Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOCUKLARDA giderek artan obezite artık çok ciddi bir sağlık sorunu. Dünyada her 3 çocuktan 1’i fazla kilolu ya da obez. Bu çocuklar ileriki yaşlarda yüksek tansiyon, Tip 2 diyabet ya da kalp-damar hastalıkları gibi birçok kronik hastalıkların adayı.

        Daha önce bu konuyu yine yazmıştık. Çocukluk çağı obezitesinin artışının arkasında iki önemli neden olduğunu, çocukların giderek daha az hareketsiz yaşamı tercih ettiklerini ve giderek daha kötü beslendiklerini söylemiştik.

        Kısa süre önce bir kantin işletmecisinden mektup aldım. Konuyu kendi bakış açılarından değerlendiriyor ve sorunlarını anlatıyor. Doğrusu bu mektuptan ben de çok şey öğrendim.

        HAREKETSİZ YAŞAM MI, KÖTÜ BESLENME Mİ DAHA ETKİLİ?

        Aralık ayında Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi ortaklaşa çocukluk çağı obezitesiyle ilgili İstanbul’da toplantı düzenlediler. Toplantı Cumhurbaşkanlığı’nın himayelerinde yürütüldü.

        Toplantının ana iki konusu; çocuklara daha hareketli bir yaşam için gerekli koşulları hazırlamak, ikincisi daha sağlıklı beslenme programı için önlemler almak. Tartışmalar sonunda sorunun birinci ayağında görüldü ki, çocuklarda aktivitenin artırılması için sadece çocukların oyun oynayabileceği, koşacağı yeşil alanlar, parklar, yürüyüş yolları açmak yeterli olmuyor.

        Türkiye’de çocuklar arasında akıllı telefon, iPad, bilgisayar kullanımı ve kullanım süresi hızla artıyor. Çocuklar, okul süresi dışında kalan zamanlarının, hatta uyku saatlerinin önemli bir bölümünü bilgisayar oyunları, akıllı telefon, biraz daha büyükler de sosyal medyaya ayırıyor.

        Bir çalışma, 10-15 yaş arası çocukların bilgisayar ve akıllı telefonlara ayırdıklarını sürenin günlük 4 saati aştığını gösteriyor. Bu sorun sadece hareketsiz bir yaşam değil, çocukların ruhsal sağlığını da olumsuz olarak etkiliyor.

        ÇOCUKTA ŞEKERLİ GIDA TÜKETİMİ ARTIYOR

        Ancak çocukluk çağında obezitenin artış hızını sadece hareketsiz yaşamla izah etmek mümkün değil. Çok değil 2000’li yıllarda % 5’ler civarında olan obezitenin bugün ikiye katlanmasında hareketsiz yaşam kadar, hatta ondan daha da fazla sağlıksız beslenmenin rolü çok büyük. Çünkü daha önce de yazdığım gibi bundan 20 sene önce de çocuklar okula servisle gidiyordu, sokağa ve parka çıkamıyordu ama obezite % 100 oranında arttı.

        Çocukluk çağında obezitenin artışında işlenmiş gıdaların, şekerli gıda ve içeceklerin, giderek daha fazla yayılan fast-food alışkanlığının önemi çok büyük. Yapılan çalışmalar, yiyecek içecek reklamlarının % 80’inden fazlasının hedef kitlesinin çocuklar olduğunu gösteriyor. Bu reklamlar toplumsal beslenme kültürünü de ciddi olarak etkiliyor.

        OKUL KANTİNLERİ OBEZİTEDEN NE KADAR SORUMLU?

        Çocuklarda yeni beslenme kültürünü etkileyen yerlerden birisi okul kantinleri. Okulda ev yemekleri yok, kantinlerinde kısa bir süre içinde karnını doyurabileceği fast-food ile tanışıyor.

        Tamamı olmasa da önemli bölümünde kantinlerde yiyecekler sağlıksız koşullarda satılıyor. Yiyeceklerin önemli bölümü yüksek karbonhidratlı beyaz undan yapılmış, nişastalı, yağlı, kalorisi yüksek gıdalar.

        Sağlık Bakanlığı bir süre önce okul kantinlerinde gazlı, kolalı içeceklerin satılmasını yasakladı. Ancak bu önlem sorunu çözmede yeterli olmadı. Çocuklar yine yüksek karbonhidratlı, yüksek yağlı, nişastası bol gıdalarla beslenmek zorunda. Ama burada tek sorumlu kantinciler değil. Kısa bir süre önce kantin işletmecisi Tülin Zorkalkan’dan bir e-mail aldım. Diyor ki:

        “Ben bir ortaokul kantin işletmecisiyim. Sizin yazılarınızın da sıkı takipçisiyim, birçok yazılarınızda ‘Okul kantinleri obezite yapıyor, çocuklarımızı dengeli besleyelim’ diyorsunuz. Bizler de aynı şeyleri söylüyoruz, fakat sadece okullarda bazı ürünleri yasaklamakla bu iş olmaz. Bizler Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği 200 kalori ve altı ürünleri satıyoruz ya da kendi ürettiğimiz ürünleri sabahın 04.00’ünde kantinimize gelerek üretip satmaya çalışıyoruz Türkiye’nin önde gelen gıda firmalarının ürünlerini satıyoruz. Bunların ürettiği ürünlere Tarım Bakanlığı onay veriyor, Sağlık Bakanlığı satışını engelliyor. Ama bu sadece okullara yasak. Marketler, bakkallar, okulların karşısındaki büfeler, hatta kırtasiyeler bile tost, sandviç yapıp satıyor.

        Bizler yüksek kiralarımızı, vergilerimizi ödüyoruz. Her gün (teneffüs dakikaları da en az 5, en fazla 10 dakika dersek) en fazla 60 dakika satış yapılıyor. Sanki her çocukta çok para varmış, sanki tek suçlu kantinlermiş gibi bizlere çok yükleniliyor. 10 Mart 2016’da yayınlanan genelgede ‘Paketli ürünlerde 200 kalori ve altı satılabilir’ diyor, Sağlık Bakanlığı ‘Yok’ diyor. Elimiz kolumuz bağlı. İnanın, çocuk geliyor ‘1 liraya, 2 liraya ne var?’ diyor, bisküvi-kek alıyor. Niye obezite kantinden oluyor? Teneffüslerde çöplere bakın kola, cips var; dışarıdan bakkaldan alıp çantasına koyuyor. Sonra okul kapılarının çoğu güvensiz, çocuklar dışarıdan sipariş veriyor; lahmacunlar, kebaplar...

        Oysa biz kadın işletmeciler kendi ürünlerimizi yapıp satıyoruz. Biz de obeziteye karşıyız. Bizlere emanet edilen yavrularımızın geleceği bizim için de önem arz ediyor. Lütfen ilgililer bizleri de dinlesin, sorun büyük.”

        Mektup daha uzun, önemli bulduğum bölümlerini aldım. Tülin Hanım’ın haklı olduğu birçok nokta var.

        Tülin Hanım ve mektubunda bahsettiği 700 kadın kantin işletmecisinin kendi hazırladıkları ev yapımı yiyecekleri kantinlerinde çocuklara satıyor olmaları çok güzel. Birçok sağlıklı çalışan kantin olduğuna da inanıyorum.

        Ancak tüm bunlara karşın okul kantinlerinde halen ciddi sorunlar var, çocuklara ekmek arası patates gibi yüksek karbonhidratlı obeziteyi tetikleyici yiyecekler satıldığı, yine birçok okulda kantinlerin sağlıksız koşullarda çalıştığı gerçeğini de unutmamak lazım.

        OKULLARDA BESLENME SÜRESİ YETERSİZ

        YINE de belirtmek isterim ki okul çocuğunun sağlıklı beslenmesinde tek sorumluluğu kantinlere yüklemek haksızlık, devlete ve hepimize düşen görevler var. İlköğretim ve liselerde beslenme için çocuklara ayrılan süreler genellikle çok kısa. Türkiye Diyabet Vakfı’nın 100 okul çalışmasında, okullarda öğlen yemek aralarının 20-30 dakikaya kadar indiği gözlendi. 20-30 dakikada çocuğun yemek yemek için tek şansı fast-food kalıyor.

        Kantinler için ayrılan mekânlar genellikle en alt katta, küçük ve dar alanlar. Bu alanlar iyileştirilmeli, geniş, hijyenik ve ışık alan yerler olmalı. Yine diğer önemli konu yasaklar. Sağlıksız gıdaların sadece kantinlerde yasaklanması sorunu çözmüyor. Çocuk okulda olmadığı zamanlarda bakkallardan, süpermarketlerden kolalı içecekleri, işlenmiş gıdaları, şekerlemeleri rahatça satın alabiliyorsa bu yasağın pratik olarak bir anlamı kalmıyor.

        KANTİNLERİ SAĞLIKLI HALE GETİRMEK

        ASLINDA sorunun çözümü, Tülin Hanım ve 700 kadın kantin işletmecisinin yaptığı, yani kantinlerde çocuklara sıcak ev yemekleri sunmaktan geçiyor. Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada gibi ülkeler öğrencilere öğlen 2 seçenekli, 2 sıcak ana yemek, 3-4 garnitür seçeneği olan, içinde salatası, meyvesi bulunan yemek mönüleri veriyor.

        Devlet, kantinleri işleten işletmecilere, sağlıklı ev yemekleri hizmeti sunabilmeleri için destek oluyor. Ücretin küçük bölümü öğrenciden alınıyor, bir bölümünü devlet veriyor. Okulda başka bir fast-food seçeneği olmadığı için öğrenci kantine gidip yemeğini yiyor.

        Bu konu Sağlık Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcısı Elif Güler Kazancı ve Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanı Nazan Yardım ile birlikte katıldığım toplantıda gündeme geldi. “Böyle bir yükün altından devlet kalkabilir mi?” diye sordum. “Devlet bu yükün altından çıkar, bu konuda çok ciddi çalışmalar yapıyoruz” dediler.

        Devletin böyle bir yükün altından kalkabilmesi, dünyadaki birçok ülkede olduğu gibi okul çocuklarına sağlıklı yiyecek sunması, ülke tarihinde bir devrim olacaktır.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar