Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MISIR’ın darbeyle devrilen cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye verilen idam cezasının bir yargı kepazeliği olduğuna şüphe yok. Güçlünün adaletinin hâkim olduğu tüm ülkelerdeki gibi yargı, kâh suç uydurarak, kâh kanunu verilmek istenen cezaya uydurarak sonuçta bir ceza belirliyor. Mursi örneğindeki gibi idam cezalarına zaten yargı kararı değil intikam kararları deniliyor.

        Bunlardan yola çıkarak Sisi ve yönetimini kınamak doğrudur. Sisi, kısa sürede hapisten çıkmasını sağladığı Hüsnü Mübarek’inkinden daha katı, daha zalim bir rejim kurmayı becerdi. Körfez ülkelerinden aldığı koşulsuz destekle ülkesini dikensiz gül bahçesi haline getirecek adımları attı. Yemen’de ülkesinin çocuklarını, kendilerini aslında pek de ilgilendirmeyen bir savaşta ölmeye gönderebileceğini ilan etti.

        İkinci yılını doldurmak üzere olan Sisi rejimi Mısır’ı yeniden sermayenin itibar edeceği bir yer haline getirdi. Japon Başbakanı’ndan Rus Cumhurbaşkanı’na herkes Kahire’ye giderek bu “dirayetli” devlet adamına destek verdi. Başlarda darbe nedeniyle Mısır’a verilen askeri yardımı askıya alan ABD de nisan başında 1.3 milyar dolarlık yardımın serbest bırakıldığını açıkladı.

        Önce bir itiraf. Açıkçası Mısır ordusunun Mursi’yi devirerek yönetime doğrudan el koyacağını düşünmemiştim. Televizyon canlı yayınında darbe gerçekleşirken de hayretler içinde kalmıştım.

        Doğrudur, Mursi ve Müslüman Kardeşler, hareketin 1928 yılından beri beklediği iktidar fırsatını ellerine geçirdiklerinde inanılmaz bir basiretsizlik ve beceriksizlik sergilemişlerdi. Başlangıcına katkıda bulunmadıkları Tahrir devriminin hak ve özgürlük taleplerini hiç umursamadan ülkeyi yönetmeye kalktılar. Üstelik, Mübarek’in gidişinin dinamiklerini yanlış okudular. Mursi, Sisi’yi kendi atadığı için ondan bir zarar gelmeyeceğine inanmış, 1952’den beri rejimin asli sahibi olan silahlı kuvvetlerin tüm güç ve yetkilerini elinde tutmasına izin vermişti.

        Müslüman Kardeşlerin ülkeyi yönetmeyi bilmedikleri, toplumun modern kesimleriyle işbirliği yapmayı beceremedikleri, kendi hantallıklarıyla Tahrir devriminde sergilenen toplumsal dinamizmi ezmeye kalktıkları için düşeceklerini tahmin ediyordum. Ordu müdahale etmese muhtemelen sonuç öyle olacaktı. Ne var ki darbe yapıldı. Sonradan öğrenildi ki darbenin geleceği şubat ayından beri biliniyordu. Bilenler arasında Türkiye’nin de olması gerekiyor. İddialara göre iktidar partisi Mursi’ye direnmeyi telkin etti. Halbuki 30 Haziran gecesi Mursi seçime gideceğini ilan etse belki kumpası bozabilirdi. O zaman da bu kadar kan akmasının önüne geçilirdi.

        Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Mısır politikası Suriye politikasından daha basiretli değildi. Bir kez daha iktidar partisi ülkenin sahip olduğu gücün üzerinde iddialarla ortaya çıktı. Üstelik ardından gelen felaketi de, tıpkı şimdi bu kepaze idam cezasını engelleyemediği gibi durduramadı. Ahlaklı dış politika iddiasıyla da bu hata geçiştirilemez. Zira, Suud ordusunun desteğiyle ağır katliam yapılan Bahreyn’e dışişleri bakanıyken 2013’te gittiğinde Profesör Davutoğlu, bu ülkenin “mezhepsel ve etnik barış için iyi bir örnek olduğunu” iddia etmişti.

        Bugün de Batı’ya saldırmak hayli kolay. Ne var ki Sisi’nin asıl hamileri olan ve bugün Türkiye’nin Suriye cephesinde kader ortakları sayılan Suudi Arabistan’a söz söylemek galiba mümkün olamıyor.

        Sisi diktatörlüğü, Rabia katliamı da dahil olmak üzere Müslüman Kardeşler’e yaptıklarıyla gücün kimin elinde olduğunu dosta düşmana göstermek hedefini güdüyordu. Ne var ki Sisi rejiminin ezdiği, hapislerde süründürdüğü, işkence tezgâhlarından geçirdiklerinin hepsi Müslüman Kardeşler’den de değildi.

        Tahrir devriminin pek çok önderi zindanlara atıldı. Laik kesimden, demokrasi taraftarı çok genç, 18 metrekarelik zindanları 60 kişiyle paylaşıp ağır işkence gördü. Daha ocak ayında 34 yaşındaki Şeyma el Sabbah adlı kadının nasıl hunharca öldürüldüğünün fotoğrafı tüm dünyada şok etkisi yaptı.

        Umarım Mısır oligarşisi ve onların baş destekçisi Suudi Arabistan bu idam cezasının infaz edilmemesi gerektiğini idrak edecektir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar