Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ahmet Güneştekin’in başına bu hep geliyor. Ne zaman bir sergi açsa basında adı çok fazla yer alıyor, ama çıkan haberler hemen her zaman sanatın içeriği yerine verilen davetin şaşası ya da katılan konukların çeşitliliğine yoğunlaşıyor. Güneştekin’in, başta Ertuğrul Özkök olmak üzere, basından yoğun bir şürekâsı var ve onu Grateful Dead hayranları gibi New York’tan Diyarbakır’a takip ediyorlar. Bu sefer Özkök çektiği halayla gündem oldu. Ama onun gibi dikkat çekme makinesini bile gölgeleyenler varmış; Diyarbakır’daki “Hafıza Odası” ya da Kürtçe adıyla “Jûra Bîrê” bunun bile olabileceğini gösterdi bize. “Hafıza Odası”ndan belleklere Feryal Gülman’ın tabutlar arasında çektirdiği fotoğrafın kalacak olması serginin vermek istediği mesaja en büyük darbe olsa gerek.

        Birkaç gündür bu fotoğraflar konuşuluyor. Başta iki şuursuzun – biri Charles Aznavour’u Yahudi zannederdi – kayıp yakınlarının isimleri arasındaki sırıtışları egemen sınıfın Güneydoğu trajedisini yüzyıllardır görmezden gelişinin yansıması gibiydi. Renkli tabutlar önündeki pahalı çantalı sosyetik “bayan” içinse can kaybı renkli paket kağıtlarına sarılan birer dekoratif obje—ne de olsa zenginlerin çocukları savaşta ölmüyor. Oysa Güneştekin’in – daha önce İstanbul’da da tabutlar dahil bir bölümü sergilenen – eserlerinin amacı tam da Türkiye’nin acılarını, lekelerini, kirli sırlarını su yüzüne çıkarmak, yüzleştirmek. Serginin adı bu yüzden “Hafıza Odası” ama katılanlar yüzleşmeyi reddediyorsa, hatırlamak istemiyorsa sanatçı ne yapabilir? İşte bu soruyu kendisini yoğun eleştiriler karşısında sessizliğe gömen Ahmet Güneştekin’e sordum dün.

        REKLAM

        SERGİNİN MESAJINI HALAY GÖLGELEDİ

        Dünyanın her yerinde bu gibi açılışlara insanların şık giyinip gittiğini söylüyor Hermès eleştirilerine karşı Güneştekin. “Diyarbakır’ın kendi içinden gelen kadınlar da süslenip gelmedi mi?” diyor. Halayla serginin iki ayrı mekanda yapıldığını vurguluyor; halay görüntüleri o gece Diyarbakır Ticaret Odası’nın verdiği davette çekiliyor. Zaten serginin davet sahibinin de kendisi değil DTO olduğunu hatırlatıyor. “Biz Kürtler, ama genel olarak da Anadolu insanı biraz ritmik bir şey yakaladığı zaman halaya kalkar,” diyor. “Karadeniz’de horon çalınca, başlar, Ankara’da ufak bir tıngırdatmayla. Anadolu insanının ortak tarafıdır halay kültürü. Ben kimseye kalkın ya da kalkmayın diyemem.”

        Benzer şekilde 200 kişinin İstanbul’dan, 400-500 kişinin de Diyarbakır’dan katıldığı bir açılışta hiç kimseye fotoğraf çektirme diyemeyeceğini de ekliyor. “Onlar tabut değil, sanat eseri,” diyor. “2017’de yaptım, 2018’de İstanbul’da sergilendi ve o gün de Feryal Gülman gibi o günün cemiyet insanlarının hepsi gelip fotoğraf çekti. Şimdi neden olay oluyor?”

        Diyarbakır’da olduğu için, rengarenk tabutların acının merkezine yerleştirilmesinin farklı bir anlamı olduğunu, bu sefer işin çerçevesinin farklı algılanabileceğini söylüyorum. Ancak sonradan Kürt bir sanatçı olan Güneştekin’e Diyarbakır hakkında ahkam kesmenin de haddim olmadığını fark ediyorum. Sergide İnsan Hakları Derneği’yle ortak çalışma sonucu elde edilmiş faili meçhullerin listesinden oluşan sanat eserleri var; Güneştekin ayrıca Roboski’de hayatını kaybedenleri, Tahir Elçi’yi de eklemiş. Cumartesi Anneleri’nden esinlenen başka bir eser de yer alıyor. Beş No.’lu cezaevini andıran ışık ve ses enstalasyonları, Türkiye’nin son 100 yılındaki günahlarının eklendiği, Güneştekin yaşadığı sürece güncellenecek devamlı bir video çalışması var. Sanatçının kendi kimliğinden, kendi geçmişinden habersiz olduğu, bir turist gibi bu temaları ziyaret ettiğini söylemek haksızlık olur.

        REKLAM

        SANATÇI KONUKLARINDAN SORUMLU MU

        Yoğun PR, Ertuğrul Özkök’ün köşe yazıları, medyanın ilgisi yüzünden Ahmet Güneştekin’in politik çıkışını Sezen Aksu’nun zamanında Aktüel dergisiyle promosyon olarak verilen Cumartesi Anneleri kasetinden ayrı düşünemiyorum. “Tabutları mı satacağım? Surun enkazından yaptığım sanat eserlerini mi satacağım?” diyor bu eleştirime karşı. “Kürtlerin üzerinden rant mı sağlıyorum? Kürtlerin rantı mı var sanki. Benim yaptığım konfor bozmak.”

        Konfor bozmak gibi tartışma çıkarmak da sanatçının görevi. Güneştekin’in davetlileri tartışılıyor, ama öyle ya da böyle Türkiye birkaç gündür bu vesileyle sanat tartışıyor. Geniş kitleler bir sergi için sıraya giriyor. Ancak bundan sonraki tartışma artık davetliler, PR değil de sanatın niteliği olmalı. Ekran koruyucularını sanat diye yutturan Refik Anadol gibi Ahmet Güneştekin’e yönelik yoğun ilgi de eğlenceyle sanatın arasındaki çizginin muğlaklaştığı bir yerde örtüşüyor. Instagram’ın da etkisiyle sanat giderek gösteri toplumunda bir şölene dönüşüyor, içeriğindense görselliği ön plana çıkıyor. O yüzden de kayıpların önünde fotoğraf çektirirken insan iki kere bile düşünmüyor; kendisinin nasıl göründüğü fonda hayatını kaybedenlerden daha önemli.

        Ahmet Güneştekin sanatçı olarak ziyaretçilerin nasıl davrandığından sorumlu olmadığını söylüyor. Ancak o kadar çok arkadaşı, tanıdığı, çevresi var ki bir aşamada sanatçıyı misafirlerinden ayırmak da zorlaşıyor. İnsan kendi misafirinin yaptıklarından sorumlu olmaz mı? Gösteri toplumunda sanat şaşaya ve eğlenceye teslim ediliyorsa, konukları da sanatçıdan ayrı düşünmek olanaksızlaşıyor. Instagram’ı, kostümleri, daveti, halayı, yemeği içkisiyle Güneştekin’in sergileri bir bütün. Sanat eseriyle geride kalanı birbirinden ayırmak çok mümkün değil. Bu kapıyı da kendisi açtı.

        Bunu önlemenin tek yolu sanat eserinin değerini konuşmak, içeriğe ve mesaja yoğunlaşmak, okuma yapmak. Ama bunu hakkını vererek ne Ertuğrul Özkök yapabilir, ne ben—kendi donanımımız konusunda tevazu göstermeden söylüyorum. Hele hele İsmail Saymaz hiç yapamaz; sınıf atlamanın bir başka basamağı olarak görmüyorsa ne işi var sanat sergisinde? Sanat eleştirmenlerinin, uzmanların görevi bu. Belki de Güneştekin’in verdiği fotoğraf karelerinde yanında durduğu isimleri değiştirmesi gerekiyor artık. Sonuçta tarihe davetler değil, eserler kalacak.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar