Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Sürü psikolojisi” bir kez daha devrede…

        Dün güne merhaba dediğimde telefonumda bir mesaj…

        “Ekim ayı gelmeden herkesin zatürre aşısı olması lazım. Hiçbir yerde yok! Lütfen bunu gündeme getir. Sağlık Bakanlığı acilen çözüm bulmalı bu soruna!”

        “Bakayım” dedim…

        Ama daha bakamadan ikinci bir mesaj…

        “Sevo acilen zatürre aşısı olmam gerekiyor. Çünkü biliyorsun astım hastasıyım. Çalmadığım kapı kalmadı. Ne devlette ne de özelde aşı yok! Allah rızası için tüm kredini kullan ve bana bul bu aşıyı!”

        Yine; “Tamam bakayım” dedim. Ve evden çıkıp ofise geldim. İlk hedefim tabii zatürre aşısının niye olup olmadığını araştırıp yazmak. Ancak daha masama yeni oturmuş kahvemi yudumluyordum ki karşımda fakülteden arkadaşım Leyla. Sağlık sektöründe basın ve halkla ilişkiler alanında çalışıyor. İstanbul’da tanımadığı hastane, sağlık kuruluşu neredeyse yoktur. Bizim katta bir başkasını ziyarete gelmiş aslında. Ağzında iki kat maske panikle odama girdi. “Sevilaycığım… Bu aşı sadece devletin kontrolünde yapılıyor. Çok acil yaptırmamız lazım ama benim çalıştığım hastane dahil hiçbir yerde zatürre aşısı yok! Devlette de yok! Ne yapacağız bilemiyorum…”

        SÜRÜYE TAKILDIĞIM ANDIR O AN!

        Sağlık sektörünün tam göbeğinde olan arkadaşımı da zatürre aşısı konusunda panik ve de stresli görünce… Bende başladı tabii aynı kaygı.

        REKLAM

        İşte o an itibarı ile ben de takıldım; “Eyvah! Zatürre aşısı yok!” sürüsünün peşine ve hemen telefonlara sarıldım. Sağlık Bakanlığı’nda çalışan bir arkadaşımı aradım. Ama aynı panikle! “Herkesin zatürre aşısı olması lazımmış. Ama aşı yok! Hiçbir yerde bulunamıyormuş. Annem 80 yaşında ve en önce ona yaptırmam lazım. Sonra da bir astım hastası arkadaşıma. Sonra kendime, oğluma, arkadaşlara…”

        “Yav dur bi! Niye bu kadar paniksin? Sakin ol ” dedi…

        Sonra da tek tek durumu izah etti. Ancak arkadaşım hekim olmadığı için ondan dinlediklerimi sizlere anlatmam doğru olmazdı. Bir bilim insanının zatürre aşısı ile ilgili bu duyduklarımı onaylaması gerekiyordu. Bunun üzerine Bilim Kurulu Üyesi Serhat Ünal Hoca’yı aradım. Hani derler ya! Bir dokun, bin ah işit diye. Artık nasıl bunalmışsa hoca; “Eyvah! Zatürre aşısı yok!” diyerek feveran edenlerden. Tabir-i caizse ağzını açtı, gözünü yumdu. İşte kendisi de koronavirüse enfekte olan Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal’ın “Eyvah! Zatürre aşısı yok! Öldük, bittik” diyenlere anlattıkları… Kelimesi kelimesine paylaşıyorum sizlerle…

        BİLGİ KİRLİLİĞİ, GEREKSİZ ENDİŞE

        “Tam anlamıyla bir bilgi kirliliği, kargaşa ve gereksiz panik yaşanıyor! Çünkü Covid öncesi ile Covid sonrası arasında zatürre aşısı yapılması gereken insanlar üzerinde bir değişiklik yok! Biz yıllardır, en az 10 senedir belli zamanlarda; 'Aman zatürre aşısı olun… Aman influenza aşısını olun' diye söyleniyoruz. Toplumda bir farkındalık da yaratamadık. Dünyada zatürre aşısı mesela ABD’de 65 yaşın üzerinde yüzde 60’lara ulaşmışken Türkiye’de yüzde 1 oranında! Varın siz hesap edin. Çünkü bizde erişkin aşı kavramı daha yeni yeni yerleşiyor. Anlatamadık, önemsetemedik… Sağlık Bakanlığı gerekenleri yaptı ve 2016 yılında aşı merkezlerine, aile sağlığı merkezlerine bu aşıyı temin etti ve dedi ki;

        ’65 yaşın üzerinde olanlar ya da bu yaşın altında olup da altta yatan şeker hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaciğer yetmezliği, sol kalp yetmezliği, kanser tedavisi görenler gibi hastalıkları olanlar bu aşıyı gidip ücretsiz devlet sağlık kuruluşlarında yaptırsınlar diye söylendi. Bundan sonra bile pek bir farkındalık olmadı. Bir kıpırdanma olmadı. Şimdi Covid zamanında ama… Covid zatürre yapıyor ya! Bu aşının adı da zatürre aşısı ya! Birkaç TV kanalında da birkaç arkadaşımız da; 'Zatürre aşısı yaptırsanız iyi olur' dedi ya! Bir anda panik başladı halkta. Sağlık merkezlerine yığılma oldu.

        REKLAM

        Planlı, programlı şekilde gidilirse devletin elinde yeterince aşı varken bu gereksiz hevesten dolayı Aile Hekimleri Merkezlerinde, aşı merkezlerinde aşı eksikliği çıktı ortaya. Bu gerçek bir eksiklik değil ama! Tek nedeni halkın panik olup merkezlere yığılmasından kaynaklı. Çünkü Türkiye’nin elinde milyonlarca aşı stoğu var.

        ZATÜRRE AŞISI TÜRKİYE'DE ÜRETİLİYOR

        Ve bu aşı dünyada 3 yerde üretiliyor. Bu fabrikalardan bir tanesi Türkiye’de! Yani eksikliği söz konusu olamaz bu aşının bizim ülkemizde. Paniğe gerek yok. Çünkü istenilse 85 milyonu aşılayabilecek bir kapasitesi var Türkiye’nin!

        Yanlışlık şurada; Elde yeterince aşı var ama depolarda bu aşılar. Merkezlere daha önce gönderilmiş aşılar bitti. Şimdi sevkiyatı için düzenleme yapılıyor. Ayrıca bu aşıyla ilgili acele edecek bir durum da yok! Gereksiz bir panik var halkta. Çünkü bu aşının bir zamanı da yok. Bugün de olur. Yarın da olur. Sonra da olur. 10 yıldır diyorduk biz 'Bu aşıyı yaptırın, yaptırın' diye ama kimse bizi dinlemiyordu. Şimdi paçaları tutuştu milletin.

        İkinci bir yanlışlık ise zatürrenin türü ile ilgili. İkisi de zatürre ama bu aşı pnömokok aşısı… Pnömokok bir bakteri. Bambaşka bir mikrop yani! Ve Covid’in yaptığı zatürreyle de alakası yok! Vatandaş sanıyor ki bu aşıyı yaptırınca Covid’den koruyacak. Yok böyle bir şey! Covid’in yaptığı zatürre bambaşka bir zatürre.

        Sadece şu faydası olur bu aşının Covid ile ilgili. Bir kişi aynı anda hem Covid hem de pnömokok zatürre olursa hastalığı daha ağır geçirir. O nedenle bazı bilim insanları bu aşının yapılmasını tavsiye ediyor. Ama bu tavsiye üzerine panik olmanın; 'Aman hemen bugün yaptırayım! Covid var, ölürüm, biterim' falan demenin ve sağlık sistemini kilitlemenin de manası yok. Herkese yetecek aşı var. Acelesi de yok ayrıca çünkü mevsimsel bir hastalık da değil pnömokok zatürre. Bütün bir yıl boyunca olabilir bu aşı.

