Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz pazar İstanbul Kadıköy’de PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan için yapılan protesto yürüyüşü haberlerini okuduğumda; “Kesin provokasyon!” demiştim.

        Neyin provokasyonuydu peki bu?

        Daha doğrusu neye ya da kime?

        Tabii ki, sivil demokratik bir hareket olmaya çalışan HDP’yeydi.

        Yine kandan beslenen, kan emici savaş baronları Türkiye siyasetinde söz sahibi olmaya çalışan HDP'nin önünü kesmek için harekete geçmişti.

        Son zamanlarda sorunların barışçıl yollarla çözülebileceği yönünde irade gösteren partinin imajına zarar verilmek isteniyordu vesaire vesaire...

        Ama gördüm ki ben fazla iyi niyetliymişim.

        Daha doğrusu fazla iyimsermişim.

        Çünkü pazar günü gerçekleşen o protesto, düz ovada siyaset yapmakta direnen HDP’yi zor duruma düşürmek için filan değil, bilakis onların kontrolünde, onların isteği ve desteği ile gerçekleşmiş bir protesto imiş.

        Biliyorum… Bazılarınız diyecek ki; “İyi niyetli filan değil, düpedüz salaksın Sevilay! Çünkü o gün o eylemin başını çekenler arasında zaten 2 HDP’li milletvekili ve İstanbul İl Başkanlığından yetkililer de vardı!”

        Evet vardı biliyorum. Ancak bu bilgi bile benim o günkü o eylemin provokasyon niyetiyle yapılmış bir eylem olduğu konusundaki fikrimi değiştirmedi çünkü HDP içerisinde hala Kandil’in kuyrukçusu, sözcüsü olduğu bilinen bir grup insanın olduğu bir gerçek zaten.

        Ve bu grubun zaman zaman bu türden çıkışlar yaparak HDP’nin silahlı mücadeleden, terörden, PKK’dan uzak siyaset yapması gerekliliğine olan inançla mücadele veren ve; “güvercin kanat” olarak bilinen grubu zor duruma düşürmeye çalıştıkları da o siyaseti takip eden herkes tarafından bilinir.

        O yüzden de “provokasyon” olduğu fikri değişmedi.

        Ne zamana kadar tabii?

        Önceki gün partinin; “Barış Güvercin”lerinden biri olarak bilinen eş başkan Mithat Sancar'dan ; “Gemlik yürüyüşü de bizim demokratik çözüm ve barış konusunda tutumumuzun bir başka alandaki yansımasıdır!” açıklaması gelene kadar.

        Gerçekten inanamadım okuduklarım karşısında.

        Çünkü daha geçen Eylül’de Diyarbakır’da karşılaştığımızda hasbihal etmiştik biraz.

        Ve, HDP’nin gerçekten de bir Türkiye Partisi olabilmesi için kandan beslenmeyi artık bir düstur edinmiş olan Kandil’deki savaş baronları arasına ciddi mesafe koyduğunu, HDP’li siyasetçilerin PKK’yla uzak yakın hiçbir ilişkisi, irtibatı olmadığının kamuoyuna ispatıyla gösterilmesi gerektiği… Bu olmazsa benim gibi demokrat kalemlerin HDP siyasetine sıcak bakmalarının mümkün olmadığı yönündeki görüşlerimi aktardığımda…

        Başını sallamıştı ve; “Merak etmeyin! Geçmişteki hatalara düşmeden, demokratik ve barışçıl yolları izleyerek devam edeceğiz siyasete!” demişti.

        İnanmıştım ve de bir demokrat olarak ülkemin geleceği adına sevinmiştim.

        Çünkü samimi gelmişti Mithat Bey.

        Demek ki, o da bu kadar dayanabildi.

        Çünkü, Öcalan’a özgürlük istenilen sloganların, müdahale eden polise yumrukların atıldığı; “Gemlik Yürüyüşü” adını verdikleri o izinsiz protestoyu dibine kadar savunmuş eş başkan.

        Efendim, en son Ağustos 2019’da avukat ile görüşen Öcalan kamuoyuna çok net bir mesaj vermiş ve "Bir haftada çatışma durumu ihtimalini ortadan kaldırırım" demiş. Neden bu şans değerlendirilmiyormuş. Neden daha önce tecrübe edilmiş aslında önemli gelişmeler yaratmış yöntem rafa kaldırılıyormuş.

        Hani bu yürüyüş Gemlik’e doğru değil de, Edirne’ye doğru yapılmış olsaydı ve o özgürlük sloganları da Öcalan için değil, Selahattin Demirtaş için atılmış olsaydı diyecek hiçbir şey bulamazdım.

        Hatta itiraz edenlere de karşı çıkardım.

        Çünkü HDP’nin genel başkanı iken tutuklanıp da cezaevine konulan Öcalan değil, Demirtaş!

        Elbette ki parti üyeleri, o partiye oy verenler demokratik olarak tepkilerini dile getirme hakkına sahipler.

        Ancak belli ki, Selahattin Demirtaş filan adamların umurunda bile değil.

        En güvercinlerinden diye bildiğimiz Mithat Sancar dahi hala Kandil’in direktifleriyle hareket ediyor ve siyasetlerine Öcalan’ın yön vereceğine inanıyor filan.

        Vallahi acıdım Demirtaş’a…

        Sadece ona değil tabii.

        Bu partiden hala medet uman Kürtlere de…

        Çünkü anlaşılan o ki, HDP’nin sivil demokratik bir siyasi hareket olması da, Kürtlerin sivil ve yasal haklarının temsilcisi olması da mümkün değil artık..

        Açıkça bir gönüllü kölelik hali, akıl tutulması yaşıyor HDP yönetimi.

        Ve bir türlü Öcalan ve halk düşmanı eli kanlı savaş ağalarının vesayetinden kurtulamıyor!

        Yazık!

        Çok yazık!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar