Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yemin ediyorum, yazıya bu başlığı atmaktan bile zul duydum…

        Çünkü herhalde bugünlerde düşünebileceğim en son şeydir siyaset, seçim şu bu!

        O gün, 6 Şubat saat 05.30’dan yani o büyük felaketten haberdar olduktan sonra hiç ama hiç aklıma gelmedi seçim ne olacak, denildiği tarihte yapılacak mı, falan soruları…

        Çünkü psikolojim darmadağınık…

        Annem başta olmak üzere ailem, akrabalarım, eşim, dostum Malatya’da olduğu için çok çok etkisinde kaldım yaşanan felaketin ama bir de bölgeye gidince…

        Enkaz yığınları arasında dolaşıp, yaşanan tüm acılara, trajedilere bizzat şahit olunca…

        Kendime bir türlü gelemedim.

        Döndüm ama dönemedim.

        Sabaha kadar uyuyamıyorum bir kere…

        Kafamın içinde bin tane şey dönüyor.

        O anlar, o hikayeler, enkazdan çıkanlar, çıkamayanlar, enkazın başında bekleyenler, beklerken ağlaşanlar vesaire…

        Olmuyor yani.

        Uyku da haram, yaşamın anlamı da…

        Bu arada tabii uyumak için türlü formüller de deniyorum.

        Mesela son 3 gündür gece 12’den sonra sosyal medyaya, haberlere bakmayı yasakladım kendime.

        REKLAM

        Beynimi uyuşturmak için daha önce yüzüne bakmadığım uyduruk bazı yerli dizilere takılıyorum…

        Elimde televizyon kumandası ile sabah 5 ya da 6’da sızabilirsem sızıyorum.

        Özetle dostlarım…

        Ben normale dönemiyorum.

        O nedenle deprem ve yarattığı tahribat dışında herhangi bir konu ile alakadar da olamıyorum.

        O konu dışında ne haber okuyabiliyorum ne izleyebiliyorum. Bütün ailem de yakın çevrem de öyle... Hepimiz kilitlenmiş gibiyiz...

        Normalleşemiyoruz bir türlü ancak dün ilginç bir şey oldu.

        Maaile olduğumuz bir ortamda, uyanık olduğu hemen her saniye haberlerden gözünü ayırmayan annem hiddetlice: "Millet düşmüş canının derdine, o habire seçim meçim diyor. İlla zamanında yapılacak diyor! Bu Kılıçdaroğlu nasıl bir insanmış! Yazıklar olsun!” deyiverdi…

        Ağabeyim, eşi, yeğenim ve onun eşi falan…

        Birbirimize bakakaldık öylece…

        Çünkü annem tam bir Kılıçdaroğlu hayranıdır ve hatta CHP Lideri ile ilgili en ufacık bir eleştiri filan yapıldığında da ortalığı ayağa kaldırır.

        Dahasını da söyleyeyim… Katıldığım televizyon programlarında zaman zaman: "Bence Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmamalıdır." dediğim için hemen arayıp: "Ne istiyorsun sen bu adamdan!” diye fırça da atandır.

        O nedenle bu tepkisi hepimizi şaşkınlığa uğrattı!

        Belki çevresi tam olarak ne demek istediğimi anlamayacaktır ama…

        Ben Kemal Bey’in yerinde olsaydım…

        Oy kullanmaya başladığından bu yana “Altı Ok” un dışında herhangi bir sembole asla şans vermemiş 81 yaşındaki annemin bu reaksiyonunu ciddiye alır ve "Böyle bir dönemde ağır siyaset yapıyor olmam pek yakışık kalmadı galiba!” der biraz kenara çekilir ve bu toprakların "yas tutma” geleneğine uygun bir tavır takınmaya başlardım…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Kızılay'a bu koruma kalkanı neden?

        Kızılay'a bu koruma kalkanı neden?
        0:00 / 0:00

        Depremin ikinci günü bizzat bölgeye giden ve başta Gaziantep, Kahramanmaraş ve sonrasında da Malatya’da gözlemlerde bulunan bir gazeteci olarak sahada Kızılay’ın varlığını görmediğimi yazmam inanılmaz tepkiyle karşılandı.

        Hele de kurumun başkanı Kerem Kınık’a istifa çağrısında bulunmam delirtti bazılarını!

        Umurumda mı peki?

        Elbette ki değil!

        Ben kimin ne dediğine değil, gözümle gördüğüme bakarım!

        Ancak şu dikkatimi çekti, Kerem Kınık'a enteresan bir koruma kalkanı oluşturmuş bazıları.

        Hiç sorgu sual etmeden canhıraş savunmalar, eleştiren herkese türlü hakaret ve iftiralarla saldırmalar…

        Sanki dersiniz ellerine hazırlanmış bir metin verilmiş...

        Farklı hesaplardan ama aynı cümlelerle yazıp duruyorlar.

        Bir de diyorlar ki mesela: "Sevilay, sen bir yalancısın! Çünkü Kızılay depremin olduğunun saniyesinde aksiyon aldı ve bunu da sosyal medya hesabından paylaştı!”

        Kurumun resmi hesabını inceledim. Doğru. Paylaşılanlara göre depremin hemen akabinde Kızılay’a ait yardım yüklü birkaç tırın yollara düştüğünü gösteren fotoğraflar var.

        Var da… Biz neden o tırları da, taşıdığı yardımları da göremedik!

        Hem de kasabalarda, köylerde falan da değil!

        REKLAM

        Şehir merkezlerinde…

        Mesela Gaziantep’in İbrahimli semtindeydik.

        Depremin ikinci günü ve hava kararmış olmasına rağmen beslenme ve sağlık konusunda destek vermesi beklenen Kızılay’ın bırakın bir çadırını, masasını, bir görevlisini falan… Sembolünü görmedik!

        Enkazlarda yakınları olanlar etrafta buldukları odunlarla ısınmaya çalışıyordu ve hiçbirine yiyecek, içecek konusunda da destek yoktu.

        Hakeza evlerine girmeyip de arabalarında barınma ihtiyacını gideren insanlara da Kızılay'ın bir dokunuşu olmamıştı.

        Gece Kahramanmaraş’a geçtik.

        Orada da sıfırdı her şey.

        Sabah olduğunda da… Yani üçüncü gününde de yine Kızılay’ın esamesi okunmuyordu Maraş’ta…

        Enkazda çalışanlar da enkaz başında yakınlarını bekleyenler de deprem anından sonra kendisini dışarı atanlar da aç, susuz, perperişan bir halde sokaklardaydı.

        Allah'tan öğlene doğru Jandarma Genel Komutanlığı’na ait bir seyyar mutfak ve fırın geldi de belediye binasının olduğu yere…

        İnsanlar bir kaşık çorba, bir parça ekmek ve su ile karnını doyurdu.

        4. Günü Malatya’ya geçtik.

        Kızılay’ı yine görmedik ama çok da önemli değildi zira şükür ki benim memleketimde Malatya dışında yaşayan tüm iş insanları, STK’lar, dernekler, siyasiler çok çabuk organize olmuş ve insanların yeme, içme ihtiyacına fazlasıyla karşılık vermeye başlamışlardı bile.

        REKLAM

        Yani diyeceğim şu ki;

        Sağa sola kıvırmaya gerek yok çünkü Kızılay yoktu kardeşim!

        Bu arada beni yalancılıkla itham edenler iki gündür bir video yolluyorlar…

        Efendim sanatçı Suavi Hatay’da Kızılay mutfağını ziyaret etmiş ve öve öve bitirememiş…

        Ne zaman peki?

        Depremin 4. Günü!

        Düşünün… Yunanistan’dan, İspanya’dan, Rusya’dan ve hatta Japonya’dan yardıma gelmiş elin insanı…

        Kızılay da sağ olsun, bir zahmet görünmüş artık!

        Ha bu arada çok özel bir hikayem daha var...

        Annem, yeğenlerim, akrabalarım, tanıdıklarım…

        Malatya’da 24 saat boyunca su, ekmek ve de akaryakıt bulamadılar.

        Ben İstanbul’dan telefonla çırpındım onlara yardımcı olmak için ama muvaffak olamadım.

        En sonunda Diyarbakır’ı aradım.

        Oradaki arkadaşlara yalvardım Malatya’ya ekmek, su ve akaryakıt götürün diye!

        Tabii o da mümkün olamadı, çünkü yollar kapalıydı.

        Sonunda bir arkadaşın desteği ile bir yerlerden bir bidon benzin bulundu ama şaka gibi ekmek, su bulunamadı.

        Soruyorum şimdi Kızılay’a kalkan olan arkadaşlara…

        Madem vardı depremin hemen sonrasında ve her noktasında…

        Malatya gibi koca bir şehirde bile millet niye kıyamet filmlerinde olduğu gibi “Lütfen suuu, bir parça ekmekkk” diye sokaklarda yalvararak gezdi.

        REKLAM

        Bütün bu söylediklerime başta Malatya Büyükşehir Belediyesi ve tüm kamu, kurumların yetkilileri şahit!

        İsimleri bende saklı ama ben o gün kimleri kimleri aradım ekmek, su bulunsun diye…

        Bana inanılmıyorsa açsınlar onlara sorsunlar.

        Ha buna rağmen hala söylediklerime yalan mı diyorsunuz?

        O zaman pes!

        Vallahi billahi pes!

        Diğer Yazılar