendi.

        Elbette Başkan’ın ilk yüz gününün analizi kendisinin karakter özelliklerine veya zaaflarına indirgenerek yapılamaz. Bu doğru olmakla birlikte Trump’ın yönetim tarzının kişisel tarihiyle, alışkanlıklarıyla, etik anlayışıyla çok yakın bir bağlantısı var. Böyle bakıldığında Başkanlık süresinin bundan sonrası, Amerikan demokrasisi ve dünya düzeni açısından olumsuz, yer yer de çok tehlikeli gelişmelere açık gözüküyor.

        İç politikada yapılanlar ve yapılmayanlarla başlamak gerekirse tablo gerçekten en az iki düzeyde vahim. Birincisi, Trump yönetimi benzeri ancak Üçüncü Dünya diktatörlüklerinde görülecek bir nepotizmin (akraba kayırma) pençesinde. Kişisel maddi çıkarları kamu sorumluluğundan ayırma derdini de taşımıyor. Damadı, Beyaz Saray içindeki iktidar kavgalarının baş oyuncularından. Daha önceden istidadı olduğu bilinmeyen konularda kayınpederinin siyasi danışmanı olarak dış politikada sorumluluk taşıyor.

        İkinci mesele ise Trump’ın üstlendiği görevi yerine getirmek için hazırlığının olmaması ve herhangi bir şekilde kendisini hazırlamak gereği de duymaması. Buna gerek düşüncesinde gerekse tepkilerinde sıklıkla ortaya çıkan disiplin eksikliğini ekleyebilirsiniz. Seçim kampanyası sırasındaki vaatlerinin gerçekleştirilme anı geldiğinde Başkan’ın konuların özü hakkında en temel bilgilere dahi sahip olmadığı anlaşıldı.

        İlk gün iptal edeceğim dediği Obama döneminde çıkarılan sağlık sigortasının yerine herhangi bir tutarlı alternatifinin olmadığı görüldü. Cumhuriyetçi Parti’nin de durumu farklı değildi. Partinin, Obama’nın attığı tüm adımları engellemek üzerine kurulu stratejilerinin önemli bir ayağı sağlık sigortası kanununun uygulanışını baltalamaktı. Ne var ki Trump yeni ve her tarafı tutarsızlıktan, teknik yetersizlikten dökülen bir tasarıyı Kongre’ye sunduğunda yedi yıldır yaygara koparan Cumhuriyetçilerin doğru dürüst bir alternatif sunamadıkları ortaya çıktı. Bu nedenle de kanun teklifinin geri çekilmesi gerekti.

        Benzer bir akıbetin geçen gün açıklanan vergi reformu tasarısı için de geçerli olduğu anlaşılıyor. Teknik açıdan dökülen tasarının anlaşılır tek mesajı zenginleri ve bu arada Trump’ı, kollamak üzere, vergi vermemelerini sağlayacak bir ruhla hazırlanmış olması. Göçmenlere ve yabancı çalışanlara karşı kullandığı dil, onların gelmesini engellemek için çıkarılan Başkanlık tezkereleri, bunların anayasaya aykırı bulunması üzerine yargıya ettiği hakaretler, Amerikan hukuk devletini ve anayasal çerçevesini çok zorladı. Önümüzdeki aylarda bunun devam edeceğine de kuşku yok.

        Kısacası Donald Trump, Amerikan demokrasisinin temel kurumlarını, anayasanın hukukunu ve ruhunu hedef alan, ülkedeki ırka dayalı gerilimi, gelir eşitsizliklerini derinleştirecek, ekonomik milliyetçi gibi konuşarak zenginlerin sözcüsü bir Başkan olacağının tüm işaretlerini verdi. Dış politikadaki sicilini de yarın ele alacağım.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar