Kızılay'a bu koruma kalkanı neden?
Depremin ikinci günü bizzat bölgeye giden ve başta Gaziantep, Kahramanmaraş ve sonrasında da Malatya’da gözlemlerde bulunan bir gazeteci olarak sahada Kızılay’ın varlığını görmediğimi yazmam inanılmaz tepkiyle karşılandı.
Hele de kurumun başkanı Kerem Kınık’a istifa çağrısında bulunmam delirtti bazılarını!
Umurumda mı peki?
Elbette ki değil!
Ben kimin ne dediğine değil, gözümle gördüğüme bakarım!
Ancak şu dikkatimi çekti, Kerem Kınık'a enteresan bir koruma kalkanı oluşturmuş bazıları.
Hiç sorgu sual etmeden canhıraş savunmalar, eleştiren herkese türlü hakaret ve iftiralarla saldırmalar…
Sanki dersiniz ellerine hazırlanmış bir metin verilmiş...
Farklı hesaplardan ama aynı cümlelerle yazıp duruyorlar.
Bir de diyorlar ki mesela: "Sevilay, sen bir yalancısın! Çünkü Kızılay depremin olduğunun saniyesinde aksiyon aldı ve bunu da sosyal medya hesabından paylaştı!”
Kurumun resmi hesabını inceledim. Doğru. Paylaşılanlara göre depremin hemen akabinde Kızılay’a ait yardım yüklü birkaç tırın yollara düştüğünü gösteren fotoğraflar var.
Var da… Biz neden o tırları da, taşıdığı yardımları da göremedik!
Hem de kasabalarda, köylerde falan da değil!
Şehir merkezlerinde…
Mesela Gaziantep’in İbrahimli semtindeydik.
Depremin ikinci günü ve hava kararmış olmasına rağmen beslenme ve sağlık konusunda destek vermesi beklenen Kızılay’ın bırakın bir çadırını, masasını, bir görevlisini falan… Sembolünü görmedik!
Enkazlarda yakınları olanlar etrafta buldukları odunlarla ısınmaya çalışıyordu ve hiçbirine yiyecek, içecek konusunda da destek yoktu.
Hakeza evlerine girmeyip de arabalarında barınma ihtiyacını gideren insanlara da Kızılay'ın bir dokunuşu olmamıştı.
Gece Kahramanmaraş’a geçtik.
Orada da sıfırdı her şey.
Sabah olduğunda da… Yani üçüncü gününde de yine Kızılay’ın esamesi okunmuyordu Maraş’ta…
Enkazda çalışanlar da enkaz başında yakınlarını bekleyenler de deprem anından sonra kendisini dışarı atanlar da aç, susuz, perperişan bir halde sokaklardaydı.
Allah'tan öğlene doğru Jandarma Genel Komutanlığı’na ait bir seyyar mutfak ve fırın geldi de belediye binasının olduğu yere…
İnsanlar bir kaşık çorba, bir parça ekmek ve su ile karnını doyurdu.
4. Günü Malatya’ya geçtik.
Kızılay’ı yine görmedik ama çok da önemli değildi zira şükür ki benim memleketimde Malatya dışında yaşayan tüm iş insanları, STK’lar, dernekler, siyasiler çok çabuk organize olmuş ve insanların yeme, içme ihtiyacına fazlasıyla karşılık vermeye başlamışlardı bile.
Yani diyeceğim şu ki;
Sağa sola kıvırmaya gerek yok çünkü Kızılay yoktu kardeşim!
Bu arada beni yalancılıkla itham edenler iki gündür bir video yolluyorlar…
Efendim sanatçı Suavi Hatay’da Kızılay mutfağını ziyaret etmiş ve öve öve bitirememiş…
Ne zaman peki?
Depremin 4. Günü!
Düşünün… Yunanistan’dan, İspanya’dan, Rusya’dan ve hatta Japonya’dan yardıma gelmiş elin insanı…
Kızılay da sağ olsun, bir zahmet görünmüş artık!
Ha bu arada çok özel bir hikayem daha var...
Annem, yeğenlerim, akrabalarım, tanıdıklarım…
Malatya’da 24 saat boyunca su, ekmek ve de akaryakıt bulamadılar.
Ben İstanbul’dan telefonla çırpındım onlara yardımcı olmak için ama muvaffak olamadım.
En sonunda Diyarbakır’ı aradım.
Oradaki arkadaşlara yalvardım Malatya’ya ekmek, su ve akaryakıt götürün diye!
Tabii o da mümkün olamadı, çünkü yollar kapalıydı.
Sonunda bir arkadaşın desteği ile bir yerlerden bir bidon benzin bulundu ama şaka gibi ekmek, su bulunamadı.
Soruyorum şimdi Kızılay’a kalkan olan arkadaşlara…
Madem vardı depremin hemen sonrasında ve her noktasında…
Malatya gibi koca bir şehirde bile millet niye kıyamet filmlerinde olduğu gibi “Lütfen suuu, bir parça ekmekkk” diye sokaklarda yalvararak gezdi.
Bütün bu söylediklerime başta Malatya Büyükşehir Belediyesi ve tüm kamu, kurumların yetkilileri şahit!
İsimleri bende saklı ama ben o gün kimleri kimleri aradım ekmek, su bulunsun diye…
Bana inanılmıyorsa açsınlar onlara sorsunlar.
Ha buna rağmen hala söylediklerime yalan mı diyorsunuz?
O zaman pes!
Vallahi billahi pes!