Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yıllardır tartışma programlarının baş konuklarından biri olan Erol Mütercimler’i YouTube’daki videolarından geç keşfettim ama tam olarak hayranıyım diyebilirim. Zaman zaman Habertürk TV’deki tartışma programlarına da çıkan Mütercimler düzenli olarak adını bile tam olarak çıkaramadığım (Mehtap? Meltem?) Haydar Baş’a ait bir televizyon kanalında program yapıyor.

        Kanalda sanki başka izlenecek bir şey varmış gibi bir de yayın saati ve süresine çok dikkatliler; program başlamadan önce en az yarım saat Haydar Baş’ın Atatürk kitabının reklamları yapılıyor.

        Sonra “her şeyi bilen adam” Erol Mütercimler sahneye çıkıyor ve gündemi değerlendiriyor.

        Futboldan da bahsediyor, siyasetten de. Son seçimin yüzde 52’yle Erdoğan tarafından kazanılacağı ya da doların 7.5 TL olacağı gibi tahminleri buradan sosyal medyaya yayılıyor.

        Böyle böyle “Ne derse doğru çıkıyor” etiketi üzerine yapışıyor.

        ERGENEKON’U İLK O KEŞFETMİŞTİ

        Mütercimler’in şöhreti Ergenekon adını 90’lı yıllarda ilk telaffuz eden isim olmasından geliyor. Daha FETÖ’nün kumpaslarından önce devlet içinde bir mekanizmayı buluyor ve FETÖ’nün Ergenekon’unu değil, gerçek Ergenekon olan ve zamanında Bülent Ecevit’in de işaret ettiği Türk gladio’sunu deşifre ediyor.

        Hanefi Avcı’nın sol örgüt suçlamasıyla tutuklanması gibi sonradan Erol Mütercimler de Ergenekon kapsamında gözaltına alınıyor FETÖ kumpasları sırasında. Ne olduysa o zaman oluyor zaten; eski bir asker olan ve şimdi akademide görev yapan Mütercimler pek bir şey anlatmamaya, sadece anlatırmış gibi görünmeye başlıyor.

        Belki de annesinden çekiniyor. Zira programlarda sık sık “Ben bunu anama nasıl anlatırım” deyip duruyor.

        Zaten benim gibi Mütercimler’i sık sık izlediğinizde halihazırda birkaç kalıbı olduğunu ve sürekli bunları tekrar ettiğini fark edersiniz. Münci İnci’nin evinde 90’lı yılların sonunda verilen ve Recep Tayyip Erdoğan’ın konuk olduğu, Erol Mütercimler’in de davet edildiği bir akşam yemeği sakız gibi her seferinde tekrarlanıyor, tıpkı zamanında bir paşanın ayaküstü ona söylediği sözler gibi. 9-12 Mart cuntaları sık sık altını çizdiği bir yakın tarih örneği. Deniz Kuvvetleri’nde görev yaptığı için de bu kurumun ülkede önemini hep vurguluyor. Ayrıca bütün ulusalcılar gibi her sözünün üstünde ağır bir anti-Amerikan sosu konmuş.

        Yer yer ironik, alaycı ve tepeden bakan üslubu monşer diliyle Zeki Müren iğneleyiciliğinin iç içe geçmiş hali; bir benzerine Vedat Milor ve Bülent Arınç’ta da rastlanıyor. Öyle kibar ki, bazen “Acaba laf mı soktu” diye anlamıyorsunuz. Bazen de cilveli…

        Tabii, söylediklerini hiç anlamayanlar da var.

        Her kendini bilmezin attığı tweet’i komplo teorisi sananlar için ömrünü buna adamış, bilgi ve analizle yoğrulmuş tezlerin anlaşılmaması şaşırtıcı değil. Aslında Türk aydınının koruma kalkanı anlaşılmamak; anlaşılmadığınız sürece (ki epey uzun tutmak mümkün bu süreyi) her tezi açıkça dile getirmek mümkün. “Her şeyi bilen adamlar” (ve çoğu zaman hepsi adam) böyle marka oluyor.

        SIRLAR HİÇ AÇIKLANMIYOR

        Erol Mütercimler’in asıl cazibesi ise sürekli birilerinin ona gösterdiği bilgiler ve fısıldadığı sırlar. Ama çoğu zaman ne gösterilen belgeyi ne ona verilen sırrı açıklıyor. Ekran önündekileri merak içinde bırakıyor, bu da ona gizem ve karizma katıyor olmalı ki her ekrana çıktığında sosyal medya inliyor.

        Önceki gün Fatih Altaylı’nın programına konuk olmuş, yine sadece bilgiyi ucundan koklatıyor ve “Konuyu daha fazla açamam” deyip susuyor. Aslında her dediği çıkmıyor. Sadece çok konuşuyor ve mümkün olan her ihtimali dile getiriyor, bir ara bir dediği tutuveriyor. Buna rağmen de bende bağımlılık yaratıyor; tıpkı bir zamanlar Besim Tibuk’u ya da rahmetli Erhan Göksel’i izlediğim gibi ayrılamıyorum ekrandan. Önceki gün plajda “Teke Tek”i izledim, daha ne diyeyim…

        Keşke bu gibi karakterler ekranlarda daha fazla yer alsa… Sadece Erol Mütercimler değil, ekran Yalçın Küçük’e de Abdurrahman Dilipak’a da açık olsa eskiden olduğu gibi…

        En azından her sene entelektüel tartışma çıtasının biraz daha düştüğü bir ülkede yine de ilginç, üzerinde düşünülmüş zeki bir-iki laf ediyorlar. Dahası her biri renkli kişilikler. Kimilerine deli de dense, sözleri ciddiye alınmayacak kadar absürt olsa da yine her biri birer renk, zenginlik.

        ***

        Hangi Hollywood ne başrolü?

        #DüzeltmeServisi

        Dün Belçim Bilgin’in Hollywood filminde başrolde oynadığına dair bir haber gördüm, hatta Bilgin’in adının filmin diğer oyuncuları Theo James ve Ben Kingsley’le birlikte yazıldığı bir afiş bile eklenmişti habere…

        “Backstabbing for Beginners” daha önce adını hiç duymadığım bir film. Sonra Google her zamanki gibi yardım elini uzattı.

        Bir kere… Belçim Bilgin’in bu filmde oynadığı doğru… Başrol değil ama; yan rol. Adının yer aldığı böyle bir afiş ise yok, zaten yan rolde birinin adı neden posterde yer alsın?

        Film bir Hollywood filmi mi? Evet, “Moonlight”la Oscar kazanan A24 yapım şirketinin dahli var. Hakları ise DirecTV Cinema tarafından alınmış ve Mart ayında paralı televizyon kanalında gösterilmiş, sonra da kısıtlı bir vizyona girme macerası olmuş.

        PEK BAŞARILI OLMAMIŞ

        Hollywood’un “Straight to video” dediği cinsten bir yapım. Eskiden böyle filmler yapılır, daha sonra sinemada bile gösterilmeden doğrudan kiralık kasetlerle evde videoda izlenirdi. Şimdi ya Netflix’e düşüyor ya da benzer platformlara.

        “Backstabbing for Beginners”ın da macerası bu…

        Ama yine de… Yılmaz Erdoğan’ın hayalini kurduğu Hollywood kariyerinden daha fazla yol kat ettiği belli Bilgin’in. En azından “eski” eşine kıyasla oyunun kuralını biliyor ve iki kere Russell Crowe’un menajeriyle yemek yedi diye başrol beklemiyor. Gelirse bir yere yavaş yavaş gelebileceğinin farkında.

        Ama o uyduruk posteri ve başrol yalanını da medyaya kim servis etti merak ediyorum.

        ***

        Özkök’e not

        Bir düzeltme (ya da ek bilgi) de Ertuğrul Özkök’e…

        Köşesinde Cheyrl Strayed ve Steve Almond’dan New York Times’ın “Güzin Abla” benzeri köşesinin yazarları diye bahsetmiş, ama ironiyi kaçırmış.

        Filmi çekilen ve Reese Witherspoon’un başrolünde oynadığı “Wild” adlı kitabın yazarı Strayed’i gazetedeki sıradan bir imzaya indirgemek küçümsemek olur. Güzin Abla’dan çok daha ilginç bir hikayesi ve yazarlık kıdemi var.

        Steve Almond ise birçok kitabı bulunan, ahlak ve değerler üzerine kalem oynatan yazar…

        İşin ironisi de şu… “Wild” kitabından ve filminde de gördüğümüz gibi Strayed’in paramparça olmuş, toparlamaya çalıştığı bir hayatı ve acılı bir geçmişi var. Tavsiye sütunu yazması da “Kelin tarağı olsa” gibi bir durum.

        ***

        Tahminin doğru çıktı

        Ben “Kesin CHP’den milletvekili olması için teklif gelir seçimlerde” diye yazarken bilmiyor, sadece tahmin ediyordum.

        Meğerse 24 Haziran seçimleri öncesinde İsmail Saymaz’a zaten milletvekilliği teklifi gelmiş. O ise gazetecilik yapacağı için reddetmiş.

        Bu konu açıklığa kavuştu…

        Ama dün bana Twitter’da bunu yazan Saymaz’ın sonradan bu bilgiyi neden sildiği ise gizemini koruyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar