Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

"Çok senlik bir şehir gibi değil" dedi arkadaşım; "Roma'ya benzeyeceğini

düşünüyorsan hayalkırıklığına uğrarsın. Milano İtalya'nın pek çok yerine göre çok

daha düz bir yer, hatta 3. gününde sıkılırsın ama Tasarım Fuarı döneminde çok

şenlikli oluyor".

Önceki hafta gördüm Milano'nun şenliğini. Havaalanından iner inmez şehir merkezine

taksi ile inmenin 130 Euro olduğunu öğrenince 11 Euro'luk tren, ardından da 1

Euro'luk metro biletiyle gittim kuzu kuzu otelime. Tabii her şeyin bir bedeli var;

metroda bavulu indir kaldır bel ağrısı miras kaldı. Biri tasarım fuarında geçmiş 3

günde gördüklerimi özet geçeyim;

a.. Milano'da televizyon fiyatına çanta satan dev modaevlerinin bazı ürünleri

hariç hemen her şey, her marka Türkiye'de de var sanki. Ama orada "vitrin ve

mağaza farkıyla"! Muhteşem bir vitrinler görüyorum, her biri sanat eseri; vitrin

mankenleri bile "dövmeli". İçeri giriyorum geniş alanlar, ölçülü müzik (çok önemli

bir şey!), yüksek tavanlar sonra bir bakıyorum "Aaa Mango, aa Zara, aaa aynı

kıyafetler Türkiye'de de var" durumu!

TASARIMLAR KİLOYLA SATILIYOR

a.. Tasarım Fuarı zamanında şehrin pek çok sokağında parti üzerine partiler

yapılıyor; bir binadan diğerine geçiyor tasarımları geziyor, üzerlerine oturuyor,

dans ediyorsunuz.

b.. Tasarım kıyafetlerin kilo ile satıldığı mağazalar var. Beğenip tarttırıyorsunuz!

c.. Eminim ki en iyi "local" McDonald's İtalya'da; McDonald's'lar bizim

alıştığımız tür fast food ürünlerden çok, özel bardaklarıyla espresso, cappuccino

ve İtalyan lezzetleri (tatlı standları görülmeye değer) satıyor.

d.. Kitap-müzik evleri "büyüleyici"! Plak tabii ki Türkiye'den ucuz.

e.. La Scala Operası görülesi, gotik tarzdaki en büyük katedral Duomo di Milano

etkileyici, Milano'daki bir manastırın yemekhanesinde olan "İsa'nın Son Akşam

Yemeği" adlı tabloyu görmek randevusuz mümkün değil.

f.. Ancak pek çok turistin aklı "o boğa"da. Dünyanın ilk alışveriş merkezlerinden

-muhteşem- Vittorio Emanuele'in zemininde bir yerde, boğa çizimi var. Boğanın

"münasip bir yerine" topuğunu koyup saat yönünde bir tur dönmenin dileği

gerçekleştireceğine inanılıyor.

DUVAR PIERCING'I

a.. Milano'nun fuar merkezi ise kendisi bir sanat eseri gibi; o kadar büyük ki

aydınlatma bölümü tüm günümü yedi. Philips, Flos (ve belki Zero) adlı markanın

tasarım ve standlarını bir kenara bırakırsak İstanbul Şişhane tarafında daha

ilginç modeler bulabileceğinizi söyleyebilirim.

b.. Philips'in hemen hemen her modeline ama özellikle klasik şapkalı abajurlar

gibi duran içinde ampul bulundurmayan modeline bayıldım. Yine de favorim

elinizdeki kumandayla ışığın renk ve tonunu kırmızıdan yeşile, maviden sarıya vs.

değiştirebileceğiniz "LivingColors Bloom".

c.. Bu arada aynı firmanın ışıklı vazo, bardak altlıkları, şampanya kovaları özel

mekanlar için birebir.

d.. Flos tasarımcıları ismen de çok ünlü insanlar; Philippe Starck gibi baskın

isimli tasarımcıları olmasına karşın ben Ron Gilad'ın işlerine hasta oldum. "Duvar

piercing"i adını verdiği, duvara yapılmış piercingler gibi duran ışıklı sanat

eseri muhteşemdi.

'TÜRKLER HASTANE IŞIĞI SEVMİYOR!'

a.. Bu arada orada tanıştığım Philips'in üst düzey yöneticilerinden Joost

Leeflang, şarkıcı Rufus Wainwright'ın "çok gay" bulduğu köprümüzün ışıklarının

yaptıkları en iyi projelerden biri olduğunu söyledi. Türklerin özellikle sevdiği

bir ışık ya da tasarım olup olmadığını sorduğumda da Leeflang, çevreye LED ışığa

ilginin arttığını belirtti, bizim "hastane ışığı" tabir ettiğimiz ışıkların

çoğunun satılmadığını ama şu benim bol oyuncaklı-kumandalı LivingColors Bloom'un

büyük ilgi gördüğünü söyledi.

b.. Katıldığım oturumlarda en çok dikkatimi çeken şeyler ise şunlar oldu; adamlar

araştırmışlar ki "cocooning" adlı kavram etkisini iyice gösteriyor; buna bağlı

olarak evde geçirilen zaman, aydınlatmanın kendisi kadar tasarımı da ön plana

çıkıyor.

c.. "Kozaya çekilmek" (ya da kabuğuna çekilmek) şeklinde Türkçeleştirebilecek

Cocooning, bir tür sosyal trend. İnsanların çeşitli imkansızlıklar ya da

korkularla evde daha çok vakit geçirme durumları için kullanılıyor ki;

araştırmacılar günümüz toplumlarında bunun hızla yayıldığını söylüyor(muş)! Ben

Beyoğlu'na her çıkışımda bunun aksini düşünsem de.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar