Sığınmacı sorunuyla yüzleşmek
SURIYE’den kaçarak Türkiye’ye sığınanların önemli bir kısmının orta ve uzun dönemde geriye dönemeyecekleri anlaşılıyor. Öncelikle, belli ki iç savaş kısa sürede sona ermeyecek. Üstelik sona erse de Türkiye’ye gelmiş olanların rahatlıkla dönebilecekleri bir fiziki ve ekonomik ortam kurulması hayli zaman alacak.
Bilindiği gibi sığınmacıların bir kısmı çadırkentlere yerleşti. Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Dr. Fuat Oktay’ın söylediğine göre bunlar dünyadaki emsallerinden daha iyi şartlarda kurulmuş ve yönetilen mekânlar. Harran’daki konteynerkentte görebildiklerimiz bu iddiayı doğrular nitelikteydi.
Kampların en önemli özelliği buralarda en azından bir düzen olması. Gene Dr. Oktay’ın çarşamba gecesi, Habertürk TV’deki Afşin Yurdakul’un sunduğu “Dünyanın İşleri” programında anlattığı gibi şartlar zorlanarak da olsa normal bir hayat akışı sağlanmaya çalışılıyor. Arapça dilinde eğitim yapılıyor. Kampta yaşayanların bir bölümü sabırla, tevekkülle, programa katılan Halepli Türkmen Fatma Hanım’ın söylediği gibi geri dönecekleri günü bekliyorlar. Fatma Hanım’a göre Esad kalsa bile savaş biterse dönüp kopmuş hayatlara yeniden başlamak gerekiyor.
Savaştan önce kurulu düzeni olan insanların, şartları ne kadar iyi olursa olsun kamplarda başkasının eline bakarak yaşamak istememelerinde anlaşılmayacak bir durum yok. Ne var ki, döndüklerinde bir düzen bulamayacaklarını bilenlerin bakışı herhalde farklıdır. Kamp dışında ve herhangi bir düzende yaşayamayanların dönme ihtimalleri ise hayli düşük. 1 milyon 700 bin sığınmacının yüzde ellisinden fazlasının geri dönmesi beklenmiyor.
Türkiye Suriyeli sığınmacıların kalıcılığı konusunu derhal gündemine almaya başlamak zorunda. Sadece kamplarda doğan çocuk sayısının 37 bin olduğunu Dr. Oktay söyledi. Bu bağlamda yapılması gerekenler mikro ölçekte bu kampta ve benzerlerinde bir ölçüde gerçekleşiyor. Kamp dışına çıkılarak çalışma imkânı var. Ne var ki benzer bir düzen içinde yaşamayanların sorunları çok daha derin. Aileleriyle buraya kaçan, yerleşik bir düzenleri olmayan çocukların ruh halinin hayli sorunlu olduğu biliniyor. Sermayesiz gelenlerin fakirlikleri şehir merkezlerinde de görüldüğu gibi hayli çarpıcı. Toplumla olan ilişkileri de buna bağlı olarak çok daha sorunlu.
Nitekim bunun sonuçları giderek daha net olarak görülüyor. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin (HUGO), “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum Araştırması” sonuçlarına bakıldığında bu meseleye ivedilikle eğilmek gerektiği daha iyi anlaşılıyor. Türk toplumu her ne kadar yüzde 64.6 oranında sığınmacıların kabul edilmesine sıcak bakıyorsa da, somut ilişkilere dayalı tepkiler hiç de bu kadar alicenap olunduğu izlenimi vermiyor.
- Milliyet Gazetesi’nde çıkan rapor özetine göre, “1.5 milyon sığınmacıya bakılmasının Türkiye ekonomisine zarar verdiğini” düşünenlerin oranı yüzde 70.7.
- “Türkiye’de yardıma muhtaç yüksek sayıda vatandaş varken vergilerimin Suriyeli sığınmacılara harcanmasına karşıyım” diyenlerin oranı ise 60.2.
- Suriyelilerin Türklerin işlerini elinden aldığını düşünenlerin oranı yüzde 56.1. Bu oran sınır şehirlerinde yüzde 68.9’a çıkıyor.
- Katılımcıların yüzde 47.4’ü Suriyeli sığınmacılara kesinlikle çalışma izni verilmemesi gerektiğini düşünüyor.
- Suriyelilere üniversite de dahil, her türlü eğitimin verilmesi gerektiğini düşünenlerin yüzde 35.4 iken; hiçbir şekilde eğitim verilmemesi gerektiğini kaydedenlerin oranı yüzde 27.5.
Bu verileri Suriyeli sığınmacılarla önümüzdeki dönemde hayli sürtüşmeli bir ilişkinin başlayacağının habercisi diye görmek gerekir. Bu nedenle öncelikle kamuoyunun bir şekilde konuyla ilgili daha net bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi, ardından da dünyadaki benzer örneklerde kullanılan tekniklerin uygulanmasına geçilmesi gerekecektir.