Bu gece 'Muhteşem Sülüman'a son bir şans veriyorum!
BİR dönem gerçek bir "yabancı dizi junkie"siydim; günlerimi CNBC-e'nin yayın akışına göre planlar, sevdiğim dizilerin DVD'lerini ele geçirdiğim takdirde bir izin günümü odadan bile çıkmadan geçirirdim.
Arkadaşının apandisitinin patlamak üzere olduğunu ER dizisinden edindiği tecrübeyle anlayan, bilgisayar kartuşunun içine saklanan eroin ve kokainin köpeklerce fark edilmeyeceğini CSI'dan öğrenen, çocukluğunda ilkokul müsamere kasedinin üzerine bile en sevdiği dizi olan "Beyaz Gölgeli çeken; "Fame-Şöhret" ya da "Ziyaretçilerdin bir bölümünü seyredemedi diye tüm gün mızılda-nan biriydim.
Nip/Tuck, Lost, Monk, Dexter, Prison Break, House, How I Met Your Mother, Six Feet Under, CSI (ama New York), Everbody Loves Raymond, Sex and the City, Small vi lie, The Simpsons, South Park... Şu bünyeye çok şey indirdim!
O dönem ev halkıyla da "yerli" ve "yabancı" diziciler olarak ikiye ayrıldığımız için ancak reklam aralarında görüşebildik. Her daim karakterleri anlamak için yerli dizilere bir iki bölüm baktım; sonra bir kenara attım.
AH PARGALI AH!
Ne zaman ki "Muhteşem Yüzyıl" başladı; hanedanıma nur doğdu! Benim de bir dizim vardı artık. Perşembe sabahları kızlarla bir araya geliyor, buğulu gözlerle "Pargalı İbrahim ne hoş çaldı kemanı" başlıklı muhabbetlere giriyordum. Efektlerin yetersiz olduğu savaş sahnelerinde ya da Macar Kralı'nın kötü oyunculuk ve diyaloglarıyla 'sivrildiği' anlarda keyfim kaçsa da, "Muhteşem" Süleyman, Hürrem'ine söylediği aşk sözleriyle beni yine tavladı.
Bir de yıllar yılı sanatının hastası olduğum "Matrakçı Nasuh" diziye iyice dahil oldu ki değmeyin keyfime... Ne "Süleyman" bile diyemeyen Hürrem'in harf sektirmeden Kelime-i Şehadet getirmesi garibime gitti, ne de yabancıların 'kırık' da olsa Türkçe konuşması...
HÜRREM'DEN KADINLIK DERSİ!
Bi de o Hürrem neydi; işvesi cilvesi benim bile hoşuma gitti. Asi, zeki, dombili; cilveli, hırslı ve sevişkendi bir kere...
Çile çekti, ağladı zırladı, olay çıkardı, şirretlik yaptı... Ama "erkeğini" görünce göbek de attı; stand-up da yaptı! "Gözyaşı silahı"nı da zamanında kullandı, şikâyet hakkını da... Kadınlık dersi ondan alınmalıydı!
Pek çok kişi benim gibi etkilenmiş olacak ki, Topkapı Sarayı ziyaretçi sayısı tavan yaptı; tarih kitaplarının satışı arttı; Padişah bestelerinden, anılarına, mektuplarından gömleklerine her şey yeniden ilgi görmeye başladı.
ENTRİKADAN, BAĞRIŞTAN GINA GELDİ
Ancak son iki bölümdür ben bile dayanamıyorum dizideki entrikalara, onların aynılığına.
Birilerini zehirleme durumu bir tür "ebe"cilik oyununa döndü, Hürrem'in bebeğinin kendisinden alındığını sanıp Saray'ı birbirine katmasından, avaz avaz bağırmasından gına geldi!
Pamuk Prenses'teki cadı gibi giydirilen Neba-hat Çehre'ye, Daye Hatun, Nigar Kalfa ve Sümbül Ağa'ya bayılsam da dizi tekliyor artık. Bu geceki
Binnur Kaya'lı bölümle dizinin yeniden eski temposunu yakalamasını umuyor, Meral Okay'a tek Türk dizimi elimden almaması için yalvarıyorum: Entrika iyi güzel de aşk her zaman daha çok satar!