2011'den beri...
GÜNLER kalan seçim yarışının en güçlü adayı Recep Tayyip Erdoğan. Muarızlarının söylediği, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmaması gerektiği. Gerekçe olarak hep şunu duyduk: “Erdoğan 2011’den önceki Erdoğan değil. 2011’den sonra değişti, yönetimi demokrasiden ve reformcu karakterinden uzaklaştırdı, ülkeyi Doğulu bir ülke haline getiriyor.”
Bir bakalım, Erdoğan ve beraber çalıştığı kişiler 2011’den beri hangi yasalara, düzenlemelere, uzlaşmalara taraf olmuşlar?
Hemen hatırlatalım: Yeşil düşmanı ve beton hayranı olarak kodlanan ve bunun üzerine bir isyan dalgasıyla karşı karşıya kalan Erdoğan hükümeti, Türkiye’nin ilk yeşil büyüme stratejisi olan Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı’nı kabul ettiğinde takvimler 2011 yılını gösteriyordu.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurulduğunda ise bir yıl sonrasını. 2012’de hayata geçirilen kurumun görevi insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine ve ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmak, işkence ve kötü muameleyle mücadele etmek, şikâyet ve başvuruları incelemek ve bunların sonuçlarını takip etmekti.
“Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” da 2012’de çıktı. Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi idi. Belediye Kanunu’nda da bir değişiklik yapıldı, şiddete uğrayan kadınlara hizmet vermek üzere belediyeler de yetkili kılındı.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bulunan, din alanında eğitim görmüş “mele”lerin (yerel din adamlarının) devlet tarafından “din görevlisi” olarak istihdamı uygulamasına başlandı. Basit gibi görünen bu uygulama, Kürtçe dili üzerine yoğunlaşan hassasiyet bakımından gayet mühimdi. Çünkü Kürtçe, aslında bir din diliydi, medreselerde yaşayan ve meleler tarafından yaşatılan bir dil.
Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Avrupa Birliği standardizasyon kuruluşları olan Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesi’ne (CENELEC) 1 Ocak 2012 tarihinde tam üye oldu. Ülkesini Ortadoğu standartlarına götürmekle suçlanan biri için şaşırtıcı bir gelişme sayılabilir, ne dersiniz?
Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, 12 yıllık kademeli zorunlu eğitime dönüştürüldüğünde yıl 2012’ydi. Üniversiteye girişteki okul katkı puanları kaldırıldı, haksızlıklara neden olan katsayı farkları giderildi ama en önemlisi şu: Lise zorunlu hale getirildi.
31 Ocak 2013 tarihi itibarıyla, sanıklara kendilerini daha iyi ifade edebileceklerini beyan ettikleri başka bir dilde savunma yapabilme hakkı verildi.
“Çözüm süreci”, 2013’e damgasını vuran en önemli olaylardan biriydi. Mevzudan en çok memnun olması gerekenler, yazılarında neredeyse her gün “Kürt meselesini çöz!” diye haykıran liberal ve demokrat aydınlar olsa gerekti, ama öyle olmadı. Bilakis “Erdoğan bu meseleyi de hallederse, tarihe geçer, iyice kalıcı olur” paniğiyle bu büyük sorunun halli yolunda adımlar atılmasını bile Türkiye’nin Ortadoğululaşmasının karinesi olarak göstermeye çalıştılar. Farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapılabilmesinin serbest olması, kullanılması yasak sayılan harflerin kullanımı üzerindeki yasakların kaldırılması, özel okullarda farklı dil ve lehçelerin önünün açılması, köy isimlerinin aslına rücu etmesinin sağlanması vs. 2013 yılı eylül ayındaki demokratikleşme paketiyle mümkün oldu.
Başörtülü kadınların kamu kurumlarında maruz kaldığı ayrımcılığa son verildi. Zira bu yasaklar, toplum sosyolojisiyle çeliştiği gibi, demokratik toplumlardaki din ve ibadet özgürlüğü ve ayrımcılıkla mücadele alanlarında bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ilkesiyle ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) normlarıyla da çelişiyordu, çelişki ortadan kaldırıldı.
Hayatını tek başına idame ettiremeyen ağır hasta veya engelli olan mahkûmların cezalarının infazının ertelenmesi imkânı getirildi. İşkence veya kötü muamele suçlarından dolayı verilen hapis cezalarının paraya çevrilememesi ve ertelenememesi sağlandı. 2013 yılında çıkarılan 4. Yargı Paketi ile işkence suçlarında zamanaşımı kaldırıldı.
Bunlar, “2011’den beri demokratikleşme bağlamında hiçbir şey yapmadı” denilen Erdoğan ve çalışma arkadaşlarının yaptığı ve tamamı AB müktesebatına uygun reformlardan sadece birkaçı. Totaliter devletin cilvesi işte. Yazmaya kalkıyorsun ama sana ayrılan yer yetmiyor.