Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Arkadaşım Okan Buruk şimdi Galatasaray’ın başına geçiyor. 90’ların sonunda Florya’da o kariyerine yeniden başlamaya çalışan ve kendini ikinci kez ispat etmek isteyen genç bir futbolcuydu. Ben mesleğin başındaki bir gazeteci. Nasıl oldu bilmiyorum, ama bir kere ayaküstü sohbet etmeye başladık, sonra o sohbet uzadı, sonra daha sık konuşmaya başladık. Ve sanırım birbirimizi hep sevdik.

        Sahada izlediğiniz futbolcuların teknik direktör olduğunu görmekten daha net bir yaşlanma belirtisi olamaz. Şimdi Galatasaray’ın başına geçmesi bana gerçeküstü geliyor. Çünkü benim için hep futbolcu Okan o. Epeydir haberleşmedik, en son bir-iki sene öne Çeşme’de plajda karşılaştık. Ama bir ara çok konuşurduk. Galatasaray’a teknik direktör olacağı haberini alınca Hıncal Uluç’la Mustafa Denizli’nin hem futbol hem basın tarihinde efsane olarak anılan dostluğu aklıma geldi. Ben de Okan’la arkadaşlığımı diriltip Florya’nın kralı olabilirim, Galatasaray’ın bu döneminin en ayrıcalıklı gazetecisi olarak elimi kolumu sallayarak tesislerde dolaşıp balkondan idmanları izleyebilirim. Bundan daha havalı bir konum olamaz herhalde. Arayıp bir tebrik etsem mi? Telefonu hala kayıtlı.

        TANIDIĞIM KADARIYLA OKAN VE ARİF

        Gazeteciyle hiçbir haber kaynağı gerçekten arkadaş olamaz, olmamalı da. 20’li yaşlarımda belki o zamanın heyecanı ve saflığıyla gerçekten bir ara arkadaş olduğumuzu düşünmüş olabilirim. Ama şimdi Okan Buruk’tan “arkadaşım” diye bahsederken biraz “edebi ehliyet” kullanıyorum. Sadece o değil, bir zamanlar ev arkadaşı olduğu Arif Erdem için de “arkadaşım” diyebilirim.

        REKLAM

        Geçtiğimiz günlerde Amerika’da çekilmiş fotoğrafları yayımlandı onun da. Çok yaşlanmış. Bir zamanlar GS plakalı BMW’siyle genç kızları peşinden koşturan, Vakkorama cafe’sinden çıkmayan o gözde bekar şimdi okuma gözlüğü takıyor. Çökmüş; ülkesinden zorla kopmak, kaçak yaşamak zor. Malum, FETÖ yüzünden Türkiye’ye gelemiyor. Biraz içim parçalandı açıkçası.

        Bir ara Okan ve Arif aynı evde yaşardı. Diğer ev arkadaşları da Hakan Ünsal’dı. İlk evlenen de o oldu, eşinin başörtülü olması ufak çaplı bir sarsıntı yaşatmıştı 28 Şubat sonrası Türkiye’de. Evden de ilk o ayrıldı. Arif Erdem bir ara CNN Türk’te çalışan bir spikerle birlikteydi, ama ilişkileri evlilikle sonuçlanmadı. Hürriyet Medya Towers’daki dedikodulara göre “Kapanacaksın,” demiş, ret yanıtı almış.

        Ev arkadaşlığı bittikten sonra tek başına yaşayan Okan’ı ziyaret ettim; bir söyleşi için. Çat kapı eski futbolcu Uğur Tütüneker geldi. Biraz saftım sanırım. Bu ziyareti kuşaklararası bir takım dayanışması olarak yorumlamıştım. Sık sık ziyaret eden bir başka eski futbolcunun da İsmail olduğunu söylemişti Okan bana. O da diğer ağabeymiş. Parçalar zamanla birleşti. FETÖ’nün Zaman gazetesi tarafından vasatlığına rağmen sık sık yılın sporcusu seçilen, sonradan gazetede köşe yazarlığı yapan “Sarı İsmail.”

        Masum bir ziyaret değildi bunlar. Örgütün yeni üyelerini denetim altında tutmalarıydı. Ağabeyler yeni üyeleri boş bırakmıyor, sürekli takip ediyorlardı. O yüzden çat kapı gelebilme ayrıcalıkları vardı. FETÖ’yü futbola sokan “Sarı İsmail”di zaten.

        Cep telefonunda alo demenin bile servet olduğu yıllarda bir gece sabaha karşı 2:30’da Arif Erdem aradı. Yurtdışında kamptalardı, herhalde canları sıkılıyordu ve bir şekilde geyik yapmak için ben aklına gelmiştim herhalde. 45 dakika falan sürdü konuşma ama geyik kısmı bir-iki dakikaydı. Geri kalanı ilkokul düzeyinde bir din kültürü ve ahlak dersiydi adeta. Peygamber efendimizden, çeşitli efsanelerden, hadislerden söz etti. Uzun uzun anlattı. Bir beklentisi var mıydı, yoksa sadece kendi dinlerini yaymakla sorumlu Mormon’lar gibi görevini mi yapıyordu acaba. Elinden geleni yaptı ama keşke din dersi yerine soyunma odasını anlatsaydı. Belki o zaman dikkatimi çekebilirdi. Amacı her ne idiyse başarıya ulaşmadı.

        REKLAM

        FETÖ’nün futbolda örgütlenmesi aşağı yukarı bu şekilde gerçekleşti. Daha tecrübeliler gençleri bünyelerine kattı, zincir böyle uzadı gitti.

        GERÇEKTEN KANDIRILDILAR MI

        Okan Buruk’a FETÖ meselesi birkaç kere soruldu. Yanında Uğur Tütüneker’le Pennsylvania’daki görüntüleri çıktı, o da günah çıkardı. 20-22 sene öncesi, dedi. 15 Temmuz’da ülkenin büyük bir tehlike atlattığını, onun da o zaman uyandığını, Cumhurbaşkanımızın etrafında kenetlenerek bu tehlikeyi atlattığımızı söyledi. Kilit kelime “kandırıldık”sonuçta. Bunu diyene kapılar açılıyor. Bugün bu sayede Florya’ya atandı.

        Geçmiş hatalardan dolayı insanları ömür boyu yargılamak elbette adaletsizlik. 20’li yaşlarındaki genç çocukların şan, şöhret, para ortamında sığınacak bir liman aradıkları, belli bir güce yaslanma ihtiyacı duydukları, hayata karşı tecrübesizliklerine karşı çıkar odakları tarafından istismar edildikleri ortada. FETÖ bu çocukları kullandı. Koruyup kolladı, karşılığında da bedelini aldı. Milyonlarca doların döndüğü futbolcu maaşlarından bir kısmı örgüte bağış olarak gitti. Saflıklarından, tecrübesizliklerinden faydalandılar.

        Okan Buruk FETÖ’cü olamazmış, FETÖ’cü olmak için fazla dürüstmüş göründü bana hep. Şu son 20 yıl FETÖ’cüleri tanımanın o kadar da kolay olmayabileceğini de gösterdi ama. Ezoterik, amorf bir örgüt bu. Dergilerinin adı “Sızıntı,” görevleri her yere sızmak. Nerede başlayıp nerede bittiği belli olmuyor.

        Yine de bu çocuklar sadece futbolcuydu. Savcılar gibi kumpasa hukuki kılıf uydurmadılar, polis müdürleri gibi cinayet örgütlemediler, gazeteciler gibi örgütün mesajını satmadılar. Ama onlar da kendilerine biat etmeyen birçok gencin önünü kapattılar. Kim bilir kaç futbolcunun kariyeri böyle başlamadan bitti. FETÖ’cü olmayan oyunculara pas atmadılar, gelecekleriyle oynadılar. Maç sattılar. Belki gerçekten kullanıldılar, alet oldular.

        Ben kendi adıma savcıları, polisleri ve de hele hele gazetecileri asla affedeceğimi düşünmüyorum. Helalleşmeye değil, hesaplaşmaya inanıyorum. Futbolcular hakkında o kadar keskin ve sert değilim. Belki uzun yıllar önce karşıma çıktıkları, bir şekilde beni tavlamayı becerdikleri, “arkadaşım” oldukları için objektifliğim bulanıklaştı. Belki ilerlemek için affetmemiz gerektiğini düşünür oldum. Belki de sadece futbolcu olduklarından ve Galatasaray’ı tribünde takip edecek kadar futbolla ilgilendiğim bir dönem bana muazzam heyecan yaşattıkları için onlara özel bir sempatim var. Bilmiyorum.

        Bir yandan Okan Buruk’un Galatasaray’da çok başarılı olmasını istiyorum. Bir yandan da Okan Buruk’un Galatasaray’a gelmesini kabullenemiyorum. Böyle ikircikli bir ruh halindeyim. Bu atamayı tam içine sindiremeyen tek kişi ben değilim herhalde. Ve, hayır, balkona gideceğimi sanmıyorum. Çağırılacağımı da.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar