CHP Antalya'da Akaydın travmasını aşabilecek mi?
Dün AK Parti’nin Antalya Büyükşehir Belediye Başkan adayı ve ilçelerin aday tanıtım toplantısı vardı.
2019’da da yoluna Menderes Türel’le devam etme kararı alan AK Parti’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mihmandarlığında yapılan bu tanıtımına davetliydim.
Tabii davet AK Parti ve adayı Türel tarafından yapılmıştı ama ben yine de “31 Mart’ta sonuç ne olur”u doğru öğrenebilmek adına etrafı olabildiğince kolaçan etmeye gayret ettim.
Bir kere şunu baştan söyleyeyim…
Şaşırtıcı ama CHP nasıl olmuşsa, nasıl becerebilmişse Antalya’da gerçekten de olabilecek en doğru adayı çıkarmış.
Tanımıyorum kendisini… Tanışırız bir gün inşallah ama Antalya’da edindiğim izlenimler neticesinde gördüğüm kadarıyla uzun zamandır Konyaaltı ilçesinde Belediye Başkanlığı yapan Muhittin Böcek’in CHP’den Büyükşehir adayı gösterilmiş olması isabetli bir seçim olmuş.
Her kesimde sevilen, sempati duyulan bir isim Muhittin Böcek ve bu isimle CHP’nin kazanma olasılığı da yok değil.
Var ama bazı araştırma şirketlerinin de iddia ettiği gibi bir kesinlik de söz konusu değil.
Aksine sürekli karşı tarafın aleyhine kullandığı Mustafa Akaydın ismi nedeniyle bir dezavantaja sahip.
Bazılarınız diyebilir ki; “Ne alakası var Mustafa Akaydın ile Muhittin Böcek’in?“
Aslında yok ama 2009 yılında “Antalya’yı dünyanın en gözde turizm kenti yapacağım” iddiasıyla koltuğa oturup bırakın gözde yapmayı, üçüncü sınıfa indiren Akaydın nihayetinde CHP’li bir belediye başkanıydı.
Çok samimi söylüyorum -ki bu yazdıklarımı Antalya da yaşayan CHP’li seçmen de onaylayacaktır- Akaydın ismi acayip bir travma yaşatmış Antalyalıya…
Hangi partiden olursa olsun... Bu ismi sorduğunuz anda insanların bir anda yüzleri değişiyor ve şu minvalde cümleler kuruluyor; “Koskoca profesör dedik… Verdik güzelim memleketi… Adam 5 yıl koltukta oturdu ama o kadar kötü yönetti ki Antalya’yı 15 yıl geriye götürdü!”
Diyeceğim şu ki; o kadar kötü ve berbat bir belediyecilik bırakmış ki arkasında Akaydın, ardından gelecek herhangi bir CHP’linin kötü imajı silmesi için adeta kılı kırk yarması gerekiyor.
Ki duyduğum kadarıyla Muhittin Böcek’in de durumu tam olarak buymuş.
Mesela birkaç esnafla konuştum.
Böcek’in bu konuda sarf ettiği eforu anlattılar bana.
Açıkçası acıdım kendisine.
Çünkü diyorlar ki; “Adamcağız seçmenin karşısına her çıktığında Akaydın ismi nedeniyle zora düşüyor. Seçmen ‘Sen ne yapacaksın Başkan? Projelerin nedir?’ demeden Akaydın dönemindeki saçmalıkları koyuyor önüne. O da o dönemin hesabını vermekten kendi gelecek projelerini anlatmaya fırsat bulamıyor!”
Sözün özü; CHP’nin adayı güzel aday ama ayağında çıkarmakta epeyce zorlandığı Akaydın diye bir pranga var.
Eğer kampanyasında bu prangadan kurtulmayı başarabilirse Antalya’yı yeniden CHP’ye kazandırabilir.
Ancak çok kolay değil tabii bunu da başarması zira rakibi Menderes Türel ve partisinin de kampanyada kullandıkları ana koz, Antalyalılar için kabus dönem olarak görülen Mustafa Akaydın’ın o berbat 5 yıllık dönemi…
***
Hiçbir başarı tesadüf değildir!
Hep diyorum; “Beğenin veya beğenmeyin… Doğru bulun veya bulmayın ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasette çok üstün akla sahip bir lider olduğunu kabul edin lütfen!”
Bunu böyle söylediğim için biliyorum ki şimdi bir sürü abuk sabuk yorumlar yapılacak yine bendenizle ilgili ama sorun değil.
Çünkü benim için asıl önemli olan anlatmak istediğimi ideolojik körlükle değerlendirenlerin değil, objektif ve iyi niyetli olanların düşünceleridir.
Size bariz bir örnek sunacağım bu konuda ne demek istediğimi anlamanız için.
Dün bir grup gazeteci Antalya’daydık.
Bir yandan görücüye çıkarılan AK Parti’nin adaylarının tanıtımlarını izliyorduk ama bir yandan da, kalesi olarak bilinen İzmir dahil birçok yerde hâlâ adaylarının kim olduğunu belirleyemeyen CHP’nin Parti Meclisi’ni takip ediyorduk.
Yani bir kulağımız AK Parti’nin Antalya adaylarını seçmenine takdim eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’daydı, bir diğeri ise CHP’nin kavgalı, gürültülü, bol istifalı PM toplantısından sızan haberlerdeydi…
Şöyle bir şey oldu değerli okurlarım dün.
Ankara’da ana muhalefetin lideri Kemal Kılıçdaroğlu MYK’dan çıkarttığı bir ismi kavga gürültü ile Parti Meclisi’nde onaylatmaya çabalarken, uğraşırken…
Antalya’da ise teşkilatına seslenen AK Parti Genel Başkanı sandık kurulu üyelerinin takibini bile bizzat kendisinin nasıl yaptığını anlatıyordu.
İnanamadık kulaklarımıza duyunca.
Meğer bir gece evvel İstanbul’da, üstelik de saat gece 12’den sonra İstanbul’daki sandık görevlilerinin listelerinden rastgele seçtiği 10 kişiyi telefonla arayıp, o kişiye hangi sandıkta görevli olup olmadığını sormuş.
Hani bilmeselerdi ne olurdu bilmiyorum ama Allah’tan aradıklarının tamamı doğru cevap vermiş.
Bunu anlatıp, sonra da salondaki Antalyalıları; “Kim, nerde, hangi sandıkta görevli mutlaka bilmelidir. Rehavete kapılmayın, bir gece ansızın sizlerden birinin de telefonunu çaldırabilirim!” diyerek uyarması üzerine üyelerinin panikle telefonlarına sarılıp görevli oldukları sandık numaralarına yeniden göz atmaları görülmeye değer bir manzaraydı…
Hülasa…
Erdoğan’ın siyasette bir dahi, usta olduğu gerçeğini söylerken anlatmak istediğim şey buydu işte.
Asla bırakmıyor disiplini elden.
Ve asla tesadüflere terk etmiyor partisinin siyasetini.
Sadece kazanmaya odaklı bir siyasetçi.
Düşünün…
İç siyaseti geçelim, dünya siyasetinin tam göbeğinde yer alıyor bu lider.
Kah geriliyor, kah geriyor…
Ama bu arada gecenin bir yarısı; “İstanbul’da ki teşkilat nasıl çalışmış, sandıkları emanet ettiğimiz insanlar sorumluluklarının farkında mı değil mi?” diyerek eline telefonunu alıp test ediyor bu durumu!
Lütfen bu verdiğim örneği samimiyetle muhakeme edin ve bunun siyasi dehalık olup olmadığına siz karar verin!
***
Konuşmaktan korkmayalım!
Antalya AK Parti İl Teşkilatı tarafından düzenlenen akşam yemeğinde gazeteciler de aynı masaya oturtulmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması bitip de yemek faslına geçilince tabii biz gazeteciler de aramızda laflamaya başladık.
Nerden aklına geldi, nasıl geldi bilmiyorum… Bir hinliği tuttu yine galiba ve Ertuğrul Özkök bendenize dönüp küt diye; “Sevilay Suriyeliler ile ilgili yazıların çok iyiydi ama çok başın ağrıdı değil mi?” falan deyince masa bir anda tartışma programı formatına dönüştü.
Yaklaşık yarım saat sürdü bu tartışma. Masadaki herkesin birbirinden farklı düşünceleri vardı ama herkes düşüncesini bir biçimde ve de çok güzel ifade etti.
Harareti bol ama verimli bir tartışma oldu.
Peki kimler vardı ben ve Özkök dışında bu tartışmaya dahil olan…
Mahmut Övür, Nagehan Alçı, Ali Eyüboğlu, Murat Çiçek, Nermin Yurteri ve Nazlı Çelik…
Şöyle söyleyeyim…
Ortak bir fikirde bulaşamadık Suriyeliler konusunda tamam ama hepimiz de gayet mutlu olduk tartışmadan.
Çok keyif aldık.
Ve nihayetinde bir kez daha anladık ki; “Konuşmak gerçekten iyi geliyor insana…”