Bakan Nebati: "Eve boynu bükük dönemem!"
Geçen Cuma Habertürk TV’de köşe komşularım Nagehan Alçı, Nihal Bengisu Karaca ve Habertürk TV Ekonomi Müdürü Ebru Baki ile birlikte yaptığımız HT Masa’nın ilk bölüm konuğu ekonomist Profesör Doktor Hurşit Güneş idi.
Biz 4 kadın gazeteci kamuoyunun kafasındaki soruları açıklıkla sorduk Hurşit Hoca’ya…
O da en sade dille ekonomideki karşılığını anlattı.
Çok ilgi gösterildi tabii programa.
Çok beğeni aldı.
Ama yanı sıra; “Neden mevcut ekonomiyi bilen, içinde olan birini de çağırmadınız programınıza, neden sadece Hurşit Güneş?” mealinde eleştiriler de yapıldı.
Ben de programın sonunda söz konusu eleştirileri aktarıp bir çağrıda bulundum.
Dedim ki; “Biz de çok isteriz işin içinde olan birinin gelmesini. Mesela keşke ekonomi kaptanlığına oturan çiçeği burnunda bakanımız Nureddin Nebati gelse ve dördümüzün, sokaktaki vatandaşın kafasındaki soruları yönelteceği yayında bizimle birlikte olsa ve tüm sorulara açık açık yanıt verse…”
Dün öğleden sonra o çağrım üzerine aradı Hazine ve Maliye Bakanı Doktor Nureddin Nebati…
Epey bir heyecan yaptım tabii baştan.
Çünkü çağrıma olumlu karşılık için arandığımı düşündüm.
Ancak değilmiş.
"İleride olabilir" sözünü aldım Bakan Bey'den ama şimdi değil.
Tabii hazır aranmışken de, hazır doktor ayağıma kadar gelmişken de mini bir söyleşi yapmaya da gayret ettim Sayın Nebati ile.
Şunu söyleyeyim en başından…
Bu telefon beni hem çok şaşırttı hem de ziyadesiyle memnun etti.
Çünkü son yıllarda artık pek görmeye alışık olmadığımız hareketler bunlar.
İktidar tarafında tuhaf bir kültür oluştu.
Maalesef kendilerinden olmayan ya da olunmadığına inanılan gazetecilerle bırakın telefonla iletişim kurulmasını filan…
Basın toplantılarına, organizasyonlarına, siyasi gezilerine dahi davet yapılmıyor artık.
Önceden de olmuş mudur böyle zamanlar bilmiyorum ama benim meslek hayatım boyunca hiç rast gelmediğim bir anlayış bu anlayış.
Ki, bunun büyük kısmında yine AK Parti iktidardı.
Evet. Eleştiren gazetecilerle lay lay lom bir ilişki kurulmazdı ama en azından gazetecilerin bilgi edinme, alma hakkına bir saygı vardı.
Son yıllarda bu saygı tamamen ortadan kalktı.
O nedenle Bakan Nebati’nin; “Selamınızı aldım ekrandan. Bir Aleyküm Selam diyeyim” deyip de telefonla şahsıma ulaşmasını çok ama çok kıymetli bir davranış olarak gördüğümü not düşmek istiyorum.
İnşallah bu adım ilerleyen zamanlarda daha büyük adımlar olarak devam eder.
Gelelim şimdi mini sohbetimize…
Soru cevap olarak vereceğim.
Yorum yapmadan en çıplak şekliyle paylaşacağım…
Çünkü son derece iyi niyetli bir insan olarak gördüğüm Sayın Nebati’nin söyledikleri dolayısıyla yanlış tartışmaların yaşanmasına mahal vermek istemiyorum.
Nasıl gidiyor? Her şey yolunda mı?
Çok şükür. İyi gidiyor. Ben algının önemli olduğunu düşünüyorum.
Piyasaya doğru mesaj vermek lazımdı. Göreve geldiğim andan itibaren bunu başardığıma inanıyorum. Mesela TBMM’deki kendiliğinden olan spontane kapanış… Herkese teşekkür… Biriz ve beraberiz demek olumlu bir hava yarattı bence.
Nasıl bir yol, yordam izleyeceksiniz?
Öngörülebilirlik ve şeffaflık… Bu ikisi bir arada olduğu zaman işler yürür. Yoksa dünyada her şey söylenmiş. Biz yeni bir şey söylemiyoruz.
Şeffaflık ve birlikte hareket etme… Yönetişim anlayışında hep beraber olacağız vurgusu. Bu ülke hepimizin çünkü.
Dün Dolmabahçe’de iş dünyası ile toplantınız vardı. Nasıl geçti?
Önemli olan onlar açısından nasıl olduğu ama benim açımdan çok çok iyiydi. Ama onlar da toplantıdan gözleri parlayarak ayrıldı. Herkes vardı. Bankacılardan, iş dünyasındaki çok önemli isimlere kadar herkes vardı.
Çok güzel. Çok verimli geçti. Önemli olan iletişim Sevilay Hanım… Bakın sizinle konuşabiliyoruz ya! Şöyle bir iletişim her şeye bedeldir. İletişimi kurduktan sonra problem değil. Ama tabii bunu bütüne yaymak lazım. Kavgadan, "sen, ben” tartışmalarından rahatsız olan herkesin el atması gerekir. Benim için ne fark eder? Ahmet kazanmış, Mehmet kazanmış. Katma değer nerede kalıyor? Bu ülkede kalıyor. Bu ülkede kim yaşıyor? Isparta'daki de yaşıyor, Şırnak'taki de, İstanbul'daki de… Ben ona bakarım. Benim hiç kimseyle alıp veremediğim yok.
Ben elimi herkese uzatıyorum. Sen kimsin diye sormuyorum. Elini yumruk yapanın da elini tutuyorum. Çok net olarak söylüyorum bunu.
Ekonomide uyguladığınız model tartışılıyor. Çin Modeli diyenler var mesela…
Hayır. Hayır. Asla! Bizim modelimiz Çin Modeli, Güney Kore modeli filan değil. Bu, Türkiye modeli. Türkiye çok güçlü bir ülke. Konjonktürel yapısı, jeopolitik yapısı, iyi ilişkileri, geçmişte edindiği ilişkilerden gelen gücü. Medeniyeti. Şu anda kimse Türkiye’yi taşımıyor. Türkiye kendi kendini taşıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Çin kendi modeliyle var olabilir ama bizim modelimiz farklı. Bize özgü bir model. Dün toplantıda bunları anlattım gelen işadamlarına. O yüzden de çok mutlu ayrıldılar. Altyapısını tamamlamış. Çok güçlü bir şekilde bu modeli hayata geçirmek üzere yola çıkıyor Türkiye.
Siz gerçekten bu modelin başarıya ulaşabileceğine inanıyor musunuz?
Evet. Tabii ki! Göreceksiniz. Çok hızlı bir şekilde düzelecek ekonomi. Yeter ki bize güvenilsin. Dün toplantıda bankacılar da vardı. “Güvenin, inanının bize” dedim. Faiz artırmayacağız. Bu işi faiz artırmadan da yapabildiğimizi göreceksiniz. Sadece güven.
Faiz indirimi devam edecek mi?
Onu bilmem ama artırmama konusunda kesin kararlıyız. Ve bu işi biz oturtacağız Allah'ın izniyle.
Kur artışı bırakılmıştı ama Merkez Bankası birkaç kez müdahale etti. Bu sizin modele uygun mu?
Tabii… Çünkü dışarıdan herhangi bir saldırı yok! Çok net olarak söylüyorum. İçeride birkaç manipülatif, spekülatif işlemeler var. Merkez Bankası da onların bu hamlelerine karşı hamle yapıyor.
Asgari ücret ile ilgili fikriniz?
İyi olacak. Çok iyi olacak. Olması gerektiğini söyledim. Bizde de çalışan var. Biz daha üç ay önceden zam yapmaya başladık maaşlara. Birçok firma fiilen de başladı zam yapmaya. Zam olacak tabii. 2800 TL ile bir adam geçinebilir mi? Öyle şey olur mu? Olmaz! Vereceğiz. Asgari ücretin olabilecek en doğru rakamda olması konusunda en büyük destekçilerden biriyim. Bırakın bakan olarak desteklemeyi. Patron olarak destekliyorum.
Kamuoyu sizden daha fazla açıklama bekliyor. Daha çok anlatmanız gerekiyor modelinizi…
Anlatacağız. Yavaş yavaş. Hazırlıklarımı tamamlıyorum. Önce MYK’ya sonra kabineye sunacağım ve sonra da kamuoyunun karşısına geçip anlatacağım. “Buyrun sorun. Neyi düzeltmemiz gerekiyor söyleyin” diyeceğiz. Despotik bir yönetim anlayışım yok benim. Demokratik ve serbest piyasaya inanan bir kişiyim. Bir defa ben patronum. Ama aynı zamanda da çiftçiyim.
Bakın Sevilay Hanım…
Kamuyla iş yapmayan, kamu kurum ve kuruluşlarının önünden bile geçmemiş bir işadamıyım ben! Hayatında ilk defa kamudan maaş alan ve bu maaşı da kendi için harcamayan bir kişiyimdir.
Yemeyiz, yedirmeyiz! Bunu net söylüyorum. Kimseye eyvallahımız yoktur. Liderimize bağlıyız. Tayyip Erdoğan’a rağmen asla bir şey yapmam! Bunu da net söylüyorum. Herkes bilsin.
O zaman Sayın Cumhurbaşkanı’nın iki hafta evvel TÜSİAD ile ilgili yaptığı yorumlara da katılıyor musunuz?
O ifadeler, yorumlar Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisinindir. O benim liderim. Genel Başkanım. Aynı zamanda Cumhurbaşkanım. Üç açıdan bağlıyımdır kendisine. Kabinenin de bir üyesiyim.Ama benim tarzımı, düşüncelerimi, tutumumu, olaylara karşı bakış açımı herkes bilir.
Vakti geldiğinde TÜSİAD’la da görüşeceğim elbette. Ben şu anda Türkiye ekonomisinin başına getirildim mi? Getirildim! O halde işime bakıyorum. İşimi çözeceğim. Ulusal çıkarlar neyi gerektiriyorsa, sokaktaki vatandaşımın ihtiyacı ne ise ona ilişkin olarak hareket etmek zorundayım. Patronun da patronluğunu anlamalıyım. Gazetecinin de gazeteciliğini, çalışanın da çalışanlığını anlayacak empatik davranışlarda bulunmalıyım. Çünkü ancak o şekilde başarılı olabilirim.
Böyle bakıyorsanız bravo!
Böyle bakıyorum evet. O laikmiş, bu dindarmış! Yok kardeşim. Benim için hiçbir farkı yoktur. Benim duruşum belli. Ben dindar Müslüman bir adamım. Senin yaşamın sana. Benim yaşamım bana. Hiç ilgilendirmiyor. Kimse beni yaşam tarzımdan dolayı zorlayamaz. Niye Müslümansın, niye dindarsın diyemez. Ben de kimsenin yaşam tarzına karışmam. Beni ilgilendirmez. Müslüman bir adamın ağzından çıkan ile kalbinden geçen aynı olmalıdır. Aksi halde ben münafık olurum. Ya da sizin deyişinizle ikili oynuyor olurum. Niye ikili oynayayım. Ben buyum!
İnşallah bu duruşunuz değişmez!
Değişmez. Fazilet Partisi’nde ilçe başkanlığı yaptım. Refah Partisi’nde ilçe başkanlığı yaptım. Bakırköy beni çok iyi bilir. Bakırköy’de ilk defa Ermeni meclis üyesini getiren benim. Süryanilerle de ilişkisi olan benimdir. Yezidilerle de ilişki kurarım. Benim yaklaşımım belli! Siz sizsiniz. Ben de benim. Ben Nureddin Nebati’yim. Nureddin Nebati gibi konuşmak zorundayım. Nureddin Nebati gibi yaşamak zorundayım. Nureddin Nebati gibi davranmak zorundayım.
Peki Sayın Cumhurbaşkanı 5/6 ayda düzelecek dedi. Nasıl olacak bu?
Bize güvendiğiniz anda. İnandığınız anda bu iş çözülür. Sıkıntı yok. Türkiye'nin makro ekonomik göstergesinde hiçbir şekilde hiçbir sorun yok. Güven tesis edelim. Sorunlar var ama bunun üstesinden gelebilecek de çok güçlü bir altyapımız var. Sadece ve sadece insanları inandırmamız, geri adım atıp atmayacağımızı bilmeleri, kararlılığımızı anlamaları, samimiyetimize inanmaları gerekiyor. Bu kadar!
Peki bu modeliniz ya tutmazsa?
Üzülürüm. Çünkü ya kahramanı olacağım çocuklarımın. Ya da boynu bükük bir şekilde eve döneceğim ve onların da boynunu bükmüş olacağım. Ben eve boynu bükük dönemem. Çünkü eğer öyle dönersem bilirim ki sokaktaki vatandaş, Dicle’deki çoban artık benden umudunu kesmiştir. Boynum bükülürse işçilerin artık mutlu olmadığını, patronların benden nefret ettiğini, siyasete ve Türkiye’ye zarar verdiğimi düşünür, üzülürüm.
Bakın… Türkiye’ye iyi bir şekilde bakan İslam Ümmeti var. Onlara ya da Güney Amerika’dan gelen ve sizi merak ediyorum diyenlere; “Türkiye diye bir yer varmış. Merak ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan diye bir lider varmış. Görmeye geldik" diyenlere hayal kırıklığı yaratacak bir duruma gelmek istemem ve bu yüzden de Allah’a sığınırım. Ona göre de elimden gelen her türlü gayreti ortaya koyacağım. Bu işi samimiyetle çözeceğiz Allah'ın izniyle Sevilay Hanım. Yeter ki siz bize güvenin ve arkamızda durun. Düzelecek…
Umarım düzelir Sayın Bakan. Nihayetinde hepimiz bu gemideyiz!
Bravo! Öyleyiz işte. Bitersek hep beraber biteceğiz. Kazanırsak hep beraber. Karamsar tablo çizenler var. Hiçbir şekilde bize inanmayanlar. Onlara diyorum ki; “Sen maaş alıyorsun. En fazla neyini kaybedersin? Enflasyonun altında ezilirsin. Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse eğer. 1000 çalışanımız var. 1000 kişiyle beraber bütün varlığımı kaybederim. Ben babadan görme bir insanım. Babamın bana bıraktıklarını kaybederim. Ben bunu göze alır mıyım Sevilay Hanım? Bu işi ya düzelecek ya düzelecek! Yeter ki bize güvenilsin, inanılsın!