        Öncelikle 65 yaş üzeri vatandaşlarımızın yaptırmasını öneriyoruz. O da hemen bugün, yarın olmalı demiyoruz. Aşı yapılacak merkezler sıraya koyuyor vatandaşlarımızı ve sistem dahilinde isteyene bu aşıyı da yapıyor. Bu durumda; 'Eyvah! Aşı yok! Öldük, bittik, mahvolduk!' demek gerçekten manasız ve gereksiz bir panik! Ayrıca yineliyorum… Bu aşı pnömokok denilen bir bakteri var. Ona çare buluyor. Covid bir virüs, bu bir bakteri! Covid ortaya çıkana kadar kimse yaptırmıyordu. Ne oluyordu? Pnömokok zatürreden dolayı daha fazla insan mı ölüyordu?

        REKLAM

        PNÖMOKOK ZATÜRRE ÇOCUKLUK AŞISIDIR!

        Pnömokok zatürre çocukluk yıllarından itibaren görülmeye başlar. O nedenle çocukluk çağı aşılarının içerisinde de vardır. Son 10 yıldır her yeni doğan çocuğa bu aşı yapılıyor. Bu hastalık 5 yaşına göre biraz yüksek seyreder sonra düşer ve 65 yaşından sonra artar! Ya da altta yatan saydığım hastalığı olanlarda artar.

        Buna rağmen yineliyorum; 'Aciliyeti yok!' İlla hemen bu aşıyı yaptıracaklar diye bir şey yok. Boşuna sistemin üzerine yük bindiriliyor.

        Bakın… Tekrarlıyorum… Bu aşı Covid’den falan korumaz! Covid’in bulaşmasından ya da hastalık yapmasına engel olmaz! Sadece pnömokoktan korur. Covid ile hiç alakası yok! Başka bir mikrobun aşısı. Tek faydası iki hastalığın bir arada yaşanmasına engel olur. Ayrıca… Covid var diye herkes pnömokok olacak diye bir şey yok ki! Son olarak şunu söyleyeyim; Bu aşıyı yaptırması gerekenler 65 yaş üzeri vatandaşlarımız ve yukarıda saydığım hastalıkları olanlardır. Geri kalan kesimin yaptırmasına gerek yok! 65 yaş üzeri vatandaşlarımız ile söylediğim endikasyonları olanlar Aile Hekimliği’ne müracaat etsin. Ve aşı sırasını beklesin. Eczanelere koşmaya; 'Torpil bulup aşıyı yaptırayım, aşı merkezlerinin önünde yatayım' falan demeye ve sağlık sistemini kilitlemeye gerek yok! “

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Veteriner Hekimleri niye kızdırmışım?

        Önceki gün İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni alakadar eden bir yazı kaleme aldım.

        Ve üniversite senatosunun almış olduğu karar gereği bundan böyle hukuk fakültesi mezunu olmayanlara da ALES sınav sonucu ile İstanbul Hukuk Fakültesi’nde yüksek lisans veya doktora yapma hakkı verildiğini aktardım.

        Ve söz konusu bu skandal kararın ne anlama geldiğini anlatmak için de Veteriner Hekimliğini örnek olarak gösterdim. Amacım birbiri ile alakasız iki meslek grubu üzerinden İstanbul Hukuk Fakültesi’ne dahası Türk Hukuk sistemine yapılamaya çalışılan kötülüğü anlatmaktı.

        Niyetim asla ve keza Veteriner Hekimliği küçümsemek ya da bu bilim alanını hukuk biliminden aşağıda göstermek filan değildi.

        Kaldı ki aynı yazıda Edebiyat, Mühendislik, İlahiyat diyerek başka meslek gruplarını da sıralamıştım.

        Ancak niye bilmiyorum…

        Onların hiçbirinden değil sadece Veteriner Hekimlerden yazıma tepkiler aldım. Twitter’da bu tepkiler çok yoğundu ancak hem bağlı olduğum kurumun ilkeleriyle ters düşmemek hem de 140 karakterlik bir mesajla incindiklerini söyleyen veteriner hekimlerin gönlünü kazanmak adına cevap vermedim. Bunu bir yazıyla yapmanın daha uygun olacağını düşündüm.

        TÜRK VETERİNER HEKİMLERİ BİRLİĞİ'NDEN TELEFON

        Bu arada Türk Veteriner hekimleri Birliği Merkez Konseyi Genel Sekreteri Haluk Aşkaroğlu da tarafıma ulaştı.

        Yazımda meslek gruplarını örnek göstermede asla bir art niyet olmadığını dilim döndüğünce ifade etmeye çalıştım Haluk Bey’e. Ve ne demek istediğimi tam olarak anlatmak adına da durumu tersine çevirdim ve şöyle bir soru sordum Sayın Aşkaroğlu’na;

        “Çok yüksek puanlarla girilen hem de 5 yıl büyük emek sarfedilerek mezun olunan bir bölümdür Veterinerlik Fakülteleri. Mevzuat değişse ve YÖK dese ki; Bundan böyle hangi bölümden mezun olduğu mühim değil. Dileyen herkes ALES puanıyla Veterinerlik Fakültelerinde lisans ya da doktora yapabilir ve dolayısıyla sonrasında da bu fakültelerde öğrencilere ders anlatacak statüye kavuşabilir! Mesela Hukuk Fakültesi bir mezunun… Sonradan hayvanlara olan sevgisi ve ilgisi dolayısıyla Veteriner Hekimliğe merak sarması ve bu meraktan dolayı da doktorasını herhangi bir Veterinerlik Fakültesi’nde tamamlaması… Hak kazanıp derslere girmesi ve yıllarca dirsek çürütüp o fakülteye girmiş Veteriner Hekim adaylarına hayvan bakımı, tedavisi ile alakalı konularda ders verecek olması ve bu konularda ahkam kesmesi… Nasıl karşılarsınız?”

        “Elbette ki kabul edilemez böyle bir durum!” cevabını verdi. Edilmez de zaten… Her bilim kendi alanında kıymetlidir ve bu alanlarda var olmak isteyen öğrencilere de ancak ve ancak köklü eğitim almış eğitimcilerin ders anlatması bir zorunluluktur! Bu arada…

        VETERİNER HEKİMLİK BÜYÜK SORUNLARLA BOĞUŞUYOR

        İyi dostluklar kavgayla başlar…

        Sayın Haluk Aşkaroğlu o telefonu yazıma dair serzenişlerini iletmek, belki de kavga etmek için açmıştı ama olmadı.

        Daha güzeli oldu. Sohbetimiz bir yerde onların mesleki sorunlarına geldi. Dinleyince öğrendim ki çok ama çok dertli bir alan orası da…

        İşte Veteriner Hekimliğin o dertleri ve çözüm önerileri…

        * Veteriner Fakülteleri açılmamalı! Yeni fakülteler açmak yerine, mevcut fakültelerimizin uluslararası denkliğinin onaylanması için çaba harcanmalı ve veteriner fakültesi açmak için uluslararası düzeyde kabul gören asgari standartlar oluşturulmalıdır.

        * Mevcut fakülte sayıları azaltılmalı veya coğrafi olarak uygun olanlar arasında birleştirmeler yapılmalı, ÖSYM sınavlarında Veteriner Fakültelerine giriş için taban puan oluşturulmalı.

        * Konuya ilişkin kararlar alınırken, 6343 sayılı Kanun’a göre kurulmuş kamu kurumu niteliği olan, tüzel kişiliğe haiz, kendine bağlı 56 Bölge ve İl Odası ile veteriner hekimlik mesleğini ve sayıları 30 bini geçen veteriner hekimleri yasal olarak en üst düzeyde temsil eden Türk Veteriner Hekimleri Birliği olmak üzere, ilgili tüm paydaşların fikir ve görüşlerine baş vurulmalıdır.

