Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

1999 Gölcük depreminde çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği Avcılar, İstanbul’un en çok etkilenen ilçelerinden biri olmuştu.

Kan bağım olan kimseyi kaybetmemiştim o depremde de ama eski komşularımızdan, ahbaplarımızdan, tanıdıklarımızdan kaybettiklerimiz olmuştu.

Geçirdiğimiz sarsıntı inanılmaz travma yaratmıştı zaten, bir de üzerine İstanbul’da yakın zamanda çok daha büyük bir deprem olacağı söylentileri psikolojimi altüst etmişti.

Bugün olduğu gibi bilim insanları 7/24 TV’lerde konuşuyor, gazetelere demeç veriyor ve hemen hepsi en geç 30 yıl içerisinde İstanbul’u yerle bir edecek bir depremin kaçınılmaz olduğunu öne sürüyorlardı.

Ama bir tanesi… Profesör Doktor Şener Üşümezsoy, çoğunluğun aksine: "İstanbul için olan oldu! Bundan sonra yıkıcı bir deprem olmaz artık!" diyordu.

Hem iddiasının dayanaklarını görmek, hem de kendi psikolojimi rahatlatmak için ne yaptım ettim buldum Üşümezsoy Hoca’yı…

Görev yaptığı İstanbul Üniversitesi'ndeki odasında buluştuk.

Altında derimsi bir pantolon, kafasında Kızılderililerin taktığı benzeri bir şapka kalktı ayağa ve duvarında asılı haritanın önünde 17 Ağustos depreminin yaşanmasına neden olan fayı anlatmaya başladı.

Bu arada Eylül ayıydı ama hava nasıl sıcak anlatamam.

Kliması da yok odasında hocanın. Zaten her an sallanacağız diye panik bir haldeyim ve sıcaktan da bunalmışım, terliyorum.

Hiperaktif hocanın hızlı hızlı anlattıklarını kaçırmamaya çalışıyorum filan ama biran evvel sadede de gelmek istiyorum.

Sonunda dayanamayıp girdim araya ve “Hocam bunları artık hepimiz ezberledik… Ben birçok bilim insanı İstanbul’da 8 şiddetinde depremin olacağını söylerken sizin aksini nasıl iddia ettiğinizi merak ediyorum” dedim.

“Yok öyle bir deprem! Beklediğimiz yüzyıl depremi buydu. Bundan sonra Marmara’da onların dediği gibi büyük yani yıkıcı bir deprem olmaz. En fazla 6,5 olur. O da öyle denildiği gibi bir yıkıma neden olmaz! ” dedi ve hemen sonra şunu ekledi "Asıl tehlike, asıl stresin biriktiği Düzce, Bolu. Orayı konuşsunlar. Ben orada yakın zamanda 7 üzeri bir sarsıntı bekliyorum!"

Sonra da İstanbul tezini dayandırdığı verileri aktardı.

Kafamda bin tane sual çıktım görüşmeden ama tabii korkularım azalmadı.

Ve 2 ay geçmeden 12 Kasım’da korkunç bir şekilde sallandı yine İstanbul.

O an gözümün önünden hiç gitmiyor….

Sallanırken herkes gibi beklenen o İstanbul depremi sanıyordum ve binanın yıkılmasının da artık an meselesi olduğunu düşünüyordum…

Çok şükür yıkılmadık ve sonradan öğrendik ki sallanan Bolu/Düzce imiş..

7,2!

Tabii aklıma ilk gelen Şener Üşümezsoy ve bizzat bana söyledikleri oldu.

Aradım tekrar…

"Hocam, yoksa sen medyum musun, kahin misin? “ dedim…

Çünkü onun dışında hiç bir bilim insanı o faya dikkat çekmemişti.

Buna Celal Şengör, Naci Görür isimleri dahil.

Neyse…

Özetle, Şener Üşümezsoy’un bende yeri ayrıdır.

Tarzı, üslubu, tezleri ve sunuş biçimi tartışılabilir.

Ama herkes şunu bilmeli ki: Çok çok değerli bir bilim insanıdır.

O nedenle Celal Şengör’ün Fatih Altaylı’nın programında kendi tezinin aksini iddia ediyor diye Üşümezsoy ile ilgili kullandığı ifadeleri duyunca çok üzüldüm.

Evet… Profesör Şengör, dünya çapında bir isim ve alanında bir otorite falan olabilir ama bu özellikleri ona başka bilim insanlarını aşağılama hakkı vermez!

Hele de kendisinin bile öngörmediği bir büyük depremi 2 ay öncesinden bangır bangır bağırarak kamuoyuna duyurmuş bir bilim insanına...

Asla!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar