O savcı beni aradı...
FETÖ’nün azgın mensubu eski savcı Zekeriya Öz’ün firarına dair verdiğim ayrıntı hayli ses getirdi. Ve Öz hakkında terör propagandası yaptığı iddiasıyla gözaltı kararı aldırtan ancak HSYK Teftiş Kurulu’nda görevli bir başmüfettişin telefonu nedeniyle kararı uygulamayan o savcı beni aradı.
Halen İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nda Basın Savcısı olarak görev yapan Umut Tepe, yazdıklarımın harfi harfine doğru olduğunu teyit etti, ancak yazdıklarımın kamuoyunda yanlış anlaşılmaya neden olduğunu ifade ederek bir ekleme yaptı. Aynen aktarıyorum efendim:
“Öz hakkında firarından birkaç gün önce terör propagandası yaptığı iddiasıyla soruşturma açtığım ve gözaltı kararı aldırttığım ve bu kararı uygulama anında o dönem HSYK Teftiş Kurulu’nda görevli bir başmüfettişten telefon aldığım doğrudur. Ve bu telefon dolayısıyla kararı uygulamadığımız da! Ancak şunun altını önemle çizmek istiyorum ve sizden de bu yanlış anlaşılmanın düzeltilmesine yardımcı olmanızı rica ediyorum.
FETÖ ile mücadele konusunda kendimden çok güvendiğim başmüfettiş arkadaşımızın amacı, Zekeriya Öz’ü hakkında uzun zamandan beri devam etmekte olan görevini suiistimal soruşturmasından gözaltına aldırtmaktı. Yani biz o kararı verdiğimiz sırada zaten Öz’le ilgili soruşturma tamamlanmış ve o dosya gereğince de gözaltına alınması kesinleşmişti. Özetle, hukuki prensipleri dört dörtlük uygulama niyetinden başka bir amaç için açılmamıştı o telefon.
Zekeriya Öz o dönem hâlâ HSYK’da görevli olan ve ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklanan üyelerin uyarısı sonucu başına gelecekleri öğrenmiş ve birkaç gün sonra da maalesef yurtdışına firar etmiştir. Ancak bu firarında ne benim, ne de yazınızda adını vermeden bahsini ettiğiniz HSYK Teftiş Kurulu’nda görevli başmüfettiş arkadaşımızın herhangi bir dahli yoktur. Bu firarın sebepleri tamamen istihbarat zafiyetinden kaynaklıdır!”
YÜZDE YÜZ HASSASİYET
Savcı Umut Tepe’nin anlattıkları bunlar efendim. Ben de zaten sayın savcının dediği gibi, gözaltı kararının o gün uygulanamamasının temel sebebinin, Umut Tepe ve başmüfettişin hukuken yüzde yüz doğru işlem yapma hassasiyetinden kaynaklandığını anlatmak istedim. Her iki ismin de FETÖ’ye karşı mücadelede kararlı duruşları herkesin malumu.
ENİS BERBEROĞLU...
NİYE yalan söyleyeyim, çok üzüldüm Enis’le ilgili kararı duyunca. Çünkü gazeteciliğinden önce insanlığını çok sevdiğim bir adamdır Enis Berberoğlu. Beraber çalışmadık hiç ama iş dolayısıyla çok defalar birlikte olduk. Onun için “FETÖ’cü” falan demeye asla dilim varmıyor, varmaz da. Ama bir noktada büyük hataya düştüğünü söylemem gerekiyor.
Kimin gazına geldi, kime kandı Enis bilmiyorum ama MİT TIR’larındaki silahların DEAŞ’a götürüldüğü yönündeki haberlerin bir parçası olmamalıydı. Türkiye’yi teröre destek veren ve yataklık eden bir ülke gibi göstermek ve bütün dünyaya rezil etmek gayesi taşıyan o haberlerin aracılığını yapmamalıydı!
CHP YÜRÜYÜŞÜ...
“SİYASETEN yanlıştır, fikren doğru değildir” denilebilir ama kimse, “CHP’nin ‘adalet için yürüyüş’ eylemi tamamen provokasyon amacı taşıyor” falan diyemez. Çünkü demokratik bir ülkede yaşıyorsak eğer bunun son derece demokratik bir hak olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor.
Ve dahası, bu hakkın hukuk normları içerisinde gerçekleşmesi için de başta devleti idare edenler olmak üzere güvenlik güçleri ve yan unsurları da sonuna kadar sahiplik etmelidir bu eyleme! NOKTA!
KATAR İÇİN DÖVÜŞMEYE DEVAM MI?
Dün bomba gibi düştü gündeme, Katar’ın ABD’yle 12 milyar dolar değerinde uçak alımı için anlaşma yaptığını duyurması. Arkasında ABD’nin olduğu İslam ülkelerinin Katar’a ambargo sonrası, “Katar yalnız değildir! Mazlum Katar’ın yanındayız!” gibi sloganlarla sahiplik edenlerse pek bir şaşırdı bu anlaşmaya. Ben şaşırmadım, hatta, “Olacağı buydu zaten” deyip meseleyi de kapattım kendi cenahımda. Ama sonradan aklıma geçenlerde moderatörlüğünü sevgili Sami Dadağlıoğlu’nun yaptığı TGRT Haber’de katıldığım programda, “Türkiye, Katar’dan önce kendi çıkarlarını düşünmeli. Bizim artık stratejik derinlik hikâyelerini unutup stratejik dostluk politikasıyla hareket etmemiz gerekiyor. Katar için Suudi Arabistan’la, ABD’yle, Bahreyn’le ya da Mısır’la kötü olmaya gerek yok! Katar’la dostluğa devam edelim ama ona ambargo uygulama kararı alanlarla da düşman olmayalım” sözlerim üzerine sosyal medyada yediğim dayaklar geldi.
Şimdi dönüp o dayakçı tayfaya, “Eee ne diyorsunuz arkadaşlar? 12 milyar dolarlık haracı ödeyip meselenin üzerine örtü çeken Katar için başkalarıyla dövüşmeye devam mı tamam mı?” şeklindesormak hakkım değil mi?