Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mersin’in Mezitli ilçesinde PKK terör örgütü korkunç bir saldırı gerçekleştirdi.

        Çatışma sırasında yaralanan polislerden Sedat Gezer kaldırıldığı hastanede kurtarılamadı maalesef.

        Allah’tan rahmet diliyorum şehit polisimize.

        Ve ailesine de sabır…

        Ne desek boş artık.

        Gencecik bir adam, baba, eş, pis bir terörün kurbanı oldu.

        Bu arada saldırı anının görüntüleri de polis tarafından paylaşıldı.

        Bir kısmı tabii.

        Çünkü iki kadın terörist çatışma sırasında yaralandıktan sonra kaçamayacaklarını anlayınca çantalarındaki bombayı patlatmışlar.

        O patlama anları hariç nerdeyse tamamı var saldırı anlarının.

        İnanın tüylerim diken diken izledim.

        İki genç kadın…

        Çünkü İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre kimliği belirlenen terörist kadınlardan biri 1988 doğumlu Dilan Ercan.

        Yani 34 yaşında.

        Diğerinin de ondan fazla olduğunu sanmıyorum.

        Hatta sanki daha da küçük.

        Belki de 20’lerinde falan.

        Gayet sakin bir şekilde polisevinin önüne geliyorlar.

        10/15 saniye orada oyalanıyorlar.

        Galiba birbirlerinin içlerinde bomba olan sırt çantalarını düzeltiyorlar.

        Ve üzerinde beyaz tişört, altında jean olan öne çıkıyor…

        Ki, 20’lerde olduğunu sandığım o işte.

        Sanki az sonra sakladığı silahla dehşet saçacak kişi o değilmiş gibi salına salına polis kulübesine doğru yürüyor.

        Kulübedeki polisin şüphe duyması mümkün değil o yüzden.

        O kadar rahat ki hal ve hareketleri…

        Belki de bir şey soracak falan sandı zavallı polis...

        Ama işte o rahat kız birdenbire bir canavara dönüşüyor ve arkasına sakladığı silahı çıkarıp başlıyor ateş etmeye…

        Sonra geride kalan arkadaşının yanına kaçmaya başlıyor. O arada polis ateş ediyor. Ve sonra birlikte geliyorlar. Ellerinde kalaşnikof tarzı silahlarla tekrar ateş ediyorlar. İlk öne çıkan yaralanıyor ve kamera açısının göremediği bir tarafa düşüyor. Bu arada diğeri arkadaşının yaralanmış olmasına aldırış etmeden ateş etmeye devam ediyor. Sonra o da kamera açısının görmediği bir alana giriyor.

        Görüntülerde yok ama işte iki genç terörist kadın yakalanacaklarını anlayınca çantalarında taşıdıkları bombaların pimini çekip kendilerini patlatıyorlar.

        Defalarca izledim.

        Çünkü o iki genç kadının ellerindeki silahlarla yaşadıkları rahatlığın sebebinin ne olabileceğini hafsalam almadı bir türlü.

        Henüz hayatının baharında olan iki genç kadın, insan öldürme konusunda nasıl bu kadar rahat ve sakin davranabiliyorlardı?

        Hele de biri yaralanıp yere düştüğü sırada diğerinin hiç umursamadan ateş açmaya devam ettiği o anlar…

        İnanamadım.

        Nasıl bir duygusuzluk bu?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün dediği gibi; “Nasıl bir beyin yıkama?”

        Ne anlatıyorlar bu gençlere de gözleri harakiri yapacak kadar kararıyor?

        50 kilo bile olmayan o cılız kıza ne içiriyorlar da kendisini Zeyna zannedip sırtında en az bir 5 kiloluk bomba, elinde yine bir o kadarlık kalaşnikofla etrafa dehşet saçacak psikolojiye bürünüyor?

        Gerçekten korkunç!

        İtiraz gelecek bana biliyorum ama içim sızladı.

        Çok üzüldüm.

        O terörist kızların ailelerini düşündüm çünkü…

        Kim bilir ne haldedirler…

        Denilecek ki; “Ee ana baba olup da kızlarının hangi yola düştüğünü kontrol etselerdi?”

        Doğru.

        Ana baba olmak kolay değil.

        Ancak bu çok hassas bir konu.

        O yüzden büyük konuşmamak, beylik laflar etmemek lazım.

        Bazen anneler babalar öyle çaresiz kalıyor ki…

        Kimi bin bir emekle doğurup büyüttüğü evladını PKK ya da benzer terör örgütlerinin acımasız ellerine…

        Kimi uyuşturucu illetinin...

        Kimi de fuhuş tüccarlarının kucağına düşmesine engel olamıyor.

        Kaybediyorlar göz göre göre…

        Ancak lütfen…

        Hangi ana ya da baba ister ki kızı, oğlu böyle yok olup gitsin?

        Hele de Mersin saldırısını gerçekleştiren o genç kızlar gibi canavarlaşarak masum insanların katline sebep olsun?

        Kaç yıldan beri çocukları PKK'nın ağına düşmüş Diyarbakır'da eylem yapan analar babalar...

        Boşuna mı haykırıyorlar?

        Bilmiyoruz belki de onlardan birinin kızlarındandır Mersin saldırısını düzenleyenler...

        Değilse de onların çocukları da işte böyle bir beyin yıkama sonucunda düştü terör örgütünün eline!

        Bunu niye yazıyorum?

        Çünkü dün sosyal medyada bazıları terörist Dilan Ercan’ın Kürt ve ailesinin de HDP destekçisi falan olduğunu yazıp hem aile hakkında hem de HDP’ye destek veren tüm Kürtlerle ilgili çok olumsuz şeyler yazmışlardı.

        Emin değilim hangi kökenden olduklarından ama hadi deyin ki bu iki kadın teröristin aileleri Kürt!

        Ve hatta varsayalım ki, bu aileler Kürt halkının demokratik haklarının çiğnendiğine inanıyor.

        Ve bu yüzden de hatta HDP’yi destekliyor.

        Ancak soruyorum;

        Böyle olsa bile hangi anne ya da baba, evladının beyninin yıkanıp, eline silah verilip, çantasına bomba koyulup, öldürmeye ve ölmeye yollanmasına razı gelir?

        O nedenle sakın bu insanların ailelerine falan laf etmeyelim, kötülemeyelim ve dışlamayalım!

        Aksine…

        Eğer gerçekten PKK’yı devre dışı bırakmak, onun Kürt gençleri üzerinde gücünü, etkisini yok etmek istiyorsak…

        Amasız fakatsız o analara babalara sahip çıkmaya devam edelim ve 1000 yıldır bir arada yaşayan Kürtler ve Türklerin aynı haklara, eşit imkanlara sahip olabilmesinin yolunun silahla, şiddetle değil…

        Ancak ve ancak demokratik yollarla elde edilebileceğini anlatmaya devam edelim.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Akşener gayet açık konuştu! Peki ne demek istedi?

        Akşener gayet açık konuştu! Peki ne demek istedi?
        0:00 / 0:00

        İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, dün akşam Habertürk TV’de Fatih Altaylı ile Teke Tek programına katıldı ve tabir-i caizse bombaladı.

        Meral Hanım, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakmadığını apaçık ilan etti artık.

        Ve bunu da çok sert ifadelerle yaptı.

        İzleyen çoğu insana göre; “6’lı masanın bir noter görevi yok!” cümlesi en ağırıydı.

        Öyleydi evet ama bence ondan daha ağırı; “Sayın Kılıçdaroğlu'nun İzmir'de yaptığı konuşmayı çeşitli şekillerde yorumladı herkes. Partisine verdi mesajı. Bizim partimiz bunu kendi partisine mesaj olarak değerlendirmeyi tercih etti. 6'lı masaya böyle bir mesajın verilmesi doğru değil. Kemal Bey son derece nazik saygılı bir insan. Çünkü o masa noter değil. Kemal Bey adaylığını söyleyebilir, orada sorun yok. Diğer arkadaşlarımız da söyleyebilir, başka insanların da adı gelebilir. Tartışılır, karar verilir. Bu yöntemi öneren, isteyen ve kendini bağlayan sayın Kılıçdaroğlu’dur!” açıklamasında ki; “Bizim partimiz bunu kendi partisine mesaj olarak değerlendirmeyi tercih etti!” cümlesiydi...

        Alt metininde; “O konuşmayı, çağrıyı 6’lı masaya bir mesaj gibi görürsek masadan kalkmamız gerekir!” iması vardı.

        Yanı sıra borç, harç, vefa meselesine girdi Akşener.

        20 vekil transferi konusunun sürekli önlerine getirilmesinden dolayı incindiklerini ifade ettikten sonra; “Biz borcumuzu 31 Mart yerel seçimlerinde ödedik! CHP’ye artık bir borcumuz yok!” diyerek; “Yeter artık kardeşim! Bir iyilik yaptınız eyvallah ama bu iyiliğinizi sürekli başımıza kakıp durmayın!” restini çekti.

        Çok şey söyledi yani.

        Ve içinde biriktirdiklerini Altaylı’ya adeta dökerek masayı değil belki ama CHP’yle, Kemal Kılıçdaroğlu ile olan ilişkisini darmadağın etti.

        Ha ne olur bundan sonra bilmiyorum.

        2 Ekim toplantısı nasıl bir havada geçer tahmin etmek güç ancak şu yorumu da yapmam şart!

        Akşener dün yaptığı açıklamalarla yerden göğe kadar haklıydı!

        Çünkü aylardır yazıyorum ve katıldığım tartışma programlarının tamamında diyordum…

        Eğer siz bir ittifakın parçası iseniz ve dahası o ittifakın oluşumu için başı siz çekmiş iseniz oyunu kuralına göre oynamakla mükellefsiniz.

        Ama CHP ne yaptı?

        Başına buyruk davrandı hep.

        Kemal Kılıçdaroğlu büyük bir stratejist olarak biliniyordu ama çok kritik bir parti toplantısında ona uygun davranmadı. Garip bir çıkış yaptı.

        Başta adı adaylıkta geçen Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olmak üzere tüm partililerine; “Arkadaşlar Cumhurbaşkanı adayıyım ve lütfen ya yanımda olun artık ya da helalleşelim ve yolumuzu ayıralım” diyerek herkesi kendisini desteklemeye mecbur bıraktı.

        Tabii bu arada 6'lı masaya da 2 Ekim öncesi net mesajı çaktı.

        Çaktı çakmasına ama karşılığını da maalesef etrafını sarıp sarmalamış “gazcı kardeşlerin” dediği gibi de alamadı.

        Önce Gürsel Tekin’in, “HDP’ye bakanlık verilebilir” gereksizliği, ardından Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu’nun, “Kemal Bey'i aday göstermezlerse masa dağılır” boşboğazlığı zaten ipleri germişti masayla…

        İzmir çıkışı tuz biber oldu ve ipler koptu!

        Ben şahsen Akşener’den bekliyordum bir çıkış.

        Alıyordum da zaten o yönde duyumlar.

        Ama itiraf edeyim bu kadar sertlik ve açıklığı ben de beklemiyordum.

        Ha... Doğru mu oldu peki masanın kamuoyuna verdiği görüntü açısından?

        Elbette değil.

        Böyle olmaması lazımdı.

        “Kol kırılıp, yen içinde kalmalıydı.”

        Ancak hiç kusura bakmasın olayın bu noktaya gelmesinin birinci sorumlusu CHP'dir!

        Çok agresif, kışkırtıcı ve tehditkar davrandılar.

        "En büyük parti biziz! Biz ne dersek o olmalı! Biz varsak siz varsınız! Adayı CHP belirlemeli. Ve bu da genel başkanımızdan başka kimse olamaz!" vesaire gibi üst perdeden açıklamalar, salvolar...

        Ve tuhaf olan daha masa kurulmadan başlamışlardı bu hallere…

        Hatırlayın lütfen.

        2021 Haziran ayında bir yazı yazmıştım.

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarının basın yoluyla; “Aday genel başkanımız” söylemlerinin ittifakın ortaklarında yarattığı rahatsızlığı dile getirmiştim ve CHP’nin tutumunun siyaseten etik olmadığını anlatmaya çalışmıştım.

        Sonra masa kuruldu.

        Ben yine yazdım bu rahatsızlıkları.

        Defalarca; “Masadakiler ve özellikle de Akşener Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak değil” dediğimde…

        CHP'lilerden; “Yanılıyorsun… Meral Hanım, Kemal Bey’in adaylığına asla karşı gelmez!” mealinde itirazlar gelmişti.

        Hatta Akşener’in sırf Kemal Kılıçdaroğlu adaylıktan vazgeçsin ya da en azından bu söylemlerin önüne geçsin diye; “Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim. Ben Başbakan adayıyım” dediğinde; “Ne oldu? Bak gördün mü? Akşener adaylıktan çekilip meydanı tamamen Kılıçdaroğlu’na bıraktı” diyerek nanik yapmışlardı bendenize!

        İşte Akşener’in o büyük politik hamlesinin bile ne manaya geldiğini kavrayamayan CHP’li o arkadaşlar Akşener’in dünkü açıklamaları sonrası büyük sarsıntı geçirmiş bir halde gece boyu birbirlerine; “Ee şimdi ne olacak?” sorusuyla yoklama çekiyorlardı.

        Evet…

        Gerçekten de zor soru!

        Şimdi ne olacak?

        Bende bir tahmin var. Hatta bilgi var ama onu bugün yazmayayım...

        Cephanenin tamamını harcamayayım...

        Sevgiler, selamlar...

        Diğer Yazılar