        * Tek Sağlık kapsamında Tek Sağlık Yasası çıkarılarak yasal ve yapısal düzenlemelere bir an önce başlanmalı.

        * Sağlık Bakanlığı bünyesinde taşra yapılanmasını da içeren Veteriner Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ihdas edilmeli.

        *Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde mevcut yapı yerine, uluslararası yasalar ile tarafı olduğumuz uluslararası antlaşmaların gereği olan hayvan sağlığı, gıda güvenliği, veteriner halk sağlığı ve hayvan refahının bir bütün olarak yürütüleceği, merkezden taşraya emir komuta zincirinin kesintiye uğramaksızın çalışacağı tek ve bağımsız bir Veteriner Otoritesi, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ihdas edilmelidir.

        * Ülkemiz genelinde norm kadro çalışmalarının biran önce yapılarak, kamu yararını da dikkate alarak, Tarım ve Orman Bakanlığına, Sağlık Bakanlığına ve Belediyelere Veteriner Hekim alımı yapılması isabetli olacaktır. Yerel yönetimler keyfi uygulamalar ile değil, yasanın verdiği görevleri etkin kadrolar ve imkânlar ile yerine getirmelidir.

        * Büyükşehir Belediyelerinde Veteriner İşleri Daire Başkanlıklarının oluşturulması, il ve ilçe belediyelerinde Veteriner İşleri Müdürlüklerinin oluşturulması, ilçe belediyeleri için Veteriner Hekim istihdamının zorunlu olmalı.

        * Anayasa Mahkemesinin 2006/111-112 gerekçesi kararı da dikkate alınarak Anayasanın eşitlik ilkesi kapsamında ve yasal olarak sağlık sınıfında olan Veteriner Hekimlerinde,03.08.2018 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan 7146 sayılı kanun ile Sağlık çalışanlarına uygulanmakta olan yılda 2 ay fiili hizmet zammı uygulamasından yararlandırılması. Yine aynı kanunla, Emekli beşeri hekim ve diş hekimleri için yapılan iyileştirmelerden de emekli veteriner hekimlerin yararlandırılması için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.

        * Hayvan ve halk sağlığı çalışma ortamlarında şiddetin önemli bir risk faktörü haline gelmesinden dolayı meslektaşlarımıza yönelik sözlü ve fiili saldırılara karşı 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda sağlık çalışanlarına şiddete yönelik yapılan değişiklikle ‘Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele ilişkin kasten işlenen suçlarda takip yükümlülüğünün cumhuriyet savcısına verilmesi’ konusu veteriner hekimleri de kapsamalı, yetkili ve sorumlular şiddeti doğuran ve yaygınlaşmasını sağlayan nedenler üzerinde yeterince durmalı, şiddet sahiplerine en ağır ceza uygulanmalıdır.

        * Veteriner Hekimliğinde uzmanlık konusundaki eksikliklerin bir an önce giderilerek, ihtiyaç duyulan uzmanlık eğitimlerinin hakkıyla ve en azından gelişmiş ülkelerdeki örneklerine uygun şekilde yapılarak uzman veteriner hekimlerin yetiştirilmesi ve ülkeye hizmetlerinden yararlanılması bir gerekliliktir.

        * Cumhurbaşkanlığımızda mevcut olan, Sağlık ve sosyal Politikalar ile yeni oluşturulan Gıda, Tarım, Orman ve Hayvancılık Politikaları Kurullarında veteriner hekimlere yer verilmeli.

        * Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile bazı kanun hükmünde kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kapsamında yer alan “Yüksek Danışma Kurulu Oluşumuna” kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan Türk Veteriner Hekimleri Birliği dahil edilmeli.

        * Ulusal Beslenme Konseyinin daimi üyeleri arasında Veteriner Hekimlik mesleğini en üst düzeyde temsil eden Türk Veteriner Hekimleri Birliği bulunmalı.

        * Ulusal Beslenme Konseyi Bilim Komisyonunda veteriner hekim öğretim üyelerine yer verilmelidir.

        Diğer Yazılar