Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) kapatılması istemini içeren iddianamesini kabul etti.

        İddianamenin oy birliğiyle kabul edilmesiyle, 15 Ekim 2012'de siyaset yaşamına başlayan HDP için kapatma davası süreci resmen başlamış oldu.

        Tabii bu davanın değerlendirmesinde iki boyut var.

        Birincisi -ki bana göre en önemli boyutudur- siyasi sonuçlarıdır.

        İkincisi ise hukuki…

        Dün yazıdan önce hukuki boyutunu değerlendirmesi için anayasa hukukunda etkin isimlerden biri olan Galatasaray Üniversitesi'nden Profesör Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu’nu aradım.

        Yüzbaşıoğlu’nun bu davayla ilgili yaklaşımını aynen aktarıyorum;

        “Top Anayasa Mahkemesi’nde… AYM elindeki delillere göre odak haline geldiğini görürse 'kapatma' kararı verecek. Görmezse de muhtemelen; 'hazine yardımından yoksun kalma' kararı verebilir. Bunun yaptırımları bellidir Anayasa’da. O delillerin takdiri Anayasa Mahkemesi üyelerinin işidir artık. Bu yüzden ben bir değerlendirme yapmayı doğru bulmuyorum. Evet kamuoyu önünde, TV’lerde filan bunlar tartışılıyor ama doğru şeyler değil. Çünkü HDP kapatma davası şu an görülmekte olan bir davadır ve bu davayla ilgili kamuoyu önünde; 'Şöyle oldu, böyle oldu, kapatılmalıdır' filan mealinde yorumlar yapılması da Anayasa'ya aykırıdır. Görülmekte olan bir davanın yasama organlarında dahi görüşmesi yapılamaz diyor Anayasa'nın 136. maddesinde. Mahremiyet diye bir kavram vardır. Şu anda bu kavrama aykırı bir durum var ortada. Görülen bir davayla ilgili her şeyin konuşabildiği mecliste dahi konusu edilemezken, televizyon kanallarında hukukçu ya da değil fark etmez insanlar nasıl yorum yapabiliyor, anlayabilmiş değilim.

        Ayrıca... ‘Masumiyet Karinesi' diye bir şey vardır hukukta. Elimizde delil yokken, kuru sıkı konuşmak, ekranlardan, köşelerden ahkam kesmek, karar mercii imiş gibi yargıda bulunmak mahkeme üyelerinin etki altında, baskı altında kalmasına neden olabilir. O yüzden ben bu tür yorumlara girmiyorum. Kimsenin de girmemesi gerektiğini düşünüyorum. Tartışmaları bir kenara bırakıp; ‘Takdir artık AYM’nindir’ deyip, sonucunu beklemeliyiz.

        Mahkeme kararı verdikten sonra pek tabii ki kararla ilgili yorum yapabiliriz. Ancak bir anayasacı olarak şunu söylemek isterim ki; Şu anda yapılan tüm yorumlar Anayasa’ya aykırıdır!”

        Özetle Yüzbaşıoğlu’na göre bu davayla ilgili hiç kimsenin artık konuşmaması, yorum yapmaması Anayasal bir zorunluluk.

        Tabii bu arada davanın teknik olarak ne zaman sonuçlanacağını da sordum.

        O konuda hukukçuların; “Uzun sürer” genel kanaatinin aksi yönünde bir yorum yapıyor.

        “Belli bir süre yok Anayasa’da da, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş kanununda da ama bu davanın çok süreceğini zannetmiyorum. Bu sadece hukuki bir söylem değil. Geçmiş benzer davaların sürelerinden yola çıkıp yapıyorum bu değerlendirmeyi. Burada da benzer bir süre içerisinde sonuçlanır bence dava…”

        Gelelim şimdi davanın diğer boyutuna…

        Yani siyaseten bulduğu karşılığa…

        Bir kere şunu söylemek isterim ki; Bu davanın iddianamesinin kabulü bile HDP seçmeninin bir kez daha konsolide olmasına yetti.

        Ama konsolide olan sadece HDP seçmeni değil.

        Milliyetçi, ülkücü seçmen ile ilgili de aynı durum söz konusu.

        İddia ediyorum; İddianamenin kabul edilmesi hususunda MHP’nin izlediği ısrarlı politika kesinlikle MHP’ye büyük kazanç sağladı/sağlayacak...

        Ben MHP’ye küskünler için bir geri dönüş bileti olduğuna inanıyorum bu davanın başlamış olmasının.

        Bugün bir anket yapılsa partinin oy oranının birkaç ay öncesinin üzerinde bir seyirde olduğu görülecektir.

        Merkez sağda, ortada ya da solda olan siyasi partilerin neyi kazanıp kazanamayacağı ise davanın sonucuna bağlı olarak belirlenecek.

        HDP’nin kapatılmaması halinde oy veren seçmen kesintisiz bir biçimde partisini desteklemeye devam edecektir ama şu da kesin ki; Aksi durumda da o seçmenin yöneleceği adres kapatma davasına başından sonuna kadar net tavır almış bir adres olacaktır.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Kusura bakmayın ama ben anlamadım!

        Kusura bakmayın ama ben anlamadım!
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabine sonrası yaptığı; "Müzik kısıtlamasını da 24.00'e çekiyoruz" sözleri hemen ardından da; "Kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur" ifadeleri başta müzisyenler olmak üzere muhalefetin ve müzikseverlerin tepkisini topladı.

        Sosyal medyada epeyce gündem olan konu üzerine ben de bir şeyler yazıp tepki göstermek istedim ama…

        O sözlerle tam olarak neyi yasakladığını daha doğrusu neyi kastettiğini tam anlamadım…

        Misal… Evde gece 12’den sonra bangır bangır müzik dinlemek mi yasak?

        Yoksa konserler başta olmak üzere restoranlarda, gece kulüplerinde canlı ya da banttan müzik mi yasak?

        Eğer kastettiği ilki için ise sorun yok çünkü o zaten yasak!

        Yasaktan da öte ayıp!

        Komşular rahatsız oluyor diye gece 12’den sonra bırakın müzik filan dinlemeyi televizyon izlerken bile sesini kısıyoruz biz.

        Ancak kastettiği ikincisi ise her bakımdan tuhaf…

        Şöyle; Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde binlerce çalışanı olan ve 1 buçuk yıldır kapalı olan eğlence sektörüne alenen darbe indirmek manasına gelir bu yasak.

        Zaten canlı müzikle müşterilerine hizmet veren bu tür mekanlarda müzisyenler, sanatçılar geç saatlerde sahne alıyor.

        Eğer 12'den sonra müzik yasak olursa...

        Dört gözle kısıtlamaların tamamen bitmesini bekleyen işletmeler ne yapacak bu durumda?

        Daha da fenası tam da yaz sezonunun başındayken bu yasaktan en çok zararı turizm sektörü görür.

        İnsanların bir kısmı sadece deniz, kum, güneş için gidiyor olabilir ama bir kısmı da bütün senenin negatifliğini üzerinden atmak, çılgınlar gibi eğlenmek için tatile gidiyor.

        Mesela böyle bir yasak varsa o zaman tatil yörelerindeki gece kulüpleri, eğlence mekanları ne yapacak?

        Çoğu zaten gece 10’dan sonra başlıyor olaya…

        Gençler sabaha kadar dans ediyor o tür mekanlarda.

        Açılmayacak mı şimdi o mekanlar?

        Ya da işletmeciler; “zamanın ruhuna” ayak uydurup geceyi gündüze mi çevirecekler?

        Akşam 5’te başlayıp gece 12’ye kadar mı ayar yapacaklar?

        Çok acayip bir durum bu.

        Valla onlar da kusura bakmasınlar ki; Ne için, neye hizmet, hangi kafayla alındı bu yasak...

        Ben de bunu anlamadım!

        Diğer Yazılar