Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

HEMEN her şey canınızı sıkıyorsa ve içinde bulunduğumuz durumdan fazla hasara uğramadan çıkılabilir mi ya da nasıl çıkılır diyenlerdenseniz enseyi karartmayın. Hiç ummadığınız şeyler gerçekleşebiliyor dünyada. Geçenlerde kendisiyle konuşurken Avrupa Komisyonu’nun bir görevlisi şu anısını nakletti. ABD ile Küba arasındaki ilişkiler yumuşamaya başlayınca, AB “Biz de buradayız” diye bir heyet göndermek istemiş. Zaten üyelerinin çoğunun iyi ilişkileri var Havana’daki rejimle.

Heyet Raul Castro ile buluşmuş ve yarım saat sürecek buluşma iki saatte bitmiş. Sonlara doğru Raul, kendisi, abisi Fidel ve Ernesto Che Guevara arasında 1960’ların başında geçen bir konuşmayı anlatmış. Raul, Che’ye, mealen “Bu Amerikalılar bizden kendilerine bir zarar gelmeyeceğini ne zaman anlayıp bizimle ilişkilerini düzeltecekler?” diye sorduğunda, Che herhalde “Böyle bir şey hiç olmayacak” demek amacıyla “Amerikan Başkanı siyah, Papa da Arjantinli olduğunda” diye cevap vermiş. Bildiğiniz gibi geçen hafta ABD, Küba’yı terörist ülkeler listesinden çıkardı. Geçen yılın son aylarında açıklanan normalleşme süreci devam ediyor. Ve tabii evet, Amerika Başkanı Obama siyah, Papa ise Arjantinli!

O nedenle bugün iktidarın Gezi takıntısı/ korkusu/paranoyası/gövde gösterisi yapma ihtiyacı nedeniyle, bir kez daha İstanbul’da yaşayanların hayatını zorlaştıracak kararlar alınmasına fazla takılmayın. Bekleneceği gibi Gezi protestosunun yıldönümünde Taksim’e giden yollar kapalı. Üstelik işin en acıklı ve komik tarafı zaten büyük kitlelerin “Bu yıl da illa Gezi’ye gidelim” diye bir derdinin olmaması.

Öldürülenleriyle, iktidarın bu konudaki acımasızlığı, fütursuzluğu, ölenler için vicdani tepki gösterememesiyle, sergilediği kibirle, bu ülkede görülmüş en önemli toplumsal başkaldırılardan birisi olması nedeniyle Gezi zaten toplumsal bilince kazındı. Bunlar unutulmayacak. Ama koşullar yeniden bunu zorlamadıkça meydanlara pek kimseler akmayacak. Polis sayısının gösterici ya da meraklı sayısından yüksek olacağı bir olaya gitmenin kendi başına bir anlamı yok. Hele ki hayli kritik bir seçim öncesinde ve her türlü provokasyona açık bir ortamda. Dolayısıyla bu yasakların tek anlamı, büyük şiddetle ezilen bir protestonun hayalinden bile iktidarın korkmasıdır sanıyorum.

O enerji baskıcı rejimlerin korkacağı kadar vardır aslında. Zira yok olmaz. Haksızlık ve baskı artabilir. Bireyler ve toplumsal kesimler ağır şekilde yenilebilir ya da ezilebilirler. O enerji gününü bekler. İran’da 2009’daki seçimin ardından patlayan protestolar, İslam Cumhuriyeti müsamahakâr bir rejime sahip olduğundan gerçekleşmemişti. Hatta denebilir ki, nükleer programıyla ilgili müzakereleri sonuca götürme iradesini göstermesi o gün o baskıyı uygulayan rejimin kendi toplumuna rüşvetidir.

Gelecek hafta bu günün gecesinde seçimin sonuçları belli olacak. Herhalde Cumhuriyet tarihinin en gayri adil kampanyası sonunda önde gelen partilerin sıralaması belli. Sadece birbirine bağlı iki soru önem taşıyor. HDP’nin barajı aşıp aşamayacağı, buna bağlı olarak da AKP’nin nasıl bir çoğunluk elde edeceği. Ama temelde bu seçimler Türkiye’nin nasıl bir ülke olacağıyla, kimliğiyle, varoluşuyla ilgili.

İlk elde, sonuç ne olursa olsun Gezi yasaklarında ya da daha önce 1 Mayıs yasaklarında, bugün TIR’ların muhtevası hakkındaki yasaklarda, YÖK tarafından Suriyeli mülteciler hakkında araştırma yapılmasına konan yasakta kendini gösteren köklü zihniyet değişmeyecek.

Özgürlüklerin bir gereklilik değil, süs ya da makyaj unsuru diye görüldüğü bir ülke olma durumu sürecek. Bu yasakçılık iptilası, toplumu ve aslında yönetimi tıpkı uyuşturucular gibi kemirip, tüketecek. Ama bu durum ilelebet de sürmeyecek.

Geziciler, bundan sonra gelecek anın müjdecileri olmanın keyfini sürebilirler bugün.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar