Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Minneapolis’te tam olarak ne oldu?

        Pazartesi akşamı Minneapolis’te 46 yaşındaki George Floyd polis tarafından öldürüldü. Polis bölgede dolandırıcılık yapan -20 dolarlık sahte banknot kullanmaya çalışan- bir şüpheli arıyormuş, Floyd da eşkale uygun olduğu için gözaltına alınmış. Ancak tutuklanma anının 10 dakikalık görüntüsü Facebook’a yüklenince ortalık karıştı. Emniyet Müdürlüğü’nün gözaltı yöntemleri arasında yer almayan bir yöntemle polis Floyd’un boynuna diziyle bastırıyordu. Bilincini kaybetmesine an be an tanıklık ettik. Etraftaki insanların isyanlarına rağmen polis kımıldamadı, hatta olay yerindeki diğer memur da müdahale etmedi. 10 dakikanın sonunda Floyd’un bedeni sedyeyle taşındı.

        Bedeni mi cesedi mi?

        Polisin açıklamasına göre Floyd olay yerinde ölmemiş, hastanede tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiş. Ama polisin her dediğine de inanmak mümkün değil. Mesela Floyd’un tutuklanmaya direndiğini söylüyorlardı, o yüzden güç kullanmışlar. Facebook’a yüklenen video da tutuklanma sonrasını gösteriyor. Ama hemen oradaki bir mağazanın güvenlik kamerası polisin Floyd’u zorla arabadan indirip tutukladığını gösteriyor. Ortada direnç, itiraz yok. Göz göre göre öldürdüler.

        REKLAM

        Amerika’da ilk kez mi polis bir siyahı öldürüyor?

        Michael Brown, Philando Castille, Eric Garner, Freddie Gray, Tamir Rice, Laquan McDonald… Bazıları 17 yaşında, polisin öldürdüğü en bilinen isimler. Hepsini saysam sayfalar yetmez. Polis her gün orantısız olarak siyahları öldürüyor. The Guardian’ın verilerine göre sadece 2015 yılında polis 1146 kişiyi öldürdü. Öldürenlerin 105’i silah taşımayan siyahlardı. Siyahlar ABD nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturuyor, ama polisin öldürdüğü silah taşımayan insanların yüzde 26’sı siyah. Hatta sadece o yıl bile siyahlar beyazların beş katı kadar daha fazla öldürülmüş. Polisin siyahları sistematik olarak hedef alması yeni değil ama daha sık haber oluyor çünkü artık bu şiddet akıllı telefon kameraları sayesinde kaydediliyor. İlk kez 1992 yılında Los Angeles’ta Rodney King’in beş tane beyaz polis memuru tarafından dövülmesi amatör kameraya yakalanmıştı. Bizim şimdi haberlerde ağzımız açık izlediklerimiz birçok siyahın gündelik hayatının parçası aslında.

        İyi de siyahlar daha fazla suça meyilli olduğu için daha fazla tutuklanmaları doğal değil mi?

        Irkçılık tam da bu. Bütün siyahlar suçlu olmadığı gibi bütün beyazlar da masum değil. Tıpkı bütün Türklerin melek ya da şeytan olmadığı gibi. Siyahların arasında da suçlular var, beyazların da. Çıplak gözle kimin suçlu ya da suça meyilli olduğunu ayırt etmek mümkün değil. Ancak ABD’de otomatik olarak neredeyse her siyaha potansiyel suçlu muamelesi yapılıyor. Barack Obama bile kaldırımda yürürken arabada oturanların kapılarını kilitlediğini, asansöre bindiğinde kadınların çantalarını daha bir sıkı tutmaya başladığını söylemişti.

        İşte, Floyd’un öldürüldüğü gün Minneapolis’te yaşanan bir olay: Sonradan Trump’ın kampanyasına bağış yaptığı ortaya çıkan beyaz bir adam binasının spor salonunda egzersiz yapan siyah gençlere “Burada ne işiniz var, bu binada mı oturuyorsunuz?” diye hesap soruyor ve polisi aramakla tehdit ediyor. “Bu binada oturanlara benzemiyorsunuz,” diyor bir de. Spor salonuna sadece binada oturanlar kartla girebiliyor halbuki, siyah -ve Müslüman- bu gençlerin o binada bir start-up şirketleri var. Olay sosyal medyada yayılınca beyaz adamın kontratı iptal ediliyor.

        REKLAM

        Demek ki Amerika’da sağcılar ve Trump yandaşları ırkçı.

        Keşke o kadar basit olsa. New York’ta Central Park’ta yaşanan olayı düşünelim: Kuş izlemeye başlayan bir siyah adam köpeğini yasak olmasına rağmen tasmasız gezdiren bir kadını uyarıyor. Parkın bu alanı kuşların habitat’ı olduğu için köpeklerin özellikle tasmayla dolaştırılması buradaki doğal denge için önemli. Kadın uyarılarına aldırış etmediği gibi bir de “Afrika kökenli bir Amerikalı tarafından tehdit edildiğini” söylüyor polise. Neyse ki olayın kamera kayıtları var. Parktaki siyah adam Harvard mezunu, Marvel editörlüğü yapmış bir kuş gözlemcisi. Ama kadın da sağcı, ırkçı prototipine uyan biri değil: Demokat Parti seçmeni, hatta eşcinsel başkan adayı Pete Buttigieg’in kampanyasına bağış yapmış. Beyazların ırkçılığı parti tanımıyor. Bu arada parktaki kadının işine son verildi, tasmasız dolaştırdığı köpeği de boynundan çekiştirdiği için hayvana zulüm yaptığı için elinden alındı.

        Floyd cinayetinin bir farkı var mı?

        Zamanlaması… Daha bir-iki hafta önce Georgia’da koşu yapan Ahmaud Arbery siyah bir gencin emekli polis ve oğlu tarafından keyfi olarak öldürülme görüntüleri ortaya çıktı. O görüntüler sosyal medyada paylaşılana kadar savcı katiller hakkında işlem yapmamıştı, ancak kamuoyu tepkisinden sonra baba-oğul ve görüntüyü çeken arkadaşları tutuklandı. Haziran ortasında yargı -virüs tedbirleri kalkınca- yeniden faaliyete geçecek, o zaman davası görülecek. Çıkacak sonuca göre orada da bir patlama yaşanabilir. Arbery de tekil bir hadise değil ama, polisin suçsuz bir siyahı vurma alışkanlığını Corona bile engelleyemedi. Zira birkaç aydır farklı yerlerden başka benzer haberler de geliyor. Ölüm olmasa bile siyahların polis tarafından sert müdahaleye maruz kaldığının videoları paylaşılıyor. Örneğin Teksas’ta dur işaretinde durmadı diye 21 yaşındaki bir genci babaannesinin evine kadar takip eti iki araba dolusu polis ve silah çekti. 90 yaşındaki babaanne araya girdi, onu bile darp ettiler neredeyse. Bu da görüntülerle sabit.

        Tabii bütün bu olaylar pandeminin siyahları Amerika’da daha fazla vurmasına denk geliyor bir de. Virüsün sınıf tanımadığı söyleniyordu, hatta “büyük eşitleyici” diye tabir bile bulunmuştu. Ama ölümlere bakıldığında yüzde 70’lere varacak kadar siyah ve Latin kökenlilerin daha fazla virüsten etkilendiği ortaya çıktı. Benzer şekilde ABD’de 40 milyona yaklaşan işsizlik rakamı da siyahları daha olumsuz etkiledi.

        REKLAM

        Polis cinayetlerinin mahkemeye taşınınca sonucu ne oluyor, polisler ceza alıyor mu?

        1992 yılında Rodney King olayından sonra Los Angeles şehrinin savaş alanına dönmesine neden olan isyan tamamı beyaz jürinin polis memurlarını aklamasıydı. Akıllı telefon devrinde bu polis cinayetlerinin bu kadar kolay sonuçlanmayacağı tahmin ediliyordu,

        ama en kötü ihtimalle emeklilik hakkını kaybederek görevden uzaklaştırılıyor polisler. Çoğu soruşturma süresince evinde bekliyor, bir süre sonra da sessizce görevinin başına dönüyor. Göz göre göre cinayet işlendiğinde bile polislerin aklandığı oluyor. İşin vahimi, sadece polisler değil genelde siyahları vuran sivil vatandaşın da yanına kar kalıyor bu cinayetler. Evinin önünden geçen 17 yaşındaki Trayvon Martin’i kapüşonunu kafasına geçirdiği için potansiyel suçlu zannedip vurup öldüren o aşağılık George Zimmerman elini kolunu sallayarak çıktı mesela. Kanun siyahlara karşı eşit işlemiyor işte.

        Bugüne kadar adaletin yüzü hiç siyah birine gülmedi mi?

        Bazen Amerika’da adalet çok tuhaf, çarpık ve dolambaçlı işliyor. 1992’deki Los Angeles isyanından birkaç sene sonra O.J. Simpson -ki tarihin yetiştirdiği en önemli futbolculardan biriydi- karısını öldürdü. Ama mahkeme sürecinde konu cinayet davasından çıktı ve Los Angeles Emniyeti’ni yargılamaya dönüştü. Simpson ve avukatları çok usta bir stratejiyle Emniyet’in ırkçı geçmişini gündeme getirdi, bütün davayı bunun üzerine kurdu. Bütün deliller Simpson’ın açık açık cinayeti işlediğine işaret etse de kamuoyu ciddi anlamda bölünmüş, siyahlar gerçekten de onun olduğuna inanıyordu. Meselenin aslında cinayetle bir ilgisi yoktu. Konu siyahlarla sistem savaşına dönmüştü. O.J. Simpson mahkeme tarafından aklandığında siyahların bayram etmesinin sebebi cinayeti yok saymak değildi. Amerikan tarihinde ilk kez siyah bir adam sistemi yenmişti.

        REKLAM

        Minneapolis’teki soruşturmadan ne çıkar?

        Bir kere herkes, başta da George Floyd’un ailesi polislerin cinayetle yargılanmasını istiyor. Olayı FBI soruşturuyor. Emniyet’i yöneten kentin belediye başkanı -beyaz ve Demokrat- dört polisi hemen görevden aldı ve cezai işlem uygulanması gerektiğini söyledi. Ama savcılar hala polise yönelik hangi suçla soruşturma açacaklarına karar veremediler. Kamera kayıtlarına rağmen bu belirsizlik de Minneapolis halkını öfkelendiriyor. Zira genelde savcılar polisleri kolluyor bu gibi durumlarda. Mesela Arbery cinayetinde de görüntüler sızmasa ve LeBron James gibi ünlüler kamuoyu oluşturmasa konu birkaç ay önceki takipsizlik kararıyla kapatılacaktı.

        Bütün bunlar tamam. Ama karakolu basarak, ortalığı ateşe vererek, şehirleri yangın yerine çevirerek siyahlar haklıyken haksız duruma düşmüyor mu?

        Geldik Amerika’da insan hakları mücadelesinin en önemli iki figürü olan Malcolm X’le Martin Luther King, Jr’ın fikir ayrılığına. Siyahların bu iki önderini ayıran hak aramaya yöntemlerine yönelik farklılıklarıydı. Dr. King sadece diyalogla, barışçı protestolarla yol alınabileceğine inanıyordu. Malcolm X ise barışçıl diyalog yollarının işe yaramadığını, yol almak ve ciddiye alınmak için şiddete başvurulmasının gerekli olabileceğini düşünüyordu. Özellikle kendini savunma adına şiddetin meşru olduğunu vurguluyordu. İki önder bu yüzden birbirleriyle çatıştı, ama son yıllarında ikisi de birbirlerinin fikirlerinden etkilenmeye başladı. Dr. King diyalogla çözümün bir yere kadar yettiğini kabul etmek zorunda kaldı. Malcolm X de şiddetin tek başına çözüm olmadığını düşünmeye başladı. İkisi de buluşacak, güçlerini birleştirecekti belki ama ömürleri yetmedi. İkisi de cinayete kurban gitti. O yüzden bu tartışmanın tek bir mutlak yanıtı olduğunu söylemek güç.

        REKLAM

        Hadi isyanı, gösteriyi, protestoyu anladık. Peki neden Amerika’da bu gibi olaylar dönüp dolaşıp yağmalamaya dönüşüyor?

        Birkaç yıldır James Baldwin yeniden keşfedildi ABD’de, halbuki yaşarken Amerika’dan kaçmış ve Paris’e yerleşmişti. Bir süre de İstanbul’da kaldı çünkü Türkiye’de veya Fransa’da kendisine “öncelikle siyah” olarak bakılmadığını söylüyordu. Baldwin’in ta 1968’de söyledikleri bugüne de ışık tutabilir: “Kim kimi yağmalıyormuş? Televizyonu alıp götürmüş? Aslında o televizyonu istemiyor, sadece s….r çekiyor. Orada olduğunu gösteriyor. Bütün medya, televizyonlar yağmacı deyip duruyor. Televizyonlarda hep siyahların ellerini mallara uzanırken gösteriyorlar. Amerikan halkında da böylece bu insanların onlardan her şeyi çalmak istediği algısı oluşuyor. Ama gerçekten işin kökenine kimse eğilmiyor. Sahip olduğu her şey ellerinden alınmış, tutsak bir nüfusu suçluyorlar. Bence tiksindirici bir durum bu.”

        “Kim kimi yağmalıyormuş” ne demek, çok açık değil mi?

        Amerika eşittir kapitalizm. Ve bu sistem siyah toplumuna yüzyıllarca köle olarak hiçbir karşılık vermeden, üstelik işkence ederek çalıştırdı. Aslında tıpkı Almanya’nın Yahudilere ödediği gibi tazminat ödemesi gerekiyor Amerika’nın siyahlara. Bu konu bu sene seçim kampanyasında da gündeme geldi, daha da tartışılır. Çünkü her şey dönüp dolaşıp paraya geliyor Amerika’da. Burada yaşadıkça ülkede asıl söz sahibinin iş dünyası olduğunu daha iyi görüyor insan. Sonuçta ülkeyi birkaç milyarder yönetiyor ve onlar ne derse oluyor. Toplumsal ilerleme de ABD’de hep ekonomiyle ilişkili. Mesela ilk siyah baseball oyuncusunu Brooklyn Dodgers takımının başkanı insanlık adına ileri bir adım atmak için takıma katmadı. Siyahlara bilet satmak istiyordu. Bugün de iş dünyası istediği için ülke açılıyor.

        “Yağmalama”nın verdiği mesaj da bu. Belki iş dünyasının canı yanarsa, belki kapitalizm zarar görürse bir şeyler mecburen değişir diye düşünüyorlar. Birkaç iş adamı “Bize çok zarar veriyor bu polis cinayetleri, para kaybediyoruz, çözün yeter,” diye isyan etse mesela… Aslında son derece pragmatik bir yaklaşım çünkü bu ülkede işler böyle yürüyor.

        Tabii bir de insanların bilinçaltlarında o yağmalanan mağazalara gittiklerinde başlarına gelen tatsız tecrübeler de duruyor. Daha kapıdan girer girmez potansiyel suçlu muamelesi yapılması, güvenlik görevlisi tarafından sürekli gözetilmek, takip edilmek, hatta uyarılmak… Küçük süpermarketlerden lüks mağazalara kadar siyah bir müşteri kim olursa olsun ve nereye giderse gitsin kendisine hırsız muamelesi yapılabileceğini düşünüyor aklının bir köşesinde. Bir beyazın aklının ucundan bile geçmiyor bu.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar