Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kadri Gürsel’e medya panteon’unda özel ve ayrıcalıklı bir konum atfedilir. Hele hele çıtanın iyice düşmeye başladığı basında tartışmayı belli bir seviyenin üstünde tutmayı becerebilen bir köşe yazarı olarak bilinir. Haksız yere hapse atılmasına geniş çaplı bir itirazın gelmesi de yıllar içinde okurlarının onu belli bir seviyede görmesinden doğuyor olmalı. Cumhuriyet davası kapsamında hapse giren Gürsel yaşadığı mağduriyetleri “Ben de Sizin İçin Üzgünüm” adlı bir kitapta anlatıyor. Daha ilk sayfalarında şahsen tanıdığım, yazılarını takip ettiğim, televizyonda izlediğim ve hakkında hep olumlu düşündüğüm Gürsel’le bu kitabın yazarının aynı kişi olup olmadığını sorguladım.

        Pek çok okuru gibi onu kendisini günümüz medya düzeninden ayırmış, daha yukarıdan bakan, kişilerle değil kavramlarla uğraşan bir gazeteci olarak bilirdim. Kitaptaki Kadri Gürsel ise gündelik medya sitelerinin polemik yaratma çabalarına teslim olmuş, hatta bu düzene malzeme verme kolaycılığına yenik düşmüş gibi gözüküyor. Üzüldüm…

        AHLAKSIZ TEKLİF NE OLDU

        Daha ilk andan medya sitelerine malzeme olan bir sahneyle başlıyor kitap. O sıralar Milliyet’in yeni sahibi olan Erdoğan Demirören’le bir buçuk saat buluşuyor, patron ona seçimler yaklaşırken sert tonunu azaltmasını öneriyor, “Hükümeti tatlı tatlı eleştirin” diyor, ya da izne çıkmasını öneriyor. Gürsel ücretli izin teklifini “ahlaksız” diye değerlendiriyor, Demirören’in beş kere aynı teklifi getirmesinden dolayı rencide oluyor.

        Peki sonra ne yapıyor?

        Seçime doğru yazılarına ara veriyor ve izne çıkıyor. Ama gerekçesi patron ricası değil, patronun yaptığı “ahlaksız teklif” travmasını atlatmak için.

        Kadri Gürsel
        Kadri Gürsel

        Medyada hiç kimsenin pür-ü pak olmadığı ortada, gazeteciler de zaman zaman taviz vermek zorunda kalıyor, malum. Ama Gürsel taviz olarak adlandırılacak her türlü adımına kılıf uydurma çabasında, meşrulaştırmaya çalışıyor. Çok basit bir konuyu o kadar uzun ve ayrıntılı anlatıyor ki, adeta kendini aklama çabası olarak anlaşılıyor. Halbuki doğrudan söylese, mesela köşe sahibi olmanın, verilen tavizlere rağmen kendini ifade edebilme şansının daha önemli olduğunu vurgulasa daha ikna edici olacak belki.

        Ama o zaman belki ahlaki üstünlüğü kaybedeceğini düşünüyor. Özelikle 80’li yıllarda Murat Belge-İletişim çevrelerinde yetişmiş bir gazeteci sınıfının kendilerini herkesten daha üstün görme alışkanlığı oralardan yetişmiş Gürsel’in satırlarında kendini belli ediyor. Örneğin, ona göre özgür basına yönelik tarihin en büyük operasyon Cumhuriyet’e yapılmış!

        Anı kitaplarında yaygın düşülen yazarların kendi geçmişlerini temize çekme hatası “Ben de Sizin İçin Üzgünüm”e de fazlasıyla sirayet etmiş.

        TELEVİZYONDA GÖRÜNME MERAKI

        Ben özellikle Kadri Gürsel’in televizyona çıkma hevesine hayret ettim. Durmaksızın hangi tartışma programlarında yer aldığını, bu programların ne kadar çok izlendiğini, etkili olduğunu anlatıp duruyor. Gazeteci neden rating’le bu kadar ilgilenir? Keşke rating’den bahsettiği kadar habercilikten bahsetseydi.

        Programının yayından kaldırılması atlatamadığı bir travma adeta. Satır aralarında bu programlarından yüklü bir maaş aldığını da söylüyor; “yüklü” göreceli bir kavram ama bu kanalların bütçelerini ve verilen ücretleri biliyorum, hakikaten dolgun bir maaş değil.

        Benim anladığım köşenin ona yetmediği, daha fazla insana ulaşmak istediği, tanınma arzusu. Bunu da eleştirmiyorum; yazarlık biraz da ego işi olduğu için hepimiz çok fazla insana ulaşmak için elimizden geleni yapıyoruz. İkna olmadığım Kadri Gürsel’in bu televizyon programlarında yer almasına kavramsal bir açıklama uydurma çabası. Tıpkı Demirören’le buluşması gibi bu konu da uzuyor, uzuyor, uzuyor ve sonunda kişilere indirgeniyor. Zaten asıl itirazım da Gürsel’in özellikle “tetikçiler” bölümünde geniş yer verdiği birtakım figürlere bu kadar vakit harcaması. Hakikaten onu bu düzeyin daha üstünde bulurdum, görmezden gelerek cezalandıracak kadar yukarıda durduğunu düşünürdüm.

        Ne yazık ki bu da akademik bir altyapı eksikliğinden kaynaklanıyor olmalı. Anladığım o ki, Gürsel zamanında alamadığı eğitimi sonraki yıllarda teorik kitaplar okuyarak telafi etmemiş. Zaten sayfalarca övgüyle bahsettiği kitap da Orhan Pamuk’un çocuk romanı tadındaki “Kar.”

        Tam da bu yüzden kitabı ortasında bıraktım. Çünkü tanıdığım Kadri Gürsel’e saygımı yitirmek istemedim, kitapla ayrı dünyaların insanı olduğuma karar verip moda tabirle “yollarımı ayırdım.”

